İçimizdeki İranlılar

İRAN, MÖ 4000’lere uzanan tarihiyle, dünyadaki en eski uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır.

Haberin Devamı

İran coğrafyası, tarih boyunca çeşitli hanedanların yönetimine şahitlik etmiştir. Bunların içinde Türkler de çok önemli yer tutar (bin yıla yakın). Bunlardan Safevi soyundan olan Şah İsmail, ailece Sünni gelenekten gelmesine rağmen (Sünni olan Yavuz Sultan Selim’le savaşabilmek için) Şiiliğe geçmiş, bunun sonucunda on binlerce Müslümanın kanının dökülmesine sebep olmuştur.

Osmanlı ne zaman Batı’ya fethe yönelmişse, Şii İran bunu fırsat bilerek arkadan vurmuş ve böylece Türk’ün bu denli kutlu yürüyüşüne yine Türkler çelme takmıştır. İran bugün bile dindaşı ve hatta aynı mezhepte bulundukları Azerbaycan’ı değil onunla savaşmakta olan Ermenistan’ın yanında yer aldı ve yer almaya devam ediyor.

İran, bir türlü kabına sığmamakta ve emperyalistlerin oyununa gelip Türkiye’mize ve diğer komşularına karşı kâh saman altından kâh aleni olarak düşmanca tavırlar sergilemektedir.

Haberin Devamı

Geçen asırdaki iki büyük savaştan sonra Batı, kendi arasında savaşmamaya karar verdi ve savaşlara yeni bir konsept kazandırarak vekaletle savaşı (terör örgütlerini kullanarak) veya başkalarının birbirleriyle savaşmalarını telkin ve teşvik etti.
Batı’nın oyununa gelen İran, aklı sıra Şii yayılmacılığına girişti. Yine Batı’nın teşvikiyle kurmuş olduğu terör örgütleriyle başta komşuları olmak üzere Körfez ülkeleri boyunca (Yemen dahil) yayıldı.
Dikkat ediniz; yayıldığı ve bu uğurda on binlerce insanı katlettiği coğrafya İslam coğrafyasıdır.

Ehl-i Sünnet Müslümanları öldürmeyi maharet bilen Acem aklı, emperyalistlerin arzuladığı Sünni-Şii savaşı için oyuna getirilmek istendiğini bir türlü idrak edememektedir.
Bu yüzden katil Esed’le ortak hareket etmekte, Türkiye’ye karşı PKK ve YPG’nin yanında yer almakta ve yine bu yüzden İsrail’le kayıkçı kavgası yapar gözükmekteydi.

Gün geldi hesap döndü; İran’ın katil yandaşı Esed ülkesinden kaçınca, İran da arkasına bakmadan cinayet mahallerini terk ederek Suriye’nin dışına çıktı.

İçimizdeki İrlandalılar gibi, aynı şekilde bir de içimizdeki İranlılar var ki bu her iki güruh hamakatta yarış halindedirler.

Haberin Devamı

Katil Esed’in kaçışına içimizdeki İranlılar da çok üzüldü, adeta kahroldular. Bunun da yegâne sebebi Suriye’de başa geçenlerin Sünni Müslüman olmalarıdır. Kaçan zındığın da sözde laik-Nusayri, gerçekte ise tam bir İslam düşmanı olmasıdır.
İçimizdeki İranlılar da İranlı katil sürülerinin Esed’siz kalan Suriye’yi terke mecbur kalmalarına üzülüyor. Bu denli acı gerçekleri dile getirenleri de ‘mezhep’ taassubu içinde hareket etmekle suçluyorlar.

Bu nasipsizler güruhu dinlerini bilmedikleri için İran’ı, Suudi Arabistan’ı ve hatta Afganistan’ı İslam ahkamının (şeriat) yaşandığı İslam ülkeleri, bu ülkelerin yöneticilerini de ‘halife’ zannediyorlar.

Oralardaki dini görünümlü zorbaların, akla ziyan baskıcı-yasakçı ve zalim uygulamalarını muazzez dinimizin gereği zannediyorlar. Halbuki o uygulamaları görenler dinden soğuyor, ürküyor ve dinden çıkıyor.
İçimizdeki İranlılar, İran’da, Hz. Aişe annemize, her anıldıklarında Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer efendilerimize nasıl ağız dolusu küfürler ettiklerini görseler ne diyecekler acaba?

Haberin Devamı

Bu denli yaklaşımların küfre kadar varabileceğini biliyorlar mı? Zira anılan zevatı, Allahüteala bizzat Kuran’ı Kerim’de aklıyor, methediyor ve onlardan razı olduğunu ifade ediyor.

Kuran’ı Kerim ve dinimiz bunların vasıtasıyla bize kadar geldi.

Bunlara sövenlere Müslüman denir mi?

Ya içimizdeki ahmaktan öte sapkın hempalarına ne demeli?

Hangi mezhepten olursa olsun; Müslüman da gözükse katile katil demeyecek miyiz?

Üstelik bunlar, Müslüman kanı emmekten zevk alan vahşi katil sürülerinin ta kendileri!

Yazarın Tüm Yazıları