Paylaş
Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet tarihinde ender görülen seçim zaferlerinden birini kazandı.
Tebrik ediyorum. Bu zaferi sadece Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kişisel karizmasına bağlayan yorumlara katılmıyorum. Parti örgütü “seferberlik ruhu” içinde çalışmayı biliyor. Ayrıca hükümet olarak Adalet ve Kalkınma Partisi’nin elindeki olanakların muhaliflerini hiç birinde yoktu. Bunu da gözden uzak tutmamak gerekiyor.
Yeni bir dönem başlıyor.
Her ne kadar Başbakan dün akşam balkon konuşmasında, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy vermeyenleri de kucaklayacaklarını söylediyse de, aynı vaadi dört yıl önce de duyduğumuz için bu kez daha mesafeli dinledik.
Umuyorum, Başbakan Türkiye’nin diğer yarısını yok saymaz.
Ama yine balkon konuşmasında Erdoğan, “kazanan milli iradedir, Millet kazanmıştır” diyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarını önümüzdeki dört yıl için her türlü sorgu sualden vareste kılacak bir yorum bu.
Evet AK Parti’ye oy verenler kazanıyor ama milletin diğer yarısı ise kendisini kazananlar safında görmüyor.
Gerçek demokrasilerde, dört ya da beş yılda bir sandık başına gitmekle demokrasi işlemiyor. Halkın iradesini sadece oylar belirlemiyor.
GÜNÜMÜZDE demokratik işleyişin sağlığı, sivil toplum örgütlerinin yönetime katılımlarıyla ölçülüyor.
Örgütlü toplum, olgunlaştırdığı taleplerini dile getirip onları uzlaşma süzgecinden geçirdikçe demokrasi kitlelere iniyor.
O nedenle Başbakan Erdoğan’ın uzlaşma mesajını, vaat değil taahhüt olarak kabul etmek gerekiyor.
Erdoğan yeni Anayasa’yı, Meclis’teki partilerin yanı sıra, uzlaşma platformunu sivil toplum örgütlerini de ekliyor. Hatta medyadan da söz ediyor.
Bir gazeteci olarak, Anayasa ile birlikte, basın özgürlüğü önündeki engelleri kaldırmak için yasal değişiklik çağrısı yapmaya çağırıyorum yeni hükümeti.
Uzlaşma platformu, farklı düşüncelerin serbestçe ifade edilebildiği ortamlarda sağlanabilir ancak.
Gazetecilerin hapislerde olduğu, gazetecilerin sabah akşam tehdit ve hakaretlerle karşı karşıya bulundukları ortamlarda düşünce ve ifade özgürlüğünden söz edilemeyeceğine göre, gerçek bir uzlaşmadan da söz edilemez.
BUGÜN kim kazandı, kim kaybetti tartışmasının çok faydası yok. Partiler kendi durumlarını gözden geçirip özeleştirilerini yaparlar.
Bugün kazananın da, kaybedenin de özeleştiri yama günü. Çünkü önümüzdeki dönemde, sadece Anayasa sürecinde değil, Kürt meselesinin çözümünden Kıbrıs sorununa kadar Türkiye’nin köklü sorunlarının çözümü ve o çözümü sindirecek zihniyet değişimi için uzlaşma gerekiyor.
BU seçimin sonucuna bakınca, dengeler Türkiye’nin demokrasi sürecinde yol almaya devam edeceğini gösteriyor.
Yeni dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, sivil toplumun sesine daha fazla kulak vereceğini umuyorum.
Geçen dönem Meclis’e damgasını vuran dayatma-kavga refleksinin, yeni Meclis’in kapısından içeri girmemesini, 2015’e kadar sorunlarımızın üstesinden gelebilmek için Meclis’in tam bir uzlaşma platformu niteliği kazanmasını diliyorum.
Paylaş