Erkan Çelebi

Konutta ‘çıplak fiyat’ sancısı

1 Mart 2010
BAZI gayrimenkul kuruluşları, fiyatlarda ‘ucuz’ izlenimi oluşsun diye konutta “çıplak ve giydirilmiş fiyat” kavramı oluşturdu. Bu firmalar, satış sözleşmelerine ekledikleri maddelerle önce KDV, alım-satım vergisi, iskan bedeli, tapu harcı, abonelik ücreti gibi masraflardan arınmış, çıplak fiyat üzerinden satış gerçekleştiriyor. Ardından bunları müşteriden talep ediyor.

GLOBAL krizin etkisiyle talebinin ucuz konuta kayması, gayrimenkul kuruluşları arasında cazip fiyat yarışını başlatırken, bu yarışta ön plana çıkmak isteyen bazı kuruluşlar, sözleşmelere ekledikleri maddelerle alım-satım vergisi, iskan bedeli, tapu harcı, abonelik ücreti gibi bazı masrafları konut bedelinin dışında tutarak, “çıplak fiyat” açıklama yoluna gidiyor.
Müşteriye sürpriz
Han Yapı, Fi-Yapı, Dumankaya, Ağaoğlu, A-Z Yapı, Yeşil gibi gayrimenkul kuruluşları, abonelik, tapu harcı, iskan bedeli gibi masrafları konutun fiyatı dışında tutarak, konutların anahtar teslimlerinde müşterilerine sürpriz yaşatıyor. Aralarında Teknik Yapı, Demir İnşaat, Sinpaş’ın da bulunduğu bazı kuruluşmlar ise, iskan bedelini konut fiyatına dahil ederken, sadece tapu harcını müşteriye ödetme yoluna gidiyor. Soyak ise tapu da dahil tüm masrafları içeren giydirilmiş fiyat belirleyerek, projelerinden konut alan müşterilerinden herhangi bir ek bedel talebinde bulunmuyor.
Küçük konut yarışıKriz ortamında talebi kendi projelerine yöneltmek isteyen gayrimenkul kuruluşları, rekabeti devreye soktukları küçük ebatlı, uygun fiyatlı konut projelerine kaydırdı. Yaşanan bu kriz döneminde büyüklükleri 35-70 metrekare arasında değişen 1+1, stüdyo daireler, en cazip yatırım araçlarından biri konumuna geldi. Fiyatların 39-99 bin TL arasında değiştiği bu tip dairelere olan talebin artması, yeni uygulamaya konulan projelerde stüdyo dairelerin payının yüzde 50’leri aşmasını sağladı. Tamamı stüdyo dairelerden oluşan projeler de devreye girmeye başladı. Hem alırken hem satarken hem de kiraya verirken kazandıran bu dairelerin gördüğü talep, içinde mutfağı ve banyosu bulunan tek odalı, otel tipi 1+0 daire konseptinin de bir anda yaygınlaşmasına yol açtı.
Kooperatif gibiGayrimenkul kuruluşları da yeni projelerinde fiyat avantajı yaratabilmek için, sözleşmelere ek maddeler koyarak, bazı masrafları konut bedelinden ayırma yoluna gitti. Bu maddeler, anahtar teslim döneminde sözleşme okuma alışkanlığı olmayan müşteriler ile firma yetkilileri arasında tatsız tartışmalara yol açıyor. Kooperatifçilik sisteminden esinlenilen bu yöntem, konutta çıplak ve giydirilmiş fiyat kavramının da oluşmasına yol açıyor. Bazı firmalar konutların sadece çıplak fiyatlarını açıklayarak, talepleri projelerine çekmeye çalışırken, bazıları da KDV, abonelik, altlayapı ücretleri, tapu harcı, iskan bedeli gibi masrafları da içeren giydirilmiş fiyatlarla rekabet etme yoluna gidiyor.
Bize değil belediyeye
Arkadaşımız Mehtap Özcan, Hürriyet’in Tüketici Köşesi’ne yapılan başvurularla ilgili olarak konut satışı sırasında müşterilerine çıplak fiyat açıklayan gayrimenkul kuruluşlarıyla görüştü. İsthanbul Evleri projesinden konut alan müşterilerinden 1000-1500 TL arasında iskan bedeli talep eden Han Yapı yetkilileri, “İskan bedellerinin, konut fiyatına dahil olmadığı, satış sözleşmelerimizde yer alıyor. Zaten bu bedel bize değil, belediyeye ödeniyor. Oturum için de bu gerekiyor” dedi.

Sözleşmeye dikkat edilmiyor

Yazının Devamını Oku

Çocuk koltuğu zorunlu olacak, araç sahipleri 45 milyon lira yatıracak

28 Şubat 2010
İÇİNDE çocuk bulunan tüm araçlarda güvenlik koltuğu bulundurma zorunluluğu 1 Haziran 2010’da başlıyor. Uygulamanın taksi, dolmuş, okul servisi ve şehirlerarası yolcu taşımacılığında kullanılan tüm araçları kapsaması, çocuk oto koltuk pazarının 10 kat büyüyerek 300 bin adede ulaşmasını sağlayacak. Pazarın yıllık hacmi 4.5 milyon liradan 45 milyon liraya çıkacak.

YILDA 1 milyon 400 bin bebeğin dünyaya geldiği Türkiye’de, 1 Haziran 2010’dan itibaren içinde çocuk bulunan tüm motorlu taşıtlarda güvenlik koltuğu bulundurma zorunluluğu getiriliyor. Bu da yıllık satış adedi 30 bin olan çocuk oto koltuk pazarının bir anda 10 kat büyüyerek, 300 bin adetlere ulaşmasını sağlayacak. Bu da, pazarın yıllık hacminin 4.5 milyon TL’den 45 milyon TL’ye çıkmasına yol açacak.
Trafik ceza kesecek
Arkadaşımız Mehtap Özcan’ın araştırmasına göre, Avrupa Birliği’ne uyum çerçevesinde çıkarılan yeni Trafik Yönetmeliği, 1 Haziran 2010’dan geçerli olacak ve cezai yaptırımları beraberinde getirecek. Boyu 135 santimetrenin, ağırlığı da 36 kilogramın altındaki (12 yaş) çocukları kapsayan oto çocuk koltuğu bulundurma zorunluluğuna uymayanlar, trafik kontrollerinde 55 TL’den başlayan para cezalarını ödemek zorunda kalacak. Uygulama taksi, dolmuş, servis gibi şehiriçi ve şehirlerarası yolcu taşımacılığında kullanılan tüm araçları da kapsayacak.
70 TL’den başlıyor
Pazarın ilk etapta hızla büyümesine, özellikle 18 bini İstanbul’da olmak üzere toplam 90 bin taksi, yine 6 bin 200’ü İstanbul’da bulunan 20 bin hatlı minibüs ve okul öncesi eğitim gören 950 bin öğrencinin taşınmasını üstlenen 33 bin servis aracı neden olacak. Bu koltukların fiyatı 70 liradan 1300 liraya kadar ulaşıyor. Pazarın yüzde 83’ü ithal markaların hakimiyetinde bulunuyor. Tek yerli marka olarak Pilsan’ın rekabet ettiği pazarda, Recaro, Maxi Cosi, Britax Römer, Concord, Chicco, Storchenmuhle, Kraft, Baby Max, Koala, Nania, Bebe Confort, Sunny Baby gibi ithal ürünler ön plana çıkıyor.
Ölümlü kazalar azalıyor
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) verilerine göre, doğumdan itibaren çocuk oto güvenlik koltuğu kullanımının zorunlu olduğu gelişmiş ülkelerde trafik kazalarında çocuk ölüm oranı yüzde 3’lere geriliyor. Yasal zorunluluk olmayan ülkelerde ise yüzde 46’lara kadar çıkıyor. Bu oto koltukları doğru kullanıldığı taktirde kaza sırasında ölümlerin yüzde 71 azalmasına yol açıyor. Oto çocuk koltuklarında fiyat, ürünün markasına, çarpışma testlerindeki güvenilirlik derecesine, kullanılan malzemenin kalitesine, Isofix (sabitleme yöntemi) standartlarına uygunluğuna göre değişiyor.

Yazının Devamını Oku

Sabit hatta numara taşıma ‘sabit ücret’e takıldı

22 Şubat 2010
BİLGİ Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun cep telefonlarından sonra sabit hatlar için de numara taşımaya izin vermesine karşın, 5 aydır hayata geçirilemedi.

1.5 yılda 13 milyon cep telefonu abonesi numarasını taşırken, bu sabit hatlarda sadece 163 aboneyle sınırlı kaldı. Yaygınlaşamamasının en önemli nedenini standart tarifelerde bu hatlara uygulanan 14 TL’lik sabit ücret oluşturuyor.

BİR buçuk yılda 13 milyon cep telefonu abonesinin daha cazip şartlar sunan diğer GSM operatörü kuruluşlara numaralarını taşıdığı Türkiye’de, aynı uygulama Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (BTK) 5 ay önce aldığı karara karşın, sabit hatlarda bir türlü hayata geçirilemiyor. Türk Telekom’un sabit hat numaralarının alternatif operatör kuruluşlara kaydırılamamasının en önemli nedenini de standart tarifelerde bu hatlara uygulanan 14 TL’lik sabit ücret oluşturuyor. Sabit ücret uygulamasından vazgeçmek istemeyen Türk Telekom’un alternatif operatörlere toplu hat kiralama izni vermemesi, numara taşımada çifte faturalandırmaya yol açıyor. Bu da uygulamayı cazip olmaktan çıkarıyor. 


Sadece 163 abone taşıdı


BTK, geçtiğimiz eylül ayında gerekli düzenlemeleri gerçekleştirerek, numara taşıma uygulamasını cep telefonlarından 16 milyon 800 bin abonesi bulunan sabit hatlara da kaydırdı. Ancak, yapılan düzenlemelerde bu hatlara uygulanan sabit ücretlerle ilgili herhangi bir yaptırımın söz konusu olmaması, numara taşımada çifte sabit ücret sorununu da beraberinde getirdi. Sabit hatlarda numara taşımayı cazip olmaktan çıkaran bu uygulama, 5 ayda numarasını taşıyan abone sayısının sadece 163’le sınırlı kalmasına yol açtı.


Yazının Devamını Oku

Dondurma, kek ve kurabiye ‘tek lokma’ atağına geçti

21 Şubat 2010
TÜRK tüketicilerini tek lokmalık ürünlerle yakalamayı başaran firmalar dondurma, kek, bisküvi ve kurabiye pazarının son dört yılda yüzde 35’e varan oranda büyümesini sağladı.

Bunda da atıştırmalık tek lokma ürünlerin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yeni bir trende dönüşmesi etkili oldu.

Atıştırmalık ürünlerin toplam 1 milyar dolarlık hacme ulaşan dondurma pazarından aldığı pay, 100 milyon dolara, 500 milyon TL’lik kek pazarından aldığı pay da 50 milyon TL’ye ulaşırken, ihracatla birlikte 800 milyon dolarlık büyüklüğü yakalayan bisküvideki payı da 40 milyon doları buldu. Ayso’da, Eti’nin Kurabi, Ülker’in Hanımeller markasıyla rekabet ettiği 40 milyon TL’lik kurabiye segmentini, Galore markasıyla pazara sürdüğü tek lokmalık ürünlerle 100 milyon TL’lik hacme çıkartmayı hedefliyor.

Atıştırmalık yarışı 

Arkadaşımız Mert Temizkan’ın yaptığı araştırmaya göre; Eti, Ülker gibi unlu mamüller segmentinde faaliyet gösteren firmaların 2006 yılından itibaren ürettikleri bisküvi ve ıslak keklerin tek lokmalık minik ebatlarını piyasaya sürmesiyle birlikte rekabette kızıştı. Bisküvi ve ıslak kekte başlayan tek lokma yarışı, 2008 yılında dondurmaya kaydı. Algida Magnum’un, Ülker de ‘Choxx’un tek lokmalık dondurmalarını piyasaya sürdü. Eti, Cin’in ardından Benimo, Browni, Gofredo ve Popkek’i atıştırmalık forma sokarken, Ülker de Dankek’in ıslak keki ile Mini Magma’nın 4 farklı çeşidini tek lokmalık ambalajlara koydu.

Kurabiyede mini keyfi

Yıllık hacmi 2.5 milyar dolara ulaşan unlu mamuller sektörüne Galore markasıyla giren catering kuruluşu Ayso, Eti’nin Kurabi, Ülker’in de Hanımeller’le rekabet ettiği kurabiye segmentinde tek lokmalık ürünleriyle ön plana çıkmaya çalışıyor. Yıllık hacmi 40 milyon TL olan kurabiye segmentinde, Galore’nin Kavala, Acıbadem, Günola, Saltee&swetee ve Kıtır adlı ev tipi ürünleriyle market raflarında yerini alıyor.

Tek lokmalık ürünler, hızlı hayat temposu olan, zaman kaybetmeden atıştırmalık gıdalarla beslenmeyi tercih eden tüketicilere yönelik geliştiriliyor.

 

Yazının Devamını Oku

Çekici fiyat alışkanlıkları değiştirdi, ‘yılda bir’ tatil yerini ‘4-5 kısa’ya bıraktı

15 Şubat 2010
TUR operatörü kuruluşlarının son dakika rezervasyonlarıyla tatilcilere cazip fırsatlar yaratması, Türkiye’de de alışkanlığın değişmesine yol açtı. Duru Turizm’in sahibi Yusuf Duru, “Kapsamlı kataloglarla, aylar öncesinden planlanan ve iki haftadan başlayan uzun süreli tatil alışkanlığı, birkaç günlük kısa ama sık aralıklarla 4-5 kez gerçekleştirilen tatillere dönüştü” dedi.

TUR organizatörlerinin teknolojide yaşanan gelişmelere hızla ayak uydurması, uygun fiyatlı, kısa süreli tatil seçeneklerinin de artmasını sağladı. Tatilcilere son dakika rezervasyonlarıyla çok cazip tatil fırsatları doğurması, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tatil alışkanlığının değişmesine yol açtı. Kapsamlı kataloglarla, aylar öncesinden planlanan ve iki haftadan başayan uzun süreli tatil alışkanlığı, birkaç günlük kısa ama sık aralıklarla gerçekleştirilen tatillere dönüştü. Artık, yılda bir ya da iki kez gerçekleştirilen uzun süreli tatillerin yerini, 4-5 kez gerçekleştirilen kısa süreli tatiller almaya başladı. Duru Turizm’in sahibi Yusuf Duru, bunda tur operatörlerinin kendilerini teknolojideki gelişmelere adapte etmelerinin etkili olduğunu söyledi. Duru, “Uçaklardaki boş koltuklar, tesislerde dolmamış odalar, kısa süreli tur organizasyonlarıyla internet üzerinden pazarlanma imkanı yaratıyor. Bu tur organizasyonlarının başarılı olmasında da seyahat acentelerinin interneti kullanarak, potansiyel müşterilere anında ulaşabilmesi etkili oluyor” dedi.

49 yıllık turizmci

Türk turizminin duayenlerinden 49 yılık turizimci Yusuf Duru, Fransa’daki Türk Mevsimi etkinlikleri çerçevesinde İstanbul Ticaret Odası ile Paris Sanayi ve Ticaret Odası’nın birlikte organize ettiği Bölgelerarası İş Forumu toplantılarına katılan gazetecilere sektörün dünü, bugünü ve yarınını değerlendirdi: “Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Avrupa, Amerika gibi uzun süreli tatil bilincinin yerleştiği ülkelerde aylar öncesinden kapsamlı kataloglarla satışa çıkarılan paket turların, tatilcilere aylar öncesinden planlar yapıp, iki haftadan başayan uzun süreli tatil alışkanlığı edinmelerine yol açmıştı. Bu tatil paketlerinin oluşturulduğu alışkanlık, internet kullanımının hızla yaygınlaşmasıyla birlikte değişti. Artık, birkaç günlük kısa ama sık aralıklı tatil alışkanlığı yaygınlaşmaya başladı. Yılda bir ya da en fazla iki kez gerçekleştirilen uzun süreli tatiller, yerini yılda 4-5 kez gerçekleştirilen bir kaç günlük kısa süreli tatillere dönüştü. Bu da, fiyat avantajından kaynaklandı.”
Teknolojinin katkısı
Yusuf Duru, şöyle konuştu: “Tur organizatörlerinin teknolojide yaşanan gelişmelere hızla ayak uydurması, uygun fiyatlı, kısa süreli tatil seçeneklerinin de artmasını sağladı. Tatilcilere son dakika rezervasyonlarıyla çok cazip tatil fırsatları doğdu. Uçaklardaki boş koltuklar, tesislerde dolmamış odalar, kısa süreli tur organizasyonlarıyla pazarlanma imkanı yarattı. Bunda da tur organizatörlerinin interneti kullanarak, potansiyel müşterilere anında ulaşabilmeleri etkili oldu. Kapsamlı kataloglarla, aylar öncesinden planlanan ve iki haftadan başayan uzun süreli tatil alışkanlığı, birkaç günlük kısa ama sık tatil alışkanlığına dönüştü. Artık yılda bir ya da iki kez gerçekleştirilen uzun süreli tatillerin yerini yılda 4-5 kez gerçekleştirilen bir kaç günlük kısa süreli tatiller almaya başladı.”

Aşırı düşük fiyat turizme ve tatilciye zarar veriyor

Yazının Devamını Oku

Torba gitti 550 milyon TL’lik süpürgeciler ‘mite’ avına çıktı

14 Şubat 2010
YILLIK hacmi 550 milyon TL’yi bulan elektrikli süpürgede firmalar, daralan pazarı güçlü vakum özelliği olan su filtreli, torbasız ürünlerle yeniden açmaya çalışıyor.

Halı yıkayan makinelerin ardından toz torbalı ürünlerin de pazar payını hızla kaybetmesi, mite ve akarları haznesine hapsetme gibi özellikleri bulunan yeni nesil ürünler ön plana çıktı.

 

YILDA 2.5 milyon adet satışın gerçekleştiği 550 milyon TL’lik elektrikli süpürgede, firmalar daralan pazarı ‘mite ve akar’lara (savaş açtı. Gözle görülemeyecek kadar küçük olan ancak allerjik hastalalıklara neden olan canlılara karşı, güçlü vakum özelliği olan su filtrasyonlu ürünler geliştirilen süpürgeciler, daralan pazarı bu yolla büyütmeyi planlıyor.


Hedef yüzde 30 büyüme

Teknolojide yaşanan son gelişmelerle birlikte, ebatların bir dosya kağıdı (A-4) boyutuna kadar küçüldüğü elektrikli süpürgelerde firmalar, yıllık satışlarını şimdi 3 milyon adede, yüzde 30’luk bir artışla pazar hacmini de 700 milyon TL’ye ulaştırmanın hesaplarını yapıyor. Süpürgede torba döneminin kapanmasını sağlayan bu küçük ebatlı yeni nesil ürünler, gözle görülmeyen mite ve akarları haznesine kapatma, zeminin yanı sıra ortam havasını temizleme, yüzeye göre çekiş gücünü ayarlama, enerji tüketimini yarı yarıya azaltma gibi özellikleriyle ön plana çıkıyor.

Yazının Devamını Oku

Dünyada domuz gribi paniği geçti rekortmen ilaçta hedef küçüldü

8 Şubat 2010
DOMUZ gribi salgınının etkisini azaltması, virüse karşı etkili ilaçlardan birini üreten Roche’un bu konudaki hedeflerinin değişmesine yol açtı. Roche Grubu CEO’su Severin Schwan, 3.2 milyar İsviçre Frangı’yla (2.9 milyar dolar) geçen yıl satış rekoru kıran ilaçtan 2010’da 1.2 milyar franklık (1.1 milyar dolarlık) satış hedeflediklerini açıkladı.

MEKSİKA’dan tüm dünyaya yayılan ve 14 bin kişinin ölümüne neden olan domuz gribi salgınının hafiflemesi ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) nezdinde tartışılır konuma gelmesi, virüse karşı en etkili ilaçlardan birini üreten Roche’un bu ilaçla ilgili hedeflerinin de değişmesine yol açtı. Roche Grubu CEO’su Severin Schwan, geçen yıl yüzde 435 gerçekleştirdiği rekor artışla 3.2 milyar İsviçre Frangı’na (2.98 milyar dolara) ulaşan bu ilacın satışlarının, 2010’da 1.2 milyar İsviçre Frangı’na (1.11 milyar dolar) gerilemesini beklediklerini söyledi. Buna karşın, domuz gribinin dünya sağlığı açısından hâlâ ciddi tehlike oluşturduğuna da dikkat çeken Schwan, “Şu anda virüs hafif seyrediyor. Ancak, ileride nasıl şekil değiştireceğini bilemiyoruz. Bu yüzden de devletlerin yaptığı stoklar son derece önemli” uyarısında bulundu.

15 milyar frank

İsviçre merkezli ilaç devi Roche’un 2009 satışlarıyla 2010 yılı hedeflerinin değerlendirildiği global toplantı Basel’de gerçekleşti. 2009’da toplam satışlarını yüzde 10 artırarak 49.1 milyar İsviçre Frangı’na (45.76 milyar dolara) ulaştıran Roche’un işletme kârı da yüzde 14 artarak, 15 milyar İsviçre Frangı (13.98 milyar dolar) oldu. 2009’da ilaç satışlarındaki artış yüzde 11 olarak gerçekleşen Roche’da bu artışın temel unsurunu, kanser, grip ve oftalmoloji ilaçları oluşturdu. 2009’da 6 yeni bileşiğin son evre geliştirme çalışmaları aşamasına geçirildiğine de değinilen toplantıda, 2010’a yönelik beklentilere de dikkat çekildi.
Türkiye’de büyüdü

Yazının Devamını Oku

1.4 milyar dolarlık halıda ‘antibakteri’ yüzünden kapıştılar

7 Şubat 2010
ANTİBAKTERİYEL halıların 1.4 milyar dolarlık halı pazarından aldığı payın 280 milyon dolara ulaşması ‘antibakteriyel kimyasal’ tartışması çıkardı. Klasik halıcılar, antibakteriyel halıların hızlı yıprandığını ve daha fazla bakteri oluşmasına yol açtığını iddia ederken, antibakteriyel halı üreticileri kimyasalların halının yüzeyine değil, tabanına uygulandığını savunuyor.

AKRİLİK emülsiyon esaslı özel kimyasallar sayesinde, geliştirdikleri ürünlerde mikroorganizma oluşumunu engelleyen antibakteriyel halı üreticileri, astım başta olmak üzere allerjik bünyeye sahip tüketicileri yakalamayı başardı. Antibakteriyal halıların 1.4 milyar dolarlık halı pazarından aldığı pay, 4 yıl gibi kısa sürede 280 milyon dolara ulaştı. Ancak, bu da ‘halıda antibakteriyel kimyasal’ tartışmasını beraberinde getirdi. Klasik halı üreticileri, kullanılan kimyasalların çevreye faydadan çok zararı olduğunu vurgulayarak, “Antibakteriyel halılar hızlı yıpranıyor ve yıprandığında daha fazla bakteri oluşmasına yol açıyor” derken, antibakteriyel halı üreticileri ise bu kimyasalların, alerji yapıcıları halının bünyesinde tuttuğunu ve en az 30 yıkamaya kadar etkisini koruduğunu söyleyerek, ürünlerini savunuyor.
Öncüsü Belçika Dünyada ilk kez Belçikalı firmalar tarafından geliştirilen antibakteriyel halılar, Türkiye’de de 2005 yılında bu yana üretiliyor. Dünyada 12 milyar dolarlık pazar hacmine ulaşan bu halıların Türkiye’de öncülüğünü Royal, Apex ve Saray Halı yapıyor. Bu halılar, Anıl, Dinarsu, Barboros ve Pierre Cardin markalarıyla da pazarlanıyor. Royal Halı, bakteri, mite ve mantar oluşumuna karşı 3 farklı antibakteriyel halı üretirken, Pierre Cardin markasıyla da bambu elyafından antibakteriyel halı üretimi gerçekleştiriyor. Apex halının da Extra, Bukle ve Fluffy adlı antibakteriyel halı çeşidi bulunuyor.
Arkadaşımız Mert Temizkan’ın yaptığı araştırmaya göre antibakteriyel halılar genellikle, hijyene önem veren, alerjik bünyeye sahip olanların yanı sıra, evde hayvan besleyen ya da küçük çocuğu olan aileler tarafından tercih ediliyor. Mikroorganizma oluşumunu engelleyen akrilik emülsiyon esaslı özel kimyasallar, halı üretildikten sonra ürüne ya püskürtme ya da enjekte etme yöntemiyle uygulanıyor. Antialerjik ürünler, alerji yapıcıları ürünün bünyesinde tutarak, yeniden havaya karışmalarını önlüyor. Bu kimyasalların etkisi ise ev tipi halı yıkama makinelerinde şampuan kullanma koşuluyla, 30 yıkamaya kadar sürebiliyor. Klasik halılara oranla yüzde 5 daha pahalıya satılan antibakteriyel halıların metrekare fiyatı da 55-90 TL arasında değişiyor.

Kimyasal maddeye ‘taban’ savunması

KAŞMİR Halı Genel Koordinatörü Atilla Suner, antibakteriyel halılarda yıpranma silindikçe artıyor. Bu da, içeriğindeki kimyasal maddelerin özelliğini hızla kaybetmesine yol açıyor. Antibakteriyel özelliğini kaybeden halı da klasik halılara göre daha fazla bakteri tutuyor. Halıların ömrü normal halılara göre çok az oluyor” dedi. Antibakteriyel halılar silindiğinde kullanılan kimyasal maddelerin etkisini kaybettiği yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığını söyleyen Royal Halı Ar-Ge Sorumlusu Tayfun Cevher de, “Kimyasallar etkisini kaybetmez. Çünkü üretim aşamasında bu kimyasallar, halının yüzeyine değil, tabanına tatbik ediliyor” dedi.

Yazının Devamını Oku