Yurtdışı eğitim danışmanlığı veren 250 kuruluş, gezici fuarlarla Türkiye’nin farklı kentlerine gidip temsilcisi oldukları üniversitelere öğrenci çekmeye çalışıyor.
YILDA 1.5 milyon öğrencinin üniversite sınavına girip, bunlardan sadece 552 bininin eğitim hakkı elde edebilmesi, yurt dışındaki üniversitelerin Türkiye’den öğrenci kapma yarışını da beraberinde getirdi. Bunda, yıllık eğitim bedellerinin 300 Euro’dan başlayıp, 30 bin doları bulduğu yurt dışındaki bu üniversitelere her yıl kayıt yaptıran Türk öğrenci sayısının 40 bine ulaşması da etkili oldu. Yurtdışı eğitim danışmanlığı hizmeti veren 250 kuruluş, şimdi Türkiye’nin farklı kentlerinde düzenlenen gezici fuarla temsilcisi oldukları 22 farklı ülkeden 300’e yakın üniversite için öğrenci çekmeye çalışıyor.
İngiltere ve ABD başı çekiyor
Yurt dışı üniversite eğitiminde en fazla tercih edilen ülkeler arasında Amerika ve İngiltere başı çekiyor. 40 bin öğrenciden 22 bini eğitim amacıyla her yıl İngiltere ve ABD’ye gidiyor. Bu iki ülkeyi; Kanada, Avustralya, Almanya, Avusturya, Fransa, Rusya, İsviçre ve Bulgaristan izliyor. Son yıllarda, en fazla öğrenci çeken ülkeler arasına İsveç, Norveç ve Finlandiya gibi Kuzey Avrupa ülkeleri ile Çin, Kore, Malezya gibi Uzakdoğu, Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan gibi Türk Cumhuriyetleri de yer alıyor.
Başta tekstil olmak üzere farklı sektörlerde faaliyet gösteren kuruluşlar, meyve suyu üreticileriyle işbirliği yaparak, meyve üretimine girmeye başladı. MEYED Başkanı Alaaddin Güç, “Türkiye 10 yılda meyve suyu üreticileri için dünyanın meyve tedarik merkezi olur” dedi.
1.3 milyar liralık meyve suyu pazarının son beş yılda yıllık yüzde 20 ortalama büyüme oranını yakalaması, bir yandan uluslararası dev kuruluşların iştahını kabartırken, diğer yandan da tekstil gibi global krizden olumsuz etkilenen sektörlerden çekilmek isteyen firmalar için de yeni yatırım alanı haline dönüştü. Bunda da Brezilyalı Cutralle, Hintli Jain gibi dünya devlerinin Türkiye’de yeni yatırıma gitmesi ve meyve üreticileri için hazır pazar oluşturması etkili oldu. Meyve Suyu Endüstrisi Derneği (MEYED) Başkanı Alaaddin Güç, Brezilya ve Hintli kuruluşların yanı sıra İsrail ve Rusya’dan da yatırım yapmak için arayışlar olduğuna dikkat çekerek, “Önümüzdeki 10 yılda Türkiye, meyve suyu üreticileri için dünyanın meyve tedarik merkezi konumuna gelecek” dedi.
10 milyon ağaç dikilecek
2015 yılına kadar iki kat büyüyerek, 3 milyar liralık satış hacmini yakalaması beklenen pazara, dünyanın en büyük meyve konsantresi üreticilerinden Brezilyalı Cutralle’in Anadolu ve Özgörkey Grubu’yla sert çekirdekli meyvelerin suyunu üretmek için ortaklığa gitmesi ve 200 bin dönüm arazide 10 milyon ağaçlık meyve üretirmek için çalışmalar başlatmasının ardından, Hintli Jain’de Ortadoğu ve Avrupa pazarında İsrailli Metafim adlı kuruluşla rekabet edebilmek için yatırımlarını Türkiye’ye kaydırıyor. Adana’da kuracağı tesiste, önce tatlı Hint narı ile mayhoş Türk narını karıştırarak, farklı bir damak tadı oluşturmayı hedefleyen firma, ardından da üretimini domates, üzüm ve şeftaliye kaydıracak.
Yeni trend meyvecilik
Arkadaşımız Mehtap Özcan’ın yaptığı araştırmaya göre, önümüzdeki 10 yıla yönelik yapılan planlar, meyveciliğin Türkiye’de yükselen trend konumuna gelmesini sağladı. Başta tekstil olmak üzere farklı sektörlerde faaliyet gösteren kuruluşlar, meyve suyu üreticileriyle işbirliği yaparak, Akdeniz, Güney Doğu ve Ege bölgelerinde yeni meyve üretim alanları oluşturma yoluna gidiyor. Meyve Suyu Endüstrisi Derneği (MEYED) Başkanı Alaaddin Güç, krize rağmen 2008 ve 2009 ‘u yüzde 9 büyüme ile kapatan sektörde, son 5 yıllık büyüme yüzde 20 olduğunu söyledi. 35 firmanın 40 farklı markayla rakabet ettiği pazarda yıllık üretim de 800 milyon litreye ulaştı. Tüm bunlara karşın sektörü meyve temini açısından sıkıntılar beklediğine de dikkat çeken Güç, “Ambalajlı üretim için bu yıl gereken meyve miktarı 800 bin ton. Ancak, yeni yatırımlarla bu, 4 yılda .5 milyon tona çıkacak. Oluşacak açığın kapatılması için yeni meyve alanlarının yaratılmasına ihtiyaç var” dedi.
GEÇEN eylül ayında Metro Cash and Carry başta olmak üzere önde gelen zincir marketlerin, plastiği yumuşatmak için kullanılan ve kanser, böbrek, karaciğer bozukluğu gibi sağlık sorunlarına yol açabilen azoboyar ve fitalat adlı kimyasalları içeren kırtasiye ürünlerini raflarından indirme kararı alması, yıllık hacmi 1 milyar 100 milyon Euro’yu bulan sektörde bio ürün atağını başlattı. Kırtasiye üreticileri, kalem, boya, beslenme çantası, matara, silgi gibi okul gereçlerinde, geri dönüşümlü doğal malzemelere yönelirken, plastik yerine de
mısır nişastasından elde edilen biyoplastik kullanılmaya başlandı.
İthallerle rekabet
Arkadaşımız Mehtap Özcan’ın yaptığı araştırmaya göre, bu yolla iç pazarda Uzak Doğu ülkelerinden ithal edilen kalitesiz ürünlerle rekabette ön plana çıkmayı hedefleyen firmalar, uluslararası pazarlarda da fiyat ve tasarım avantajlarını kullanarak, geliştirdikleri biyo ürünlerle pay kapmaya çalışıyor. Biyoplastik ürünler ile enjeksiyon kalıp imalatı gerçekleştiren Steppen’in Pazarlama Müdürü Tunç Şengül, bu yeni nesil ürünlerin önümüzdeki üç yıl içinde toplam pazardan yüzde 10 pay alacağını söyledi.
6 ayda gübreleşiyor
Tunç Şengül, şöyle konuştu: “Türkiye’de ilk kez üretimini gerçekleştirdiğimiz biyo plastik ve sıkıştırılmış hurda gazete kağıdından üretilen kurşun, tükenmez ve boya kalemleriyle sadece iç pazarda değil, fiyat avantajımızı kullanarak, Kanadalı, Amerikalı, İtalyan, İngiliz ve Alman, tasarımlarımızla da Çinli rakiplerimizle uluslararası alanda da rekabet edebiliyoruz. Bu ürünlerde plastik yerine doğada kolayca çözülebilen, 6 ayda gübreleşebilen biyoplastiği kullanıyoruz. Mısır nişastasından elde edilen bu maddeyi, ürünlerimizin tamamında kullanabildiğimiz gibi, gövdesinde sıkıştırılmış geridönüşümlü kağıtan da yapabiliyoruz. Kullandığımız mürekkepte ağır metal ve zehirli madde içermiyor.”
Plastiğe alternatif
Bunda, kriz döneminde rekabet edebilmek için 4 kap yemek fiyatını 2.5-3 TL’ye kadar çekmek zorunda kalan bazı hazır yemek firmalarının, et fiyatlarında yaşanan artış yüzünden maliyetleri düşürme arayışına girmesi etkili oluyor.
BİR kilogram hazır kıyma fiyatının market reyonlarında 23 TL’ye, bonfilenin de 40 TL’ye ulaştığı Türkiye’de, yıllık hacmi 5.5 milyar doları bulan hazır yemek sektörü, kaçak et satıcılarının kıskacı altına girdi. Buna da, tüm dünyayı etkisi altına alan global mali kriz ortamında personeline yemek veren bazı kuruluşların 4 kap için tabldot fiyatlarını 2.5-3 TL’ye kadar çekmek istemesi, etkili oldu.
Hazır yemek kuruluşlarından Ayso Catering’in Genel Müdürü Dilek Demiral, “Şu anda bir kilogram etin fiyatı ortalama 20 TL’yi buluyor. Buna rağmen, Bulgaristan’dan TIR ve otobüslerin sağlıksız bagaj ortamlarında getirilen etler, catering kuruluşlarına kilogramı 5 TL’den pazarlanmaya çalışılıyor. Bozulma riski fazla olan bu etlerin pazarlanmasında özellikle, aşırı rekabet yüzünden fiyat kırmak zorunda kalan hazır yemek firmaları hedef seçiliyor” uyarısında bulundu.
4 kap yemek 2.5 TL
Et fiyatlarında yaşanan artışlar nedeniyle 4 kap tabldot yemeğinin en düşük kapı teslim fiyatının 4.5- 5 TL olması gerektiğini söyleyen Demiral, “Ancak, firma sayısının 5 bini bulduğu sektörde yaşanan aşırı rekabet, bu fiyatın 2.5 TL’ye kadar düşmesine yol açıyor. Oysa, bir kap et yemeğinde 80-120 gram, sebze yemeklerinde de 20-25 gram et kullanılması gerekiyor. Bu et fiyatlarıyla 2.5-3 TL’ye 4 kap yemek hazırlamak mümkün değil. Böyle olunca da devreye kaçak et giriyor” dedi.
3 dolarlık et 15 dolar
Yemekçi Catering’in Genel Müdürü Barbaros Bulutoğlu, “Hayvancılığa uygun coğrafyaya rağmen dünyanın en pahalı eti ne yazık ki Türkiye’de. Hayvan sayısı talebi karşılamıyor. Et piyasasında ki çarpık durum kaçak yollardan et ve canlı girişine yol açıyor. Bazı catering firmaları da krizde ucuz et temin etmeye yöneldi. Köfteye et yerine soya katanlar da bulunuyor. Burada yapılması gereken en hızlı şekilde hayvan arzının artırılması. Dünyada kilo fiyatı 3 dolar olan bir ürünü Türk tüketicilerine 15 dolara satan firmaları da kendi haline bırakırsanız farklı arayışlara yöneliş olacaktır” diye konuştu.
BOĞAZİÇİ Köprüsü’nün ardından geçtiğimiz aralık ayında ihalesi sonuçlanan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün de ışıklandırma çalışmalarına bu ay başlanıyor. Montaj çalışmaları bir yıl sürecek olan İkinci Köprü’nün ışıklandırma sistemi, Karayolları’na 3.2 milyon TL’ye mal olacak. Bu köprünün aydınlatılmasında da Boğaziçi Köprüsü’nde olduğu gibi yüzde 60 enerji tasarrufu sağlayan LED teknolojisi kullanılacak. Ancak, LED armatür sayısı Boğaziçi Köprüsü’ne oranla 1300 adet daha az olacak. 2 bin 500 armatürle gerçekleştirilecek olan bu aydınlatma sisteminin Boğaziçi Köprüsü’yle bağlantısı, deniz altına döşenecek olan fiber kablolarla sağlanacak. Böylece, her iki köprünün aydınlatma sistemi tek merkezden kotrol edilebilecek ve 16 milyon farklı renkte sekronize ışık oyunları aynı anda uygulamaya konulabilecek.
7 şirket katıldıKarayolları Genel Müdürlüğü, Boğaziçi Köprüsü’nün aydınlatılmasının ardından karanlıkta kalan ikinci köprüyü de aydınlatmak için 11 Aralık 2009 tarihinde ihaleye çıkmıştı. İhaleye çıkılmasında, köprüyü gören otel, restoran, kafe, bar gibi turistik işletmelerin yoğun talepleri de etkili rol oynadı. 7 firmanın katıldığı ihaleyi, Boğaziçi Köprüsü’nün de ışıklandırılmasını üstlenen Aydınlık Lighting adlı kuruluş kazandı. Boğaziçi Köprüsü’nü 4.8 milyon TL’ye 3 bin 800 LED armatürle aydınlatan bu firma, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü ise 2 bin 500 LED armatürle gerçekleştirecek. İkinci Köprü’de de sürücülerin dikkatinin dağılmaması için aydınlatma elemanları dışa dönük monte edilecek.
1 yıl sürecek
Arkadaşımız Mehtap Özcan, Marmara Üniversitesi Kampüsü, Selimiye Kışlası, Boğaziçi Köprüsü gibi bir çok aydınlatma projesini gerçekleştiren Aydınlık Lighting’in proje pazarlamasından sorumlu satış Genel Müdürü Ozan Akgün ile Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün ışıklandırılma sistemini görüştü. Akgün, köprünün ışıklandırılmasına yönelik teknik çalışmaların devam ettiğini belirterek, “Mart ayının sonuna doğru, sistemin köprüye kurulumu için gerekli alt yapı çalışmalarına başlamayı planlıyoruz. Aydınlatma sisteminin montaj çalışmalarını 250 iş günü (1 yıl) içinde tamamlayarak, devreye sokmayı amaçlıyoruz. Çalışmalarımızı, askı halatları üzerinde özel bir ekip ile sürdüreceğimiz için proje yapımı devam ederken trafikte aksaklık yaşanmayacak” dedi.
Yüzde 60 tasarruf
FSM Köprüsü projesinde değişik aydınlatma gücüne sahip LED armatürlerin kullanılacağını da dile getiren Ozan Akgün, şunları svyledi: “Uygulanacak yöntemle, konvansiyonel sistemde 400 WATT’lık armatürün sağladığı aydınlık düzeyi, FSM Köprüsü’nde uygulanacak olan teknolojiyle 80 WATT’lık bir armatürle yakalanabilecek. Enerji tasarrufu yüzde 60’a varacak. Ayrıca bir LED’in kullanım ömrü yaklaşık 50 bin saat olurken, akkor flamanlı ve gaz deşarjlı armatürlerde 8-10 bin saat arasında değişiyor.”
Elektrik faturası İkinci Köprü’de 18 bin TL olacak
3 bin 800 adet LED armatürle aydınlatılan Boğaziçi Köprüsü, saatte ortalama 72 kilovat enerji harcanırken, aynı aydınlatmanın 2 bin 500 LED armatürle gerçekleştirileceği FSM Köprüsü’nde 47 kilovat enerji tüketimiyle gerçekleşecek. Kilovatı 19 kuruş olan yolların aydınlatma bedeli üzerinden yapılan hesaplamaya göre de, FSM Köprüsü’nün 1 saat aydınlatılmasının maliyeti 8 TL olacak. Günde ortalama 6 saat aydınlatılacak olan bu köprünün yıllık elektrik gideri de 18 bin TL civarında gerçekleşecek. Boğaziçi Köprüsü’nde ise bu bedel saatte 13.6 TL, günde 81,6 TL, yılda ise 30 bin TL olarak gerçekleşiyor.
BİLİNMEYEN numara hizmeti veren kuruluşların peş peşe uygulamaya koyduğu reklam kampanyaları, bir yandan abonelerin kafalarını karıştırırken, diğer yandan da 100 milyon TL’lik pastadan pay kapma yarışının su yüzüne çıkmasını sağladı. Bunda da Telekomünikasyon Kurumu’nun günde ortalama 350 bin sabit hat abonesinin aradığı bilinmeyen numara hizmetlerini 3 yıl önce Türk Telekom’un bünyesinden alıp, rekabete açması etkili oldu.
İlk reklam Kurul’a takıldı
Arkadaşımız Mert Temizkan’ın yaptığı araştırmaya göre, Telekom’un 118 11 numaralı hattının öncülüğünde olan ve yıllık pazar hacmi 100 milyon TL’yi bulan bilinmeyen numara hizmetinde yeni yılla birlikte, pazardan pay kapma yarışı da hızlandı. BN Elektronik’in “118’in yeni numarası neydi Birsen” sloganıyla başlattığı reklam kampanyası, ilk önce Reklam Kurulu’na takıldı. Kurul, Telekom’un başvurusuyla reklamı “yanıltıcı” bularak, değiştirilmesine karar verdi.
Sadece bu 2 kuruluş değil
Bu reklamın yayından kalktığı sırada, Türk Telekom’un iştiraki olan AssisTT’in bilinmeyen numaralar hizmeti 118 18’in reklam filmi devreye girdi. BN Elektronik’in Birsen’li reklamından sonra, AssisTT’in de müzisyen Balık Ayhan’lı reklamı numaraların akılda kalmasını sağlayarak kısa sürede amacına ulaştı. Ancak bu iki reklam akıllarda soru işaretlerinin oluşmasına da yol açtı. Buna da, 118 bilinmeyen numara hizmetini bundan böyle sadece bu iki kuruluş tarafından verildiği algısı neden oldu. Oysa bu hizmeti, biri Telekom’un 118 11’i, 3’ü GSM operatörü olmak üzere toplam 9 farklı kuruluştan farklı tarifeler üzerinden almak mümkün.
Tarife uçurumu yaşanıyor
Rekabetle birlikte başlayan pay kapma yarışı, işletmeci kuruluşlar arasında tarife uçurumunu da beraberinde getirdi. 3’ü GSM olmak üzere toplam 9 kuruluşun tarifeleri arasındaki oluşan fark, 3 kata çıkarken, bilinmeyen numarayı öğrenmenin dakikası da 54 kuruştan başlayıp, 160 kuruşa kadar ulaştı. Ayrıca, bunlardan bazıları, belirledikleri tarifelerde süreyi 1 dakika üzerinden faturalandırırken bazıları da bunu 6 ile 9 saniye arasında değişen sürelerde uyguluyor. Bu da, tarifeler arasındaki uçurumun daha da açılmasına neden oluyor. Bu servisler, bilinmeyen numara hizmetinin yanı sıra, çağrı tamamlama diye adlandırılan ve nöbetçi eczane, polis merkezleri, çilingir, itfaiye, ambulans gibi hizmetlere doğrudan ulaşım sağlanmasına da aracılık ediyor.
Türk Telekom tekeli kalktı 9 kuruluş devreye girdi