Paylaş
Oysa gerilmeye gerek yok.
Referans'ta geçen hafta manşete taşıdığımız "Kabinedeki 63 bakan çocuğunun iş dünyasındaki son durumu" başlıklı titiz haberden sonra bugün de "Çeşitli ülkelerdeki milletvekilleri ve yakınları hakkında uygulanan etik kuralları" yayımlıyoruz.
Böylece Türkiye'deki tartışmaya uluslararası bir perspektiften katkı yapmayı umuyoruz. Çünkü "siyaset-ticaret ilişkisi ve sınırları" sadece Türkiye'nin sorunu değil.
Dünyanın hiçbir yerinde "Başbakan ya da bakan çocukları ticaret yapamaz" diye bir kural yok. Fakat siyasetçi yakınlarının ticaret yapmalarına ilişkin çok temel kurallar var.
En başta da şeffaflık.
Bizde sorun, bu en temel kuralın bile uygulamada olmayışı.
Oysa her ülke kendi siyasi, hukuki, kültürel ve ekonomik değerleri çerçevesinde bu konuyu tartışıp çözümler üretmiş.
Biliyorum Başbakan Tayyip Erdoğan çocuklarının ticari girişimleriyle ilgili haberlerden dolayı çok gergin.
Fakat dedim ya "gerilmeye gerek yok" eğer Başbakan lüzumsuz spekülasyonlara son vermek istiyorsa ben buradan Tayyip Bey'e çok pratik bir öneride bulunmak istiyorum.
Sevgili Tayyip Bey, mahalli seçimler öncesi birbiri ardına patlayan yolsuzluk ve kayırmacılık haberlerinin "dürüst siyaseti şiar edinmiş" "ak" isimli partinize kan kaybettirdiği ortada.
Oysa kan kaybını durdurmak elinizde, partiniz ve ülke ekonomisi için gerekli olan "acil kan" ise yanı başınızda.
Uzağa bakmanıza gerek yok.
Çağırın AK Parti Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel'i anlatsın size.
Hatta çağırmanıza bile gerek yok.
İstetin size 2005 yılında TÜSİAD için hazırladığı "Devlette Etikten Etik Devlete: Kamu Yönetiminde Etik" konulu uzun raporun şeffaflık ve mal beyanıyla ilgili bölümünü göndersin.
Çünkü o raporda Cüneyt Yüksel Japonya'dan Kanada'ya bir birinden ilginç uygulama örneklerini sıraladıktan sonra şu çarpıcı tespiti yapıyor:
"Dünyada birçok ülkede başbakan dahil olmak üzere parlamenterlerin ve yakınlarının mal bildirimlerine kamuoyunun ulaşabilmesi için, kullanışlı mekanizmalar kurulmuştur. Bu durum maalesef Türkiye'de söz konusu değildir. Ancak başkan dilediği takdirde kamuoyuna açık olarak mal beyanında bulunabilir."
Demek ki neymiş meselenin özü "şeffaf bir mal beyanı mekanizması" kurmaktan geçiyormuş.
Yüksel bu raporu hazırladığında Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde Yrd. Doç. olarak çalışıyordu.
Oysa 2007 yılından bu yana aktif bir AK Parti milletvekili olarak Meclis'te görev yapıyor. Başbakan'ın yıllar önce yazılan rapordan haberi olmayabilir.
Ama Harvard mezunu Yüksel'in yıllar önce TÜSİAD için yazdığı raporu hele de şu günlerde siyaset-ticaret ilişkisi hararetli bir biçimde tartışılırken Meclis'te gündeme getirmemesi akıl alır gibi değil.
Belki siyasetin kısır ve yoğun gündemi onu da esir almış, yazdığı raporu unutturmuştur.
Mahalli seçimler öncesi hem Tayyip Bey'e hem de Cüneyt'e hatırlatayım istedim.
Biliyorum, mal beyanı ve şeffaflık tek başına yolsuzluğu bitirmez.
Ama en azından sınırlar.
Gereksiz spekülasyonların önüne geçer.
Düşünün; eğer Türkiye'de üst düzey kamu yöneticileri ve çocuklarıyla ilgili şeffaf bir mekanizma bulunsaydı kamuoyu günlerce Erdoğan'ın çocuklarının Atagold'daki yüzde 50 hissesini tartışır mıydı?
Eğer Tayyip Bey bu tür tartışmaları gereksiz buluyorsa -ki bir noktadan sonra bence de gereksiz, hukuka uygun ve şeffaf olmak kaydıyla herkes ticaret yapabilir- o zaman çağırsın Cüneyt Yüksel'i yanına, kamuda AB normlarına uygun yasal bir düzenlemenin yolunu açsın.
Ne girişimci bakan çocuklarının malı ne de züğürdün çenesi yorulsun.
Paylaş