Hani kontrolsüz din eğitimi milli güvenliğe aykırıydı

‘KAÇAK Kuran kurslarına verilen cezaların azaltılması’, hatta neredeyse ortadan kaldırılması, benim açımdan hükümetin söyleminde ciddi bir ‘tutarsızlığa’ neden oldu.

Çünkü Başbakan dahil, hangi hükümet yetkilisi veya AKP’liyle konuşsak, din eğitiminin öneminden söz ediyor ve burada devlet kontrolünün Türkiye’nin sigortası olduğunu belirtiyorlardı. İlk aklıma gelen iki isim, Başbakan Erdoğan ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek. İmam hatip liseleri ve din dersleriyle ilgili olarak yaptığımız konuşmalarda bunların Türkiye’de ‘karanlık dinci akımların oluşmamasında’ önemli olduğunu, bunların rejimin sigortası olduğunu söylemişler, bunların ulusal güvenlik açısından önemli olduğuna değinmişlerdi. Ancak kaçak Kuran kurslarıyla ilgili olarak yapılan TCK değişikliği, hükümetin bu konuda ‘samimi olmadığı’ görüntüsü verdi.

Çünkü bir işin ‘kaçak’ yapılması ‘gizli, yasalara aykırı, ülke yönetimleri açısından kabul edilemeyecek’ unsurlar içerdiği anlamına gelir. İyi niyetli, temiz bir iş kaçak yapılmaz. Demek ki, bu kursları açanlar ‘yasalara aykırı bir din eğitimi’ vermeyi planlıyorlar.

Hükümet yetkilileri ise devlet kontrolünde bir din eğitiminin ülke güvenliği açısından ‘gerekli’ olduğunu defalarca söylediler. Yani tersten okursak devletin kontrol edemediği bir din eğitiminin ülke güvenliği açısından tehlikeli olacağını kabul ettiler.

Madem böyle bir düşünce var, o zaman ‘kaçak din eğitimi’ ile ülke güvenliğini tehlikeye düşürenlere verilecek cezaların indirilmesi ne anlama geliyor!

Ben bu tutarsızlığı çözemedim.

Çözmüş birileri var ise beni de aydınlatsın.

Fransa’nın ‘hayır’ı Türkiye’nin lehine olabilir

FRANSA’nın referandumda ‘niye hayır’ diyeceğini geçtiğimiz günlerde yazmıştım. Dün Türk basını sonuçları değerlendirirken benim yazdıklarımı tekrarlamış. Fransız halkı gayet ‘tutarlı’ bir şekilde, ‘ne istediğini bilerek’ ‘hayır’ dedi.

Avrupa’da bürokratik ve ekonomik yapısı Türkiye’ye en fazla benzeyen ülkede halk ve bürokrasi sahip olduklarını elinden kaçırmak istemedi. Türkiye karşıtlığı Fransız halkının cüzdanıyla ilgili bu oylamada sadece ‘simgesel’ öneme sahipti. Peki şimdi Avrupa Birliği dağılıyor mu?

Katiyen hayır.

Böyle bir durum söz konusu değil. AB siyasi birliğinde bir adım daha ileri gitmeyi planlıyordu. Bunun önü kesildi. Avrupa’nın ‘siyasi küresel güç’ olması zorlaştı. Ancak mevcut durumunu bozmadı.

AB Anayasası’nın 30 numaralı yürürlük maddesi eğer Fransa ve çarşamba günü sandık başına gidecek Hollanda’dan başka ‘hayır’ diyen olmazsa, bu ülkelerin kararlarının gözden geçirilmesini, yani yeni bir referandumun kapısını açık tutuyor.

Ancak bu olmayacak gibi. Büyük olasılıkla İngiltere’nin dönem başkanlığını devralacağı haziran zirvesinde süreç durdurulacak.

Fransa’nın ‘hayır’ının ve sürecin durdurulmasının bizi ilgilendiren bölümü Türkiye’nin müzakerelerini nasıl etkileyeceği.

‘Türkiye ile müzakereler bu şartlarda zor başlar’ diyenler var. Ben buna katılmıyorum.

Çünkü ortada müzakerelerin başlamasını engelleyecek yeni bir yasal durum yok.

Ben tam aksini düşünüyorum.

Fransa’nın ‘hayır’ına bağlı olarak AB Anayasa’nın rafa kaldırılması Türkiye’nin lehine.

Çünkü, Avrupa’daki Türkiye karşıtlarının elinden önemli bir koz alınmış oluyor. Avrupa’nın ‘tek devlet olma hayali’ yani ‘tam siyasi birlik’ ortadan kalkıyor.

Üniter devletler yapılarını korumaya mevcut halleriyle devam ediyorlar.

Bu hem Avrupa’daki Türkiye karşıtlarının, hem de Türkiye’deki AB karşıtlarının ‘argümanlarını’ zayıflatıyor ve Türkiye’nin üyelik sürecini AB açısından ‘daha az sakıncalı’ hale getiriyor.

Tabii ‘kaygan’ Avrupa siyasetinde bu mevcut şartlarla ilgili bir durum.

Geleceği, gelecek gösterecek.

Nice 1000 günlere

VATAN Gazetesi’nin 1000. sayısı yayınlanıyor. Okuyunca şaşırdım. 1000 gün ne çabuk geçmiş. Vatan’ın doğum sancılarını hatırlıyorum. Sabah’tan kopan bir grup, yepyeni bir gazete çıkarmak için kolları sıvamışlardı.

Pek çok kişi bu girişimin başarılı olamayacağını, macera olduğunu düşünüyordu. Ancak öyle olmadı.

Vatan tuttu. Çok da başarılı oldu.

Gazeteciliğe yeni bir soluk, taze bir kan getirdi.

Biraz ‘haşarı’, biraz ‘bitirim’ ama ‘korkusuz’ bir gazetecilik yapmaya başladılar. Tek katılmadığım sloganları ‘bağımsız gazetecilik’ oldu. Burada, Hürriyet’te biz de en az onlar kadar bağımsızdık ama bu onların takdiriydi. Kızmadık.

Çok vurucu 1. sayfalar yaptılar. Spor sayfalarına yeni bir soluk kattılar.

Ve 1000 günü doldurdular.

Başta Galatasaray Lisesi’nden Beşiktaş taraftarı sevgili kardeşim Tayfun Devecioğlu olmak üzere hepsini kutluyorum. Ellerine, kafalarına sağlık.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Sistem kurabilmenin uygarlık ölçüsü olduğunu anladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları