Paylaş
Önce pazar günü Hürriyet’te Zeynep Bilgehan’ın Abdullah Kiğılı ile yaptığı konuşma...
Kiğılı insanlarla ilişki kurarken, “Kartvizitimle birlikte gülümsememi de veririm” diyor.
Gerçekten hayatının her anında gülümseyen bir insandır...
Kilolu cüssesinin etrafında bir gülücük halesi vardır hep.
Biraz sonra ise Gallup şirketinin uluslararası “duygu araştırması”nın sonuçları geldi önüme...
Bütün dünyada “Günün bir anında gülümserim” diyen insanların oranı yüzde 75’ten 70’e gerilemiş.
Türkiye’de “Dün hiç güldünüz mü?” sorusuna “Hayır gülmedim” diyen insanların oranı yüzde 57’ymiş.
Yani her 2 Türkiye vatandaşından biri, bir gün boyunca hiç gülmediğini söylüyor.
Yine Türkiye’de “Dün stresli bir gün geçirdiniz mi?” diyenlerin oranı yüzde 64’e yükselmiş.
Demek ki dünyada gülmeyenler artıyor, ama bizim ülkemizde daha da artıyor.
Neden?
*
Sonra şunu düşündüm.
İnsanlar gülmüyor...
Peki güldürenler ne yapıyor?
Ferhan Şensoy öldü...
Metin Akpınar davalarla boğuşuyor.
Cem Yılmaz kenara çekildi, kendi bile gülmüyor.
Yılmaz Erdoğan, asık suratlı mutsuz dedektif rollerine geçti, Metin Akpınar’la nostalji sohbetleri yapıyor.
Ata Demirer, o güzelim Tekirdağ şivesini unutalı epey oldu.
Şahan, Recep İvedik’i yetim bıraktı. Artık yangınlarla, çevre ve iklim sorunlarıyla savaşan harika bir sosyal sorumluluk insanı.
Badi Ekrem eşofmanını çıkardı, geride sessiz bir Şener Şen kaldı.
*
Onlar kenara çekildi...
Hâlâ güldürmeye çalışan birkaç genç insan ise, kafeden biraz hallice “stand up” mekânlarına sığındı.
Gülümseme yeraltına indi...
*
Özledik gülmeyi...
Kahkahaya hasretiz...
Sayın büyüklerimiz... Lütfen siz de Kiğılı’nın yaptığını yapın...
Kartvizitlerinize küçük bir gülümseme ekleyin...
Hani şu emoji’deki kadar küçücük bir gülümseme...
O bile yeter bize...
BİZDE 3 KİŞİ
DENİM CEKET VE SNEAKER’LA SENATO’YA BAŞKANLIK EDİLİR Mİ
AMERİKAN Senatosu’nun son tartışma konusu bu.
Arizonalı senatör Krysten Sinema...
Kolsuz bir denim ceket... Dizin epey üstünde bir etek...
Bol renkli takılar...
Kısa kollu bir tişört... Ayakta da sneaker ayakkabılar...
Krysten Sinema işte bu gördüğünüz kıyafetle geçtiğimiz günlerden birinde Senato’nun bir oturumuna başkanlık etmiş...
Tabii sosyal medya yıkıldı... Twitter hesabından şöyle bir paylaşım yapıldı:
“Senato salonunu rodeo pisti mi zannettin?”
Bir başkası ise şunu soruyor:
“Benim işyerimdeki 8 saatlik çalışma sürem boyunca bile iş kıyafetim onunkinden daha formal, bu nasıl oluyor?”
*
Tabii tartışma başladı... Bunu yazan kişinin işyeri mi gereksiz yere bu kadar formal, yani biçimci...
Yoksa Senato mu bu kadar lagar...
Sonuç ne olursa olsun Senato’da bir ilk yaşandı ve demokrat bir kadın senatör, formalite kalıplarını kırdı...
Yani yine bir kadın...
Peki bizim Meclis’imizde böyle kalıp kırma olayı var mıdır?
İKİ KADIN VE BELİNDE KRAVATIYLA BİR ERKEK
MECLİS kıyafet formlarını kıran iki milletvekili kadın...
Yıl 1999... Merve Kavakçı... Başörtüsüyle Genel Kurul Salonu’na girerek bir ilke imza attı.
Meclis’in kıyafet ve yemin kalıplarını ilk kıran yine bir kadındı...
Yıl 1991... Leyla Zana... Boynunda sarı, kırmızı, yeşil örtüyle Kürtçe yemin etti.
1965-69... Erkekler arasında formal kalıbı kırmayı deneyen ilk erkek ise yapa yapa kravatını beline bağlayarak girmişti...
Adı Osman Yüksel Serdengeçti’ydi...
Kapıda kravatını takması uyarısı yapıldığında, “İçtüzükte kravatın nereye takılacağı belirtilmiyor” demişti.
İŞYERİNDE KIYAFET
KRUVAZE TAKIMLA HALAY ÇEKİLMEZ, SİYAH TİŞÖRTLE TRİLYONLUK ŞİRKET YÖNETİLİR
ŞU an NASDAQ listesindeki en büyük 10 şirketin patronları içinde benim bildiğim kravat ve takım elbise giyen tek kişi yok...
Bundan 30 yıl önceki ilk 10 şirketin yönetim kurulu fotoğraflarını bulup bir bakın...
Lacivert elbiselerinin bir ton açığı bile yoktu...
Koyu lacivertti hepsi...
İki hafta önce Diyarbakır’da halay çektim...
Bazıları çıkıp “Kruvaze takımla halay mı çekilir?” diye sordu... “Haa...” dedim; “Demek ki halayın da bir dress code’u yani kıyafet yönetmeliği varmış”...
SONUÇ: Tutucular, statükocular her yerde aynıdır...
Meclis salonunu da zapturapt altına almak isterler.
HARİÇTEN GAZEL
CADILAR BAYRAMI’NIN BİR KIYAFET YÖNETMELİĞİ VAR DA BİZ Mİ BİLMİYORUZ
KONU Hürriyet’in “Magazin Konseyi”ne kadar gitti.
Tartışılan, Derin Talu’nun “Cadılar Bayramı” kıyafeti.
İki yaklaşım var:
*
BİR: İlk grup, “Böyle Cadılar Bayramı kıyafeti olur mu?” diye soruyor...
Cevabım şu: “Cadılar Bayramı için bir ‘dress code’ yok...”
Meksika’da yüzünü ve bedenini iskelet şeklinde boyatıyorsun.
Ama Amerika’da kafana göre takılıyorsun.
*
İKİ: İkinci grup ise bu kıyafeti fazla “cesur” buluyormuş...
Çok iyi bilirim bu “cesur” lafını ben... Arkasında nasıl sırıtık bir “ahlakçılık” vardır, bir bilseniz.
Kendi adabına uygun bulmadığı her şeyi “fazla cesur” bulur.
*
ÜÇ: Bana göre:
Biraz “Cabaret” filminin afişi havası var.
“Ben uydurdum, oldu” dersin ve gülüp geçersin...
Ben de şunu söylerim...
Sevgili Derin...
18 yaşında, çok güzel bir kızsın.
Sana basit bir blucin ve bir tişört de harika gider.
Hatta daha güzel bile yakışır.
CHP’Lİ BİR HOCAYA, BİR FUTBOLCU HATIRLATMASI
CHP Parti İçi Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. Aytuğ Atıcı, dün ittifaklar hakkında konuşmuş.
Dört dörtlük bir konuşma...
Demokrasilerde “ittifak kavramı”nın ne anlama geldiğini izah eden, çok realist ve her şeyi yerli yerine oturtan açıklamalar.
Tek itirazım şu:
Konuşmanın bir noktasında “Ama” deyip şöyle devam ediyor:
“Ama bu bozulmaz, mezara kadar gidecek bir ittifak değildir...”
Bu cümleyi önünden ve arkasından gelen cümlelerle okuduğunuz zaman hiç mesele yok...
Ne var ki ülkedeki psikolojik dengelerin çok kritik olduğu sosyal medya çağında, bazen iki cümle insanları darmadağın edebilir.
Nitekim bazı internet siteleri hemen bu iki cümleyi alıp başa çıkarmış.
Bu bana, Fenerbahçe’nin en kritik zamanında edilen gereksiz bir cümleyi hatırlattı.
3 Temmuz 2011 tarihinde FETÖ’cü Polis-Savcı-Hâkim üçlüsü, Fenerbahçe’ye tam anlamıyla bir el koyma darbesi yapmış...
Fenerbahçe bu travmayı yaşıyordu ve Aykut Kocaman durup dururken, “Artık Alexsiz bir Fenerbahçe’ye hazır olmalıyız” diye bir açıklama yaptı.
Bir anda Alex’in dengesi altüst oldu... Taraftarın psikolojisi bozuldu.
Ve bana göre Fenerbahçe’nin gerilemesi o açıklama ile başladı.
Diyeceğim, böyle ortamlarda, her cümle kendi başına bir anlam yüklenir...
Durup dururken virüs gibi girer bünyeye, yayılıp gider...
‘SLİM FİT’ İSTEYEN GÖBEKLİ ARKADAŞA: GİYMEK İÇİN ‘SLİM’ VE ‘FİT’ OLMALISIN
ERKEK giyim anlayışının gelişimini anlatan Abdullah Kiğılı diyor ki:
“Bugün herkes dar kalıp peşinde. Göbekli de olsa basenli de olsa slim fit dar ceketler istiyor. O zaman da öndeki düğmeler kapanmıyor...”
Slim fit’in kanunu şudur:
Slim fit’i kendine uydurmaya değil, kendini slim fit’e uydurmaya çalışacaksın.
Bunun için de iki şey gerekli:
BİR: Belli bir kiloda kalmak...
İKİ: Belli bir kiloda kalmak da yetmez, yan tarafta ve göbekte viskiden dolayı oluşan fazlalıkları da yok etmen gerekir.
Yani spor yaparak fit kalacaksın.
Yapamıyorsanız, biraz sabredin. Ceket ve pantolonlar hafiften bollaşmaya başladı.
BUGÜNLERDE FENA HALDE TAKILDIĞIM BİR ŞARKI
“TÜRKİYE artık gülmüyor” anketini okuduğumdan beri bir şarkıya takıldım.
Üç hafta önce çıkan bir şarkı. Umut Adan söylüyor.
“Güvercin Şarkısı...”
Kulaklığı takıp dalıyorum...
Tavsiye ederim...
Paylaş