Çünkü Şükür sıradan bir futbolcu değil. Bir dönem milli takım kaptanı.
Ve o kadar ‘sağlam arkalı’ ki, milli takım teknik direktörünü yiyebilecek kadar güçlü.
Ersun Yanal’ın görevden gitmesinde ‘Hakan Şükür’ etkisi çok büyük.
Yanal’ın Şükür’ü milli takıma almaması hata ama Hakan Şükür için Yanal’ın yenmesi ’azımsanacak’ bir olay değil.
Yanal’ın görevden alınmasından bir süre önce, Federasyon Başkanı Hasan Doğan (Levent Bıçakcı sadece görüntüde başkan, asıl Başkan Hasan Doğan),Ersun Yanal’ı ‘Tike kebapçısında’ yemeğe götürdü.
Yemeğin tek bir gündemi vardı: Hakan Şükür.
Doğan,Yanal’ı Hakan Şükür’ü milli takıma yeniden alması konusunda ikna etmeye çalıştı.
Çünkü Hakan milli takımı istiyordu, tarikat çevreleri de Hakan’ın bu isteğinin yerine getirilmesini.
Yanal Nuh dedi peygamber demedi.
Ve kendi ipini çekti.
Yanal görevden alındı, yerine bir gün öncesine kadar ‘görevi kabul etmesinin mümkün olmadığını’ söyleyen Fatih Terim getirildi.
Hakan’a da milli takımın kapısı aralandı.
Hemen ardından Şükür kardeşimiz röportajı patlattı: ‘Fethullah Hoca’yı severim.’
Topluma, gençlere örnek olacak bir futbolcu, bir tarikat önderine bağlılığını ilan ediyordu.
Ne zaman...
Milli takım operasyonunun hemen ardından. Sanki teşekkür edermişçesine.
O günden beri bekliyorum, ‘Batı’ya açılan pencere’ Galatasaray’ın yöneticileri ne diyecek diye.
Çıt çıkmıyor.
Belki onlar da Fethullah Hoca’yı seviyorlardır.
Belki Asya Finans Özhan Canaydın’a yüz milyon dolar dış kredi bulma sözü vermiştir.
Kim bilir...
Mümtaz Hoca’ya haksızlık eden AKP’liler
TÜRK Telekom’un 1990’ların ortasında yaklaşık 30 milyar dolara yaklaşan bir bedelle özelleştirilememesinin faturasını nedense hep Mümtaz Soysal’a çıkarıyoruz.
Açıkçası bunu, bu şekilde ilk gündeme getiren yazar olarak bir miktar rahatsızlık duymuyor değilim.
Çünkü Mümtaz Hoca, Türk Telekom’un özelleştirmesini engellerken tek başına değildi.
Türk Telekom’un özelleştirilmesine ilişkin kararı Anayasa Mahkemesi’ne götüren 2.8.1994 tarih ve 965 numaralı başvurunun altında, hálá pek çoğu siyasetin içinde olan 90 imza vardı.
Bu imza sahiplerinin bir bölümü hálá o gün durdukları noktada duruyorlar.
Yani Türk Telekom’un ve daha pek çok tesisin özelleştirilmesine hálá karşılar.
Fakat bugün Türk Telekom başta olmak üzere özelleştirmeye karşı çıkanları ‘ihanetle’ suçlayan Başbakan Erdoğan’ın pek çok ‘yakın çalışma arkadaşı’, Türk Telekom’un özelleştirilmesini engelleyen yolu açan 2.8.1994 tarihli başvurunun altına imzalarını koymuşlar.
Yani o dönemde 30 milyar dolara yakın bir fiyat bulan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iç borç stokunu ortadan kaldıracak bir paranın Hazine’ye girmesini sağlayacak olan satışı engelleyenlerin bir bölümü, bugün aynı Türk Telekom’un 12 milyar dolara satışını canı gönülden destekliyorlar.
Bu isimler öyle ‘sıradan’ AKP milletvekilleri de değil.
Kimler mi?
Sayayım.
Mesela Abdüllatif Şener. Bugün AKP’nin en güçlü 3 adamından biri. Ekonominin 3 sorumlusunun siyaseten en güçlü olanı.
Bir diğeri daha da etkili bir isim. Partinin Genel Başkan Yardımcısı, hükümetin Başbakan Yardımcısı, AKP’nin 2 numaralı adamı Abdullah Gül.
Yetmedi mi? Bir tane daha. Salih Kapusuz. AKP’nin grup sözcüsü.
O tarihte İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı değil de, Refah Partisi milletvekili olsaydı, büyük olasılıkla Recep Tayyip Erdoğan’ın da adı bu listede yer alacaktı.
Bugün döne döne Mümtaz Soysal’ı suçluyoruz.
Ya o başvuruda imzası olan diğerleri.
Onları unutmalı mıyız?
Yoksa bazıları gibi ‘hatadan döndükleri’ için, bu hata Türkiye’ye çok pahalıya mal olmuş olsa da kutlamalı mıyız!
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Paranoyak olmak için elimize yeterince sebep verilmediği zaman.