Hiç ölmemesi gereken, yine de ecelin sabırsızlığında alıp götürüverdiği... Sanatın her alanında topluma soluk alma yolları açıp döşeyen önderlerin en önde geleni aramızdan ayrılmış. Ölmüş Şakir Eczacıbaşı... 81 yıllık bir ömürmüş onunki. Ölmüş de geride ne bırakmış; saymak gerek, anmak gerek, unutmamak gerek: İzmir’de evlerinin bahçesinde mahallenin kasabına, manavına, bakkalına resim sergileri açar. Gider Londra’ya, aile geleneği “eczacılık” okuyup döner de, hemen ardından, 1953’te, Türkiye’nin sanat tarihinde unutulmaz bir yaprak olan Vatan Gazetesi “Sanat Yaprağı”nın yaratıcıları arasında yer alır. Benim kuşağımın bir vazgeçilmezi. Eczacıbaşı’nda çalışır, bir yandan da 1956’da “Tıpta Yenilikler” adında bir dergi çıkarır ya, dergi neredeyse bir kültür-sanat dergisi. Ardından “Eczacıbaşı Kültür Filmleri” dizisini gerçekleştirir. Bu diziden “Renk Duvarları”, 1964 yılında Avrupa Konseyi Kültür Filmleri Ödülü’nü kazanır. Tatlı çekişmenin sonunda 1960 yılında başlar Türkiye’nin yaşanmışlığını fotoğraflara geçirmesi. Bir fotoğraf sanatçısı doğar, belgeler kendini sürüp giden yıllarda. İzmir’deki evin bahçesine sığmaz artık o paylaşma coşkusu. Öyle coşkulu paylaşma ki, 1968’de, Türk fotoğrafçılarının yapıtlarının yer aldığı “Eczacıbaşı Renkli Fotoğraf Yıllıkları”nı çıkarmaya başlayacaktır. Ve yıl 1965. Bu kez Türkiye’nin sinema tarihinde altın bir yaprak açılır: “Sinematek”. On yıl boyunca Sinematek’in başındadır. Ne yeni bakışlar, uyanışlar getirir o coşkulu Sinematek Günleri! 15 Haziran 1973, Türkiye’de müzik dünyasına alabildiğine aydınlık bir kapı açar: Uluslararası İstanbul Müzik Festivali. Ağabeyi Nejat Eczacıbaşı’nın kurduğu İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın (İKSEV) gerçekleştirdiği Festival 38 yaşına basmış! Ardından Uluslararası İstanbul Film Festivali, 29 yaşında. Ve derken 1987’de Uluslararası İstanbul Bienali, 1989’da Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali. 1993 yılında Şakir Eczacıbaşı İKSEV’in başına geçer: 1994’de Uluslararası İstanbul Caz Festivali. Bu arada, iki kitap Oscar Wilde ve Bernard Shaw üzerine. Geriye hangi sanat dalı kaldı, o dokunduysa, yaşadığı toprakta koca bir çınara durmamış olsun! Sığmadı bu yazıya. “Sağ ol, Sayın Şakir Eczacıbaşı Bey” dedik ya, haftaya onu yine karşılıyalım.