Paylaş
Öyle olmasaydı gitmeden önce kendilerinden bir ricam olacaktı.
“Benden Sayın Esad’a selam söyleyin”, diyecektim, “bir ricam vardı da. Şu dünyayı çok gezdim dolaştım ama Suriye’nin bendeki yeri başkadır. Şimdi sıkıntıları var biliyorum, ama ülkelerinin dokusu o kadar zengin, kültürü o kadar derin ki bu sıkıntının hayırlara vesile olacağından eminim. Ricam şudur. Lütfen, Suriye’nin can suyunu emip bitiren o kara kuru muhaberat alışkanlığından vazgeçsinler. Basının özgürce çalışacağı ortamı yaratsınlar. Herkesin birbirini gammazladığı Muhaberat kültürü dimdik ayaktayken reformlar yapılamaz. Bu kültüre ilk darbe basın özgürlüğünün yeşermesi ile vurulacaktır. Oysa Sayın Devlet Başkanı, durum tam tersidir ve de öyle olmaya devam edecek gibi görünmektedir.”
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Türkiye’nin çok partili deneyimlerini anlattığı ve reformlar konusunda Esad’ı her zaman olduğu gibi bu kez de “teşvik ettiği” buluşmasında bu mesajı iletmesini rica edecektim.
Çünkü Suriye’de gösteriler başlar başlamaz basın üzerindeki baskılar arttı.
Birçok gazeteci- aralarında Türkiye’den olanlar da vardı- sınır dışı edildiler.
Suriye Ulusal İnsan Hakları Örgütü, yönetim karşıtı gösteriler sırasında en az dokuz gazetecinin tutuklandığını, aralarından bazılarının ise kayıp olduğunu açıkladı. Örgüt, son günlerde gazeteciler ve sosyal haberleşme ağlarına yönelik baskıların ağırlaştığını açıkladı.
Şam Film Festivali medya sorumlusu Zaheer Amreen, El Hayat muhabiri Amer Matar, Al Maşrek Televizyonu muhabiri Hassan, Reuters haber ajansının kameraman ve muhabirlerinin yanı sıra Facebook’tan yayın yapan ve isimleri açıklanmayan beş kişi Suriye Ulusal İnsan Hakları Örgütü’nün verdiği isimler arasında.
ULUSLARARASI basın kuruluşları da Suriye’deki baskıları yakından izliyorlar.
Ne yazık ki olan bitenden çok, olayları aktarmak isteyen gazetecilerin haberleri gelmeye başladı.
Gazetecileri Koruma Komitesi CPJ, Ortadoğu’daki son gelişmelerden sonra diğer ülkelerde olduğu gibi Suriye’de de tutuklama ve sindirme girişimlerinin arttığını açıkladı.
Uluslararası Basın Enstitüsü, “Suriye’de basına yönelik baskıların alarm verici düzeye ulaştığını gözlemlemekteyiz” dedi.
Baskılara rağmen Beşar Esad Yönetimi’nin, gazetecileri bir yandan tutuklarken öte yandan bazılarını salıverdiğini ama tutuklama ve tehditlerin devam ettiğini duyuyoruz.
Bu da, Beşar Esad’ın uluslararası tepkilere hassas olduğunu, bazı adımlar atarak üzerine gelinmesini engellemeye çalıştığını gösteriyor.
KİM ne derse desin, Ankara’nın Beşar Esad’a verdiği destek esas olarak onun işine yaradı. Artık sıra, dostlukların sınanacağı zor taleplere geldi. Basın özgürlüğü en kritik nokta. Türkiye bunda ısrarcı olmalı.
Şimdi duyar gibiyim, dünya basın özgürlüğü sıralamasında 138’inci sıraya düşen Türkiye, “başkasına talkım veren” hoca durumuna düşmez mi?
Bence de düşer, ama “Esad Yönetimi’nin, reformlar yaparak yoluna devam etmesinden yanayız, bunu ulusal çıkarımız için gerekli görüyoruz” diyorsanız, o zaman basın özgürlüğünde ısrar etmek durumundasınız. (Belki Şam’da ısrarcı olurken, Türkiye’deki durumu da demokrasinin genel doğruları çerçevesinde objektif olarak daha iyi algılamak mümkün olabilir.)
Yoksa, baskıcı bir rejimin meşruiyet kılıfı olmaktan ileri gidemez bu “dostluk”.
Paylaş