Paylaş
Bir hayli tartışmalara yol açan Zülfü Livaneli’nin Veda’da Atatürk’e yaklaşımını değerlendirmeye kalkışmam hem zor olacak benim için, hem de çok kolay.
Zor olacak, çünkü Livaneli, yazdığı kitaplarını, ödül kazanmış filmlerini, 1970’ler sonrası gençliği etkilemiş bestelerini ve UNESCO elçiliğini de anımsatıp Veda’yı savunuyor; kimi yerde savunmanın da ötesinde, ‘beğenilmedi’ diyenleri “yalan söylüyorlar” deyip suçluyor.
Kolay olacak, çünkü, Cumhuriyet’e varan süreçte ve çağdaşlığa açılan yollarda sürekli karşımıza çıkan Atatürk üzerine, TRT’de çalıştığım yıllarda bir hayli televizyon programı üretme görevi yüklenmiş olmakla, ayrıntısına inerek de Veda’yı değerlendirebileceğim bir altyapı birikimim olmalı. Hele Afet İnan, Şevket Süreyya Aydemir, Yaşar Nabi ve Ord. Prof. Enver Ziya Karal’ın katıldığı bir televizyon programında açık oturumu yönetirken ne denli “Atatürk cahili” olduğumuzun ortaya çıktığını anlamış olmakla.
Bu arada, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açtığı yarışmada Nutuk’tan yola çıkarak yazdığım tiyatro oyununun ilk ödülü kazandığını da eklemek zorundayım.
Böyle bir giriş yapmam, kendimden söz etmek istediğim için değil kuşkusuz; “yalan söylüyorlar” gibisinden bir suçlamayla karşı karşıya kalmamak için.
AYRINTILARA DALIP YANILMAK
“Veda” üzerine yazılıp çizilenleri elimden geldiğince yakalamaya çalıştım. Gözlemlediğim şu: Değerlendirme yapanlar ya da tartışanlar, Zülfü Livaneli’nin sınırladığı alanın içinde kalmış, Veda’daki “bilgi yanlışları” üzerinde yoğunlaşıyorlar. Oysa asıl kurcalanması gereken, Veda’nın içinde gizlenmiş duran bir “saptırma”nın olup olmadığı.
“Veda” üzerine bir değerlendirmeye böylesi uzunca girişle başladım. “Tek dişi kalmış canavarlar”la boğuşa boğuşa bizi Cumhuriyet’e getirmiş, ardından da çağdaşlığa varan yolda nice engeli yıkmış Atatürk’ün, son yıllarda, sinemanın bir “sanat” olduğu gerekçesiyle, “çaresiz bir adam”a doğru sürüklenir oluşu karşısında, ümmetten millet olup da kurulmuş “tam bağımsız” bir devletin yurttaşı olarak, gerçeği irdelemek adına birkaç yazı yazmak çok mu olur!
TÜRK’ÜN ATATÜRK’Ü MÜ, YOKSA...
Bu yazılar boyunca, kendi değerlendirme ölçütlerimi değil, Veda’nın senaristi ve yönetmeni Zülfü Livaneli’nin kendi ölçütlerini kullanacağım. Herhalde daha önemlisi, kendimi bir “yabancı” sayıp seyretmiş olacağım Veda’yı.
Gazete ilanlarında şöyle tanıtılıyor Veda: “Muhteşem bir film. Türkiye’nin bu kadar büyük çapta bir film yapması beni şaşırttı. Atatürk hakkında çok şey öğrendim.”
İmza, Klaus Eder – Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Federasyonu Genel Sekreteri.
Kavrayabildiniz mi şimdi! Anımsayın Veda’da gördüklerinizi ve düşünün, “Atatürk hakkında çok şey öğrenme” adına, Atatürk’ü bilmeyen yabancıların neler öğreneceğini.
Haftaya biz de öğrenmeye başlayalım bakalım, Mustafa Kemal Atatürk’ü!
Paylaş