OLİMPİYAT rüyamız burada iyice kabusa dönüştü. Dün grekoromen güreşte Nazmi Avluca’nın getirdiği bronz madalya bile yaşadığımız sıkıntılara, bildiğimiz kötü tabloya bir teselli olamadı.
Madalya beklediğimiz dallardaki tel tel dökülmeler nasıl açıklanabilir? Ama görünen o ki biz ne kafa, ne de fizik olarak bu büyük organizasyona hazır gelmemişiz.
Özellikle, maçlar ilerledikçe bu atletik eksiklik faktörü iyice belirginleşiyor. En açık örnek Nazmi Avluca’nın altın yolunda Macar rakibiyle yaptığı mücadelede gözüktü. İlk iki maçını rahat alan Avluca, en kritik maçında rakibini kaldırıp atamayınca kendi oyunuyla puan verip altın madalyadan uzaklaştı.
Bir başka umudumuz Mehmet Özal rakibinin kendisini iterek minder dışına atıp puan kaybettiği pozisyondan sonra hakemlere, "Beni itiyor" diye itiraz ediyor. Peki kardeşim senin rakibini itecek gücün yok mu? Sen niye itmiyorsun?
Burada bir başka hoş olmayan tablo da sporcularımızın sürekli sakatlık bahanelerinin arkasına sığınıp hemen her hatadan sonra kollarını, bacaklarını tutarak sakatlık şovu yapmaları.
Önümüzdeki 4 yılı iyi değerlendirelim
28 branşta Olimpiyat Oyunları’nda bütün dünyanın şov yaptığı önemli dallarda zaten yokuz. Cimnastiği dışarıdan seyrediyoruz. Yüzmede sözüm ona varız ama sporcularımızın bizlerden farkı yok. Tek farkları, rakiplerini yüzerek izlemeleri.
Takım sporlarında zaten olimpiyat vizesi alamamışız. İddialı olarak geldiğimiz güreş, halter ve boks gibi dallarda da madalya beklediğimiz sporcular ya sıfır çekiyor, ya da güçsüzlüklerinden dolayı mindere ve ringe yapışıp kalıyor. Hal böyle olunca da tüm kafilenin moralsizliği üst noktaya çıkıp, olumsuz etkilenmeler fazlasıyla yaşanıyor.
Kafilemizin kampta sinir ve stres içinde olduğu haberleri her dakika kulağımıza yansıyor. Zaten müsabaka sırasında da bunu açıkça görmek mümkün. Ne diyelim, belki spor tarihimizin en kötü olimpiyatını yaşıyoruz. Belki, Nazmi’nin madalyası bir kıpırdanma getirir. Ama bu tablo içinde benim fazlaca ümidim yok. Her ne kadar, "İyi hazırlanıp geldik" denilse de gördüklerimiz durumun hiç öyle olmadığını kanıtlıyor.
Emeklilik yaşı gelmiş, kontenjan sporcularıyla değil, gerçekten iyi mücadele edebilecek, kaybetse bile bunun sporda varolduğunu bilerek yenilgiyi doğal karşılayabilen, mücadele edecek sporcularla uluslararası turnuvalara katılmak gerekiyor. Kontenjan sporcularıyla bir yerlere varamayız.
Güçlenmeden, beyin olarak buraya hazırlanmadan olacağı da buydu. Ne diyelim, burası bitti bari önümüzdeki 4 yılı iyi değerlendirelim. Bunun için de bugünden tezi yok önce bilimi yanımıza alıp daha güçlü, daha atletik, daha sportmen isimler yetiştirmenin yollarını bulmaya bakalım. Aksi taktirde bu karanlık tabloyu daha çok yaşarız.