Paylaş
Bahçeşehir Üniversitesi’nden tanıdığım ve başarılı çalışmalarını takip ettiğim, Genç Fütüristler’in Yönetim Kurulu’nda da yer alan Halit Danagöz ile bu düşüncemi paylaşarak, farklı üniversiteler ve bölümlerde okuyan üniversiteli Genç Fütüristler ile bir söyleşi gerçekleştirme düşüncemi paylaştım. Halit’in desteği ile geleceğe kafa yoran, bu doğrultuda projeler üreten 5 genç ile “Korona sürecini ve Yeni Normal’in etkilerini” detaylı olarak tartışma imkanı bulduk. Bu pırıl pırıl gençlerden Halit, Bahçeşehir Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği 3. sınıf öğrencisi, İrem Tuana Bilgi Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve İşletmecilik 4 sınıf öğrencisi, Kaan Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Yüksek Lisans öğrencisi, Hidayetullah Türk Alman Üniversitesi Endüstri Mühendisliği 4. sınıf öğrencisi ve Alanur Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya 1. Sınıf öğrencisi.
Gençlerin, bu sürece bakışı, değişime yönelik yorumları, eleştirileri, online eğitimi nasıl buldukları, en çok özledikleri, yaş almış kuşaklar ile iletişimleri, başarılı buldukları uygulamalar, dijital dönüşüme yönelik görüşleri doğrultusunda, bizleri nasıl bir geleceğin beklediğini gelin hep birlikte değerlendirelim…
Ergi Şener: Korona süreci herkes açısından son derece belirsiz ve öngörmesi zor bir dönem. Siz Genç Fütüristler olarak bu süreci nasıl yorumluyorsunuz? Nasıl bir gelecek bizi bekliyor?
Halit Danagöz: Korona büyük bir tetikleyici aslında, ben öyle yorumluyorum. Covid-19 ezberimizi bozdu, hayatımıza yeni normaller getirdi, büyük bir değişimi tetikledi, var olan her şeyi değiştirdi. Dünya olarak büyük bir paradigma kayması (Pradigm Shift) yaşadık, 2020 çarpan etkisinin 5-10 olacağı bir yıl olacak. Yani 5-10 yılda gerçekleşecek değişimi, dönüşümü sadece 2020 yılında yaşayacağız. Yakın gelecekte biz bu virüsten kurtulacağız ama yarattığı değişikliklerin bir kısmı hayatımızda kalıcı olacak, Covid-19’dan önce ofise beş gün giden birinin, pandemiden sonra beş gün gitmesine gerek kalmayacak, iki-üç gün yeterli olacak. Genel müdürlük binaları, ofisler, plazalar küçülecek. Neden insanlar evden çalışabiliyorken ofise gitsin ki? Neden trafikte uzun süreler harcasın? Boş binalara neden para verilsin? Yeni dünya düzeninde alışverişler mağazadan değil online yapılacak, AVM’ler daha çok sosyalleşme mekanları haline gelecek, mağazaların depoları büyüyecek. Kişiselleştirilmiş tıp çözümlerinin hayatımızdaki yeri artacak. Online eğitim, bugünkü kadar hayatımızda olmayacak ama eski düzenden fazla yer kaplayacak. Daha önceden dört gün okula giden bir öğrenci iki-üç gün gidecek.
İrem Tuana Deveci: Bu sürecin gençler üzerinde hem iyi hem de kötü bir çok etkisi oldu. Belirsizlik bizi her anlamda kötü etkiledi, fakat kendimizi geliştirmemiz ve çağa ayak uydurmamız için bize kaçınılmaz bir fırsat da sundu. Okulun yoğunluğundan dolayı başka şeylere ayıramadığımız zamanı fazlasıyla yakaladık. Bu sürecin 2021 sonuna kadar azalarak devam edeceğini düşünüyorum. Bence Dünya genelini tehlikeye sokan bu virüsün, bizi evlere kapatarak hayatımızı uzun dönemli sekteye uğratması büyük bir ders oldu. Hep söylediğimiz olumlu gelecek adına daha fazla çaba sarf etmemiz gerektiğini bize öğretti. Teknoloji her sürece olduğu gibi buna da uyum sağladı fakat bu sürece adaptasyonu hızlandırmak için gençlere çok daha fazla iş düşüyor.
Kaan Bilgin: Korona süreci, halihazırda gelecek kaygısı içinde olan insanların üstüne ziyadesiyle yük bindirdiği gibi, bazı insanların da kendi içlerine yönelip hayatları hakkındaki kararları sorguladığı ve bu sorgulama sonucunda kendini daha iyi tanıyan ve tercihlerinin sonuçlarını daha iyi algılayan bireyler olarak çıktıkları bir dönem oldu. Bir Genç Fütürist olarak ise akan suya direnmektense ondan faydalanmanın yollarını aramamız gerektiğini düşünüyorum, çünkü bu süreç sonunda dünya genelinde ve özellikle Türk toplumunda birçok norm değişmiş olacak ve belki de biz daha bireyci bir toplumun doğumuna şahit olacağız.
Alanur Küçükaslan: Kendim ve çevremden yola çıkarak sağlıklı iletişimin değerinin, pandemi sureci etkisi ile fark edilmeye başlandığını düşünüyorum. İnsan ilişkilerindeki değer ve yargılarda bu durumun büyük etkisini bekliyorum.
Hidayetullah Uygur: Salgın süreci biz insanoğlunun önlem alması gerektiği bir doğal afetti. Ancak çağımızın zenginleşmesi, sağlık olanaklarının büyük ölçekte geçmiş zamana göre artması bizleri afeti uyuklayarak bekleyen insan gafletine düşürdü. Bundan sonrası için önemli olan gerek ilaç devleri gerekse de devletler olarak benzer salgın süreçlerinin bizleri bekliyor olduğunun bilincinde olarak bunların yaşanması durumunda, erken önleme teknolojileri geliştirmek ve bunun için efor sarf etmek olacaktır. Bu salgın bizlere dünyamızdaki küçücük varlıklara insanoğlunun ne kadar savunmasız olduğunu göstermiş oldu. Korona sonrası dönem insanlığın tarihten beridir bir araya gelme ve birlikte yaşamaya yönelen toplumsal yaşamını değişmeye zorlayacaktır. Teknolojik imkanlar sayesinde insanlık yeni mesafeli yaşam modeline geçecektir.
Ergi Şener: Karantina döneminde zamanınızı nasıl değerlendirdiniz? En çok kullandığınız uygulamalar, servisler, iletişim kanallarınız, sosyalleşme adına tercih ettiğiniz uygulamalar neler oldu?
Halit Danagöz: Karantina döneminin ilk günlerinde, evlerde çok sıkılmaya başladık, arkadaşlarımızdan ve sevdiklerimizden uzak kaldık. Bu süreçte birden artan “Instagram canlı yayınları” ile zaman geçirdim. Hem, bu yayınları izledim, hem kendim canlı yayınlar yaparak zamanımı keyifli ve yararlı geçirmeye çalıştım. Bu dönemde sevdiklerim ve ailem ile kolay kullanılabilen; FaceTime, Whatsapp üzerinden görüntülü konuşma ve Skype gibi programlar kullanarak iletişim sağladım. Okul arkadaşlarım ve çalıştığım, görev aldığımız kuruluşlar ile Zoom, Google Meets, Microsoft Teams üzerinden toplantılara katıldım.
İrem Tuana Deveci: Uzun zamandır aradığım boş vakte sahip olunca kendimi geliştirmek adına bol bol online eğitimler izledim. Udemy’den programlama ve yabancı dil eğitimleri satın alarak kendimi geliştirmeye çalıştım. Spora başladım ve evde kaldığım için sağlıklı beslenmeye gayret ettim. Instagram’da yapılan ilgimi çeken canlı yayınları takip ettim. Arkadaşlarımla Zoom ve Skype üzerinden video call ile görüştüm. Günlük en çok Instagram ve Twitter’da vakit geçirdim ve sürekli dünya üzerindeki son gelişmeleri takip ettim.
Kaan Bilgin: Üniversitemin, karantina sürecinin başında eğitime ara vermesi ile iş ve ders yüküm azalınca, izolasyon sürecimin ilk bir ayında hobilerimin ve fiziksel olarak görüşemediğim arkadaşlarımın yerini, kütüphanemde beni bekleyen kitaplarım aldı. Bu kitaplar, karantina sürecinde küçük de olsa bir tatil etkisine sebep oldu. Ancak, insan olmanın zorunluluklarından biri olan sosyalleşme dürtüm eninde sonunda baskın geldi. Discord, Zoom gibi sohbet odaları yaratmaya yarayan uygulamalar sayesinde buluşamadığım arkadaşlarım ve sevdiklerim ile neredeyse gündelik biçimde konuşmaya başladım. Bununla beraber bu süre zarfında neredeyse her konuda alışveriş eksikliğimi de online olarak gidermiş olmak benim için bir yenilik oldu.
Alanur Küçükaslan: Karantinada benim için yeni ve devamı gelecek birçok alanda (resim teknikleri, müzik türleri, dergi ve romanlar…) zamanımı değerlendirdim. Sosyal medya kullanımım ‘normale’ göre epey arttı ve başta ailem olmak üzere yakın çevremle iletişim halinde olabilmeme yardımcı oldu. Bu bahsettiğim süreçte de FaceTime, Whatsapp, Instagram, Twitter gibi uygulamaları tercih ettim.
Hidayetullah Uygur: En çok kullandığım ve vakit harcadığım uygulamalar Twitter ve Instagram oldu. Bunun yanı sıra iş hayatına dair profesyonel yazıları okumak için de LinkedIn’i kullandım. Whatsapp üzerinden arkadaşlarımla iletişim kurdum veya görüntülü görüşmeler gerçekleştirdim.
Ergi Şener: Özellikle sizlerin de içinde bulunduğu Z jenerasyonu, sosyal medya kuşağı ve dijital kuşak olarak adlandırılıyor. Ayrıca, Z jenerasyonu yeni çıkan teknolojilere ve dijital uygulamalara çok daha hızlı adapte olmasıyla öne çıkıyor. Hatta, Korona öncesi, diğer kuşaklar ile bu nedenle ciddi bir uçurum söz konusuydu. Korona bu dijital boşluğu ne derece doldurdu? Bu süreçte yaşça sizlerden üst jenerasyonların dijital uygulamalara olan adaptasyonunu nasıl gözlemliyorsunuz?
Halit Danagöz: “Yüz yüze görüşmek varken neden görüntülü konuşalım?” diye düşünür annelerimiz, babalarımız, dedelerimiz, büyüklerimiz. Onlar bu şekilde alışmıştır ve fiziksel görüşmenin daha iyi hissettirdiklerine inanmışlardır. Ancak korona büyüklerimizin de bir şeye zorunda kaldıklarında hızlı adapte olabileceklerini gösterdi. Onlar da dijitalleşmek zorunda kaldılar, korona dijitalleşmelerini tetikledi. Sürece, hızlı bir şekilde ayak uydurdular, hatta birbirleri ile çoklu görüşmeler yaptılar, online oyunları bile kısa zamanda çok iyi çözdüler. Bir şeye zorunda olunca, hızlı bir şekilde adapte olabilen bir milletiz.
İrem Tuana Deveci: Bu süreçte herkes işini online kanallardan halletmek durumunda kaldı. Üretilen binlerce içerik, online eğitimler ve canlı yayınların da gösterdiği üzere, X ve Y kuşaklarının en az bizim kadar adapte olmasıyla birlikte Baby Boomers dediğimiz kuşak dahi sosyal medyaya fazlasıyla uyum sağlamaya başladı. Gözlemlerime dayanarak özellikle Y kuşağının Linkedin üzerinden inanılmaz bir etkileşim içine girdiğini söyleyebilirim.
Kaan Bilgin: Bu dünyaya “gelmelerinin” üzerinden neredeyse 50 yıl geçmiş olan ve televizyondan haftalık dizi takibi yapan ebeveynlerimin, Korona ile beraber artan evde kalma sürelerinde, online dizi platformlarındaki dizileri çerez niyetine bitirmelerini gözlemlemek, artık Z kuşağı dışındaki grupların da pandemi başlangıcı ile beraber mecburi hale gelmiş olan teknolojik dönüşüme direnç göstermeyi bırakıp, kendilerini bu dönüşümün gelişmelerini ve getirilerini daha kucaklayıcı bir zihinsel kondisyona adapte ettiklerini düşünmeme sebep oldu.
Alanur Küçükaslan: Adaptasyonun çok hızlı ve efektif olduğunun farkındayız. Kuşak farkından dolayı anlaşmazlıklara neden olan bu konu başlığının etkisini daha fazla sürdüremeyecek olmasına olumlu bakıyorum.
Hidayetullah Uygur: Yaşça büyüklerimiz X ve Y kuşakları insanoğlunun en müthiş özelliği olan adaptasyon özelliğiyle belki de hiçbir zaman öğrenmeyeceği veya kullanmayacağı dijital servislere hızlıca uyum sağladı ve kullanmaya başladı. Takdire şayan bir başarı göstererek alıştılar ve sevdiler. Bu durum dijital kuşak ile önceki kuşakların arasında bulunan jenerasyon farklılığını azaltmış oldu.
Ergi Şener: Bu süreçte, derslerinize ve üniversitenize de tamamen online ortamdan devam etme durumunda kaldınız. Online eğitimi nasıl değerlendiriyorsunuz. Fiziksel üniversite ortamından ayrı kaldığınız dönemde, üniversite yaşamına yönelik en çok neyi özlediniz?
Halit Danagöz: Okulların mecburi olarak eğitime ara vermesinden kısa bir süre sonra online eğitime geçiş yaptık. Online eğitim hem iyi hem kötü oldu bence. Örneğin, mühendislik okuyan bir öğrenci olarak teorik ve laboratuvar derslerim var. Deney yapmadan, sadece anlatıldığı için anlayamadığımız konular oldu, ancak teorik derslerde online eğitim etkisini olumlu hissettirdi. Ders katılım sayılarında artış olduğunu gözlemledim ve dersler kaydedildiği için daha sonra da o dersi izleyerek, tekrar etme imkanım oldu. Üniversite ortamından uzak kaldığım bu süreçte en çok arkadaşlarım ile ders aralarında, okul çıkışlarında çay, kahve içip sohbet etmeyi özledim.
İrem Tuana Deveci: Üniversitelerdeki online eğitimin gençlere aşırı faydalı olduğunu düşünmüyorum. Özellikle bazı üniversitelerde yeterli alt yapı olmadığı için uzaktan eğitim sürecinde sorunlar oldu. Teknoloji ile iç içe olan okullar bu süreci öğrencilerine ve çalışanlarına en az şekilde hissettirerek geçirdi. Bu durumda eğitimde eşitlik maalesef söz konusu olamadı bile. Üniversiteye dair en çok özlediğim şey fiziksel olarak derslere girmek ve arkadaşlarımla vakit geçirmek oldu. Okula gittiğim dönemde kendimi daha adapte ve zinde hissettiğimi fark ettim. Öte yandan evde ders izlemenin de keyfi başka tabi…
Kaan Bilgin: Yılların birikimine sahip profesörlerden, yeni nesil akademisyenlere kadar bir çok yaş grubundan akademisyenden ders aldığım bu süreçte, idealist, kendini adamış ve bir sonraki nesilleri yetiştirmek isteyen insanların, yaşı fark etmeksizin, verdiği eğitimin bu süreçten etkilenmediğini gözlemleme şansı bulmakla beraber; çoğunluğu apartman dairesinde yaşayan öğrencilerin, izole ortamlarında düzenli olarak uyarıcılara maruz kalmasının eğitimleri açısından geriletici bir faktör olduğunu düşünüyorum. Üniversitemin laboratuvarında çalışan bir yüksek lisans öğrencisi olarak bin bir çeşit sebep ile yüksek öğrenim görmek için sadece Türkiye’nin değil dünyanın dört bir yanından gelen öğrencilerle bir arada olmayı özlediğimi de eklemezsem sanırım cevabım eksik kalır.
Alanur Küçükaslan: Kesinlikle en çok özlediğim şeyin sosyal çevrem olduğunu söyleyebilirim. Okuduğum bölüm dolayısıyla online derslerin gidişatı elbette mükemmel değil, fakat gerek öğretim görevlisi, gerek öğrencinin elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığı sürede iyi sonuçlar elde edilemeyecek gibi de değil. Kültürel alanda fiziksel üniversite ortamını daha yararlı görüyorum.
Hidayetullah Uygur: Fiziksel eğitim öğrenciler arasındaki fırsat eşitsizliğini eğitim materyallerine erişim vs. gibi durumlarda ortadan kaldırırken, online eğitim ise bu eşitsizliği ve makaslar arasındaki farkı daha da açtı. Internet erişimi, kişisel bilgisayar, kendine ait bir kullanım alanı gibi imkanlara sahip olmayan öğrencilerin eğitimden daha az verim alma durumu oldu. Üniversitedeki arkadaşlarımı ve kampüsümü özledim. Söz veriyorum ki fiziksel eğitime dönence her zaman okuluma gidecek ve derslerime katılacağım…
Devam edecek…
Paylaş