Türkiye ekonomisinin lokomotifi olan otomotiv sektörü, imalatta yakaladığı kaliteli işçiliği ile dünya pazarının beğenisini topluyor.
Kalitemizin, aynı marka adına imalat yapan diğer ülkelerin de önüne geçmesi ile gerçek bir başarıya ulaşılmış oluyor. Bu gelişme, markaların diğer modellerinin de ülkemizdeki otomobil fabrikalarında imal edilmesinin yolunu açıyor. Yurt dışına çıktığımda, sadece ülkemizde imal edilen otomobilleri görmekten mutlu oluyorum. Keşke "Devrim"e benzin koymayı unutmasalardı da, bugün kendi markamızla da övünseydik.İşin bu yanında başarılarımızın devam etmesini dilerim, konumuzun diğer tarafı ise sokağa çıkan herkesi ilgilendiriyor. Sürücü belgesine sahip olmak, yetersiz eğitimle trafiğe çıkacağınız anlamına gelmiyor. Çünkü araçları sürücü belgesi değil, sürücüler kullanıyor. Hayatımızın vazgeçilmezi olan bu araçları, zaman zaman birbirimize karşı silah gibi kullanarak, dönüşü olmayan acılara da alet etmiyor muyuz? İSTEYEN ÖLÜMÜNE YARIŞIYORTürk otomotiv sektörünün duayenlerinden Orhan Yüce’nin, "Otomobil satışları arttıkça buna bağlı olarak trafik kazaları da artıyor. Ocaklar sönüyor, aileler yok oluyor. Bunun nedeni cehalet" sözlerine katılmamak mümkün mü? Bu cehaletten her yıl 10 bin kişi hayatını kaybetmiyor mu? Bu cehaletten 100 bin kişi sakat kalmıyor mu? Bu cehaletten, yetiştirdiğimiz evlatlarımızı kaybetmiyor muyuz? O zaman nedir bu başı boşluk? Başta Renault olmak üzere, diğer destekçilerimizle birlikte Autodrom gibi dev bir sürüş eğitimi tesisini ülkemize kazandırdık. Trafik terörüne "dur" demek için. Artık trafikte kimse ölmesin diye. Her gün onlarca insanımız kazalarda hayatını kaybediyor, bu cinayetlere "dur" diyecek sayın milletvekillerimiz, daha ne bekliyorsunuz? Türkiye’nin de dahil olduğu dokuz batılı ülkenin ortak yolu TEM (Trans European Motorways) yollarında ciddi denetim eksikliği var. Bu yolu kullanan sürücüler, mobil denetim olmadığından ölümüne araç kullanıyorlar. "Otoyol Polisi birimleri, Avrupa’da örnekleri olduğu gibi imkana kavuşturulmalı. Yetersiz ekip ve ekipmanla bu denetimleri yapamıyorlar" diye hep söylüyorum. Polis Meslek Yüksek Okulları’ndan mezun olan gençlere bu okullarda sürüş eğitimi verilmiyor. Ellerine verilen sürücü belgeleriyle gittikleri görev yerlerinde çarpa, çarpa araç kullanmayı öğreniyorlar. Üzerimize düşeni yaptık ve "Her yıl İstanbul’daki bu 3 okuldan mezun olan bin öğrenciye, ücretsiz sürüş eğitim yapmak istiyoruz" dedik. Ancak, henüz bir haber çıkmadı. "Yol güvenliği"ni sağlayacak trafik ekiplerinin mutlaka yüksek tempo sürüş eğitimi alması gerekiyor. Aksi takdirde polisimizden bu görevi yapmalarını beklemek, onların hayatını tehlikeye atmak olacaktır. Sayın yetkililer tekrar söylüyorum, TEM’de edinilen hız alışkanlığı, şehir içinde de devam ediyor. Gerçek anlamda "Otoyol Polisi" ekipleri kuramazsak, hız ihlallerini kontrol altına alamazsak, bir gün öyle bir kaza olacak ki, inanın Türkiye tarihine geçen uçak kazaları hafif kalacak. TEM Yolu "yarış pisti" gibi. İstanbul gişeler "Start", Ankara gişeler "Finiş", best time 2 saat 10 dakika. Kazanana bir şey yok, kaybedenin ödülü 2 metrekare arsa, Zincirlikuyu’da, adresi karıştırmanız mümkün değil, heybetli bir girişi var. Kapıda, "Her Canlı Bir Gün Mutlaka Ölümü Tadacaktır" yazıyor.