SON Avrupa Şampiyonası’ndan sonra basketbola kırıldığımı hemen her fırsatta dile getirdim. Doğrusu orada yaşananlar beni fazlasıyla üzmüştü.
Hatta daha da ileriye gidip basketbolumuz için umutsuzluğa kapıldığımı da belirtmiştim. Ama basketbolumuz beni utandırdı.
Özellikle bu sezon ligin artan kalitesi ve bunun uzantısı olarak Avrupa kupalarında gelen başarılar her türlü övgüyü hak etti.
Öncelikle sezon başından bu yana büyük eleştiriler alan Fenerbahçe ile başlamak istiyorum. Çok genç ve yetenekli oyuncular alan, geleceğin takımını kuran Fenerbahçe’den kimse böyle bir başarı beklemiyordu.
Çok eleştirilen Tanjeviç her geçen hafta deneyimini konuşturdu, Fenerbahçe Ülker, Euroleague gibi son derece zor bir organizasyonda son 8 içine girmeyi başardı. 35 milyon dolarla Avrupa’nın en büyük bütçelerinden birine sahip olan Panathinaikos’un bu kupanın dışında kaldığını düşünürsek, sarı lacivertli ekibin ne denli büyük bir iş başardığını anlarız.
Ülker’in verdiği katkı
İnançla bu takımın arkasında duran yönetim, yaşanan onca sakatlık ve sorunlara karşı moralini bozmayan teknik kadro, önemli bir yıldızını kaybetmesine rağmen dirençle savaştı, kulüp tarihinde bir ilki başardı. Adını Türk basketboluna altın harflerle yazdırdı. Bu başarıda emeği geçenlere teşekkür hepimizin borcu olduğunu düşünüyorum...
Aynı şekilde Galatasaray ve Beşiktaş, ULEB Cup’ta son 8’e kalarak Türk basketboluna önemli başarılar armağan etti. Sporumuzun bu 3 lokomotifinin basketbolda yıllarca hüküm süren devlerin yerini alması ve Avrupa’ya damgalarını vurması, bir anlamda devlerimizin şahlanışı olarak değerlendirilebilir.
Sporumuzun 3 devine sponsorluk yaparak büyük destek veren Ülker’in bu zaferlerdeki katkısını unutmamak gerekir. Ülker örnek bir sponsorluk modeli çizerek bir anlamda potada yıllardır ekonomik sıkıntılar çeken kulüplerimizi yeniden ayağa kaldırmayı başardı. Bu da spordaki sponsorluğun nedenli önemli olduğunu sanırım herkese kanıtlamıştır.