Düğünden düğüne koşarken

Bizim zamanımızda gençler ailelerinin gönlü olsun diye düğün yapardı. Şimdikiler bu işi epey ciddiye alıyor ama genellikle sakınan göze çöp batıyor

Yaz geldi, hoş geldi sefalar getirdi.
Tek başına gelmedi, çıkınında düğünlerle geldi. Yaz ayları düğün ayları olup çıktığından beri bu böyle...
Gerçekten de gençler arasında yaz düğünleri o kadar revaçta ki, haziran-eylül arası o kadar çok düğün yapılıyor ki, insan hepsine gitmeye kalksa koca yazı bir düğünden diğerine sekerek geçirebilir.
Bizim gençliğimizde biraz da dönem gereği, genç yaşta evlenmek modaydı.. Üniversite biter bitmez, hatta çoğu zaman bitmeden aşık olup evlenmeye kalkılır, kırmızı panjurlu ev hayalleri kurulur ama kimsenin aklına düğün yapmak gelmezdi. Kimseden kastım gençler...
Düğün daha çok ailelerin dayattığı bir mecburiyetti ve mümkünse bulaşmamak en iyisiydi. Nikah salonunda iki şahit, birkaç yakın arkadaş ve aile fertlerinin katılacağı küçük bir tören yeter de artardı bile. Gençlerin isteği bu olsa da, kimi aileler mürüvvetlerini görmek istedikleri evlatları için düğün yapmakta direnirdi. Yaparlardı da: Şehrin büyük otellerinden birinin balo salonu kiralanır, gelin tarafı da damat tarafı da uzak akrabadan iş arkadaşına davetli listeleri hazırlanır, /images/100/0x0/55ea99d7f018fbb8f88a9f85öngörülen yemekli bir düğünse, ortasında olsa olsa küçük bir vazo çiçek duran masalar hazırlatılır, kokteyl olsun denmişse yurt dışından gelenlere viski ısmarlanır, bu arada gelinlik damatlık faslı tamamlanır, davetiye bastırılır, düğün gecesi gelip çattığında da aile fertleri kapıya dizilip, gelenlere ‘hoş geldiniz’ derdi.
Gelinle damat salona komparsitayla girip üstünkörü bir dans eder, pistten inmeleriyle de eller uyuşup yanaklar kızarana dek o masa senin bu masa benim dolaşır, herkesle tokalaşır ve yakınlar tarafından ‘bir yastıkta kocama’ temennisiyle öpülüp mıncıklanırlardı. Dolaşma faslı ışıkların kararmasıyla biterdi. Işıkların kararması pasta geliyor demekti ve bu iyiye işaretti. Pasta kesildikten sonra çok sürmez, düğün de biterdi...
Ailelerin mürüvvet dedikleri buydu işte.
Duvağına basıla basıla saçı yolunan gelinle aç karnına bir-iki kadeh yuvarladığı için midesi bulanan damat aynı otelde ayırtılan odalarına çıkar, üstlerini başlarını parçalayarak çıkarır, kendilerini yatağa atar ve mışıl mışıl uyurdu.
Gençlerin düğün gecesinden anladıkları da bu.

PERİ MASALI HAYALLERİ

Şimdi öyle mi ya? Yarım paragrafta anlatılacak bir şey mi şimdi düğün? Ne mümkün.
Uzun çok uzun bir süre alıyor hazırlıklar. Bu süre şen şakrak geçse neyse de, genellikle öyle olmuyor. Yorgunluktan mı, genç kızların düğün işine fena halde kafalarını takmalarından mı neden bilmem, genellikle gergin hatta hırlı gürlü geçiyor.
Gençler sinirli, anneler perişan, babalar helak... Ne o düğün yapılacak!
Akıllara durgunluk verecek, peri masallarını aratmayacak, dillerden düşmeyecek, mührünü son yılların en iyi düğünlerini arasına yazdıracak kadar özel ve güzel bir törenle evlenilecek ya, çırpınan çırpınana...
Peki ne oluyor sonunda? Sakınılan göze çöp batıyor.
Özenip bezenilen, aylar boyu hazırlanıp en ince ayrıntısına kafa yorulan düğünler; kazasız belasız bitsin de nasıl geçerse geçsin, denilen törenlere dönüşüyor çoğunlukla.
Bitsin... Sonra da hacı hacıyı Şam’da görsün.
Peki hepsi mi böyle, istisnası yok mu diyecek olursanız, var. Elbette var.
Bu yazıyı da rüya gibi bir düğün ertesinde Roma’dan yazıyorum zaten.
Cem ile Yıldız’ın düğünün ardından.
Şimdi yurt dışında evlenmek isteyen gençler olduğunu biliyorum, o yüzden bu istisnai düğünün ayrıntılarını haftaya bırakıyorum. Fotoğraflar elime geçsin diye. Anlatmak yetmez, görün de diye.

SADESİNİ Mİ İSTERSİNİZ GÜNGÖRMÜŞÜNÜ MÜ

Düğünler de çeşit çeşit: Temalısı, kırda yapılanı, şahitlerden biri valiyse diğeri belediye başkanı olanı, mecburen gidilen ve zerre eğlenilmeyeni, farklı olmak isterken acayip olanı, şaşaalısı, sadesi, tumturaklısı, hoppası, gün örmüşü, görmemişi, deniz altında kıyılanı, gökyüzünde kutlananı, sınır içinde kalanı sınır dışına taşanı. Saymakla bitmez...
Evliler kendi düğünleriyle karşılaştırıyor, evlenme hayali kuranlar ayrıntılara dikkat kesiliyor, beğenmediklerinin üzerini çizip beğendiklerini günü geldiğinde kullanmak üzere akıllarının bir köşesine yazıyorlar. Gelinlik iyi, duvak muhteşem, gelin çiçeği harika, nereden aldı acaba gibi sorular davetiyenin ucundaki kıvrımdan başlayıp müzik seçimine, düğün pastasından masa mumuna uzayıp gidiyor.
Yazarın Tüm Yazıları