SABAH uyandığımda bütün şehri beyaza bürümüştü kar.
Evimden birkaç blok ötedeki şehrin en büyük parkına yürüyorum heyecanla. Bisiklet kullananlar, Köpeklerini gezdirenler ve sabah koşusu yapanlara, kar kızakları ve “snowboard “larıyla kaymaya hazırlanan çocuklar da neşeli çığlıklarıyla eşlik ediyor. Dükkanlarının önündeki karı temizleyen mağaza ve restoran görevlileri, küredikleri karı araçların geçtiği yollara, yayaların yürüyüş yaptıkları kaldırımlara fırlatmak yerine, dükkanlarının bir köşesine derli toplu bir şekilde yığıyor, belediyenin kar küreme araçları park halindeki otomobillerin bulundukları yerde mahsur kalmalarına neden olmayacak şekilde yolu temizliyor. Kar sessizliğiyle, dünyanın sesini kısıyor, şehri daha da güzelleştiriyor, huzur veriyor ... Küçük bir çocuk ellerini gökyüzüne açmış, bir yandan yağan kar taneciklerini yakalamaya çalışıyor, bir yandan bağırıyor “Yağ kar yağ, bugün çok güzel çalışıyorsun”... Gülümsüyorum ve mırıldanıyorum: “Brüksel’e öyle yakışırdı ki kar...” * * * Bir hafta sonra Ankara’dayım. Kar yağıyor... Şehir “The Day After Tomorrow” filmindeki gibi doğanın gazabına uğramış sanki. Yollarda perişan yürüyen, daha doğrusu diz boyu karda yürümeye çalışan insanlar, yaklaşan felaketten kaçmak için toplu olarak göç eder gibi mutsuz, umutsuz, yılgınlar. Okullar tatil, parklarda oynayan tek çocuk yok. Kaldırımlar, içinden ne çıkacağını bilemeyeceğiniz bubi tuzağı gibi korkutucu, tehlikeli. Kara ilk basan olmaya çalışan ve ayak izlerini bırakan çocuklardık biz, kar yağdığında evin içinde “ kar yağıyor “ diye çığlık atıp, okulların bir anda tatil edilip yerini kartopu savaşlarının almasını isteyen, gökyüzünden yağan bereketi sevinçten ne yapacağını bilemeyip afiyetle bir de yiyip ertesi gün bademcikleri şiş yatan mutlu çocuklar. Bahçe kalmadı, parklara giden yollar bile kapalı, Allaha emanet. Buz tutan yollarda, caddelerde onlarca kaza. Kar yağmıyor, doğal afet yaşanıyor sanki. Bir kaç saatte yaşadığınız yeri bir rüya şehrine dönüştürebilen tek şey, o muhteşem doğa olayı olan kar, bir şehrin insanlarına nasıl kabus gibi görünür bir anda? Bunun bir de erimesi var ki, trafikteki araçların sizi kısa sürede tanıştıracağı çamur birikintileri ayrı dert. Yok, sahipsiz çocuk gibi görünüyor bu şehir ne vakit kar yağsa. Nasreddin Hoca ile aynı beklenti içinde olmasam da şimdilerde Ankara’ya kar yağdığında hep aynı tedirginliği duyuyorum: “Ya tutarsa...”