Paylaş
İzmir niye kendi dışına taşamamış onca birikimiyle, herhalde daha iyi anlatamazdı “Bir İzmir Rüyası” başlıklı o yazıdan başkası. “Bir İzmir Rüyası” birçok sanat alanına uzanan ve yazının yayınlandığı 17 Mayıs Salı günü sahneye çıkacak bir gösteriydi,
Karakoyunlu’nun yazısı şöyle başlıyor: “Bu akşam Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde İzmir’in yaşamında ilk kez bir “rüya” değerinin toplumsal algılanışı sergilenecek. Bu bir senfonik müzik performansıdır. İnsanlığın yaratılışında günümüze uzanan geniş ve kapsamlı tarih gelişimi içinde İzmir’in macerasını anlatır.”
“Ağyarını mani, efradını cami” o yazıdan anlaşıldığınca “Bir İzmir Rüyası” gerçekten derinlikli, çarpıcı bir tasarım olmalıydı. Hele oluşumun en etkin yerinde, araştımacı – eleştirici özelliğiyle yakın tarihimizden önemli romanlar çıkarmış Yılmaz Karakoyunlu gibi bir yazar varsa.
* * *
Ben “Bir İzmir Rüyası”nı göremedim. Sayın Karakoyunlu’nun yazısını okuduğumda gösteri çoktan başlamıştı.
Varlığından hiç haberim olmadı o “Bir İzmir Rüyası”nın. Ne çalışmalarının başladığı, ne gösteri günü öncesi gazetelerde bir haberine rastladım. Acaba kusur bende mi diye interneti taradım, gösteri öncesi bir bilgi kırıntısı bulamadım!
Öyle anlaşılıyordu ki, gösteriyi düzenleyen, adı da “İzmir Kent Kültürü ve Gelişim Platformu” olan bir topluluk, kendisi için önemli kurumlara ve kişilere – başta Kültür ve Turizm Bakanı olmak üzere- duyurmayı yeterli görmüş.
Kendileri bilir de, “Bir İzmir Rüyası” niye “sosyal sorumluluk projesi” diye sunuluyor!
* * *
Sayın Karakoyunlu, ön tanıtımdaki eksikliği görmüş olmalı ki, yazısında “Geceyi izlemek isteyen İzmirliler giriş davetiyelerini AASSM girişinden ücretsiz temin edebilirler.” diyor.
Tanıtımını, gösteriyle aynı günde yayınlanacak bir yazıya bırakan bir anlayış sürüp gittikçe İzmir, birikimindeki kültür – sanat varlığını kuşanıp da atak yaparak İstanbul ve Ankara ile yarışabilir mi?
Sayın Karakoyunlu yazısını şöyle bitiriyor: “Türkiye’de 81 il var. Ama sadece İzmir böyle özgün bir performansın örneğini sergileyen bir ortak kent algısını sahneleyebiliyor. Rüya, gerçek dünyada yaşanır. İzmir’de farklı olmak, budur işte...”
İzmir’in “farklı” olduğunu kim yadsıyabilir! Acaba önemli olan, İzmir’in “farklı”lığı ile kendi içinde kalmayı sürdürmesi mi, yoksa İstanbul ve Ankara’nın -daha ötesi Türkiye’nin- bu “farklı” oluşu “fark etmesi” mi?
Bir gösteri ile ömrü tükenen “Bir İzmir Rüyası”nın sürmesi dileğiyle.
Paylaş