Yeni yıla müzakereci tartışmalarıyla giriliyor

BEKLENEN oldu ve AB ile müzakere sürecinde kimin etkin rol oynayacağı tartışmaları alevlendi.DPT Müsteşarlığı’nın AB müzakere sürecinin nasıl yapılanması gerektiği konusunda bir rapor hazırladığı ve bu raporu bağlı oldukları Bakan Abdüllatif Şener ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e ilettiklerini öğrendik. Dün de Abdullah Gül’ün Abdüllatif Şener’e bir mektup göndererek, ‘Bu iş AB Genel Sekreterliği’nin işi, DPT’nin işi değil’ türünden bir mesaj ilettiği haberleri çıktı.Bürokrasi bundan sonra AB ile müzakerelerde etkin olan kurumun, devlet yönetiminde etkin olacağı varsayımından yola çıkıp, ön almaya çalışıyor.Herkes biliyor ki; DPT’nin uzun zamandır AB konusunda belirli bir uzmanlığı oluştu. Özellikle ekonomik konularda belli bir birikimi var ve bunu kullanmak istiyor. Buna karşılık Dışişleri Bakanlığı’nın başından beri bu konudaki deneyimi ortada. AB Genel Sekreterliği de bu iş için kuruldu ve dar kadroyla yeni bir heyecanla iyi bir performans çizdiğini de biliyoruz.Dememiz o ki; siyasi otoritenin herkesi dinleyip, bütün çalışmaları gözden geçirip, Türkiye’ye en uygun müzakere organizasyon yapısı, yöntem ve stratejisini ortaya koyması gerekiyor. Bu iş; ‘kapanın elinde kalır’ mantığıyla yaklaşılamayacak kadar ciddi iş...Ankara’da müzakere süreci ve yöntemine ilişkin bir sürü kulis haberi dolaşıyor. Herkes bu süreçte kendisine rakip gördüğü kuruluş ve kişiler hakkında ‘bu işi nasıl yapamayacağı’nı gösteren örnekler vererek, kamuoyunu el altından kendi lehine oluşturmaya çalışıyor.Başmüzakereci, müzakerelerin başı, müzakere heyeti konusunda çeşitli modeller, bu görevlere kimlerin atanacağına ilişkin haber bolluğu var. Hatta oluşturulacak model ve atanacak kişilere bağlı olarak, Kabine içinde görev değişiklikleri, hangi kurumların nerelere bağlanacağı da konuşuluyor.Bizce Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu işe bir an önce el atması, AB sürecinde bu müzakereleri yapmış ülke örneklerini de çok iyi inceleyip, Türkiye’ye özgü bir modele karar vermesi gerekiyor. Daha önce de söylemiştik; oluşturulacak bu organizasyon içinde mutlaka özel sektör kuruluşlarına, dengeli ve etkili biçimde, yer verilmek zorunluluğu da var.TANITIMIN ÖNEMİÖzel sektör kuruluşlarına yer verilmesi lazım derken sadece işalemini de kastetmiyoruz. Belki de Ekonomik ve Sosyal Konsey, bu amaç için de çalıştırılarak, işçi, memur gibi diğer toplum kesimleri işin içine katılmalı.Çünkü önümüzdeki dönemde AB hedefinin sadece yurt dışında Türkiye imajının iyileştirilmesi değil, içeride de AB hedefinin benimsetilmesi de büyük önem taşıyacak. Bu gereği artık resmi otoritelerin de görmeye başladığını izliyoruz ve bunu çok olumlu bir adım olarak görüyoruz. İçeriye dönük bu tür çabalar aynı zamanda AKP’nin AB hedefinde ne kadar samimi olduğunun da bir testi olacak.Bu arada dışarıda yapılacak Türkiye imajını iyileştirmek, AB üyeliği için avrupa ülkelerinde Türkiye’ye yönelik desteği artırmak için yapılacak kampanyalarda, toptan değil her ülkeye özel kampanyalar düzenlenmesinin daha yerinde olacağı anlaşılıyor.Örneğin Türklerin yoğun bulunduğu ülkelerde Türkiye’nin AB üyeliğine halk desteğinin, Türklerin olmadığı ülkelere kıyasla çok daha az olduğunu görüyoruz. Türklerin bulunduğu ülkelerde AB üyeliğine desteğin az olduğunu anketler de açıkca gösteriyor. Bu veriler zaten Dışişleri Bakanlığı’nın elinde, tüm detaylarıyla mevcut.O zaman her ülke bazında ayrı noktalara vurgu yapıp, ayrı yöntemler gerekiyor.Yapılması gerekenlerin biran önce masaya yatırılıp karar verilmesi ve mümkün olduğunca çabuk harekete geçilmesi gerekiyor. Bunun için de herşeyden önce müzakerelerin nasıl yürütüleceğine, ne tür yöntemler izleneceğine ve organizasyona karar verilmesi gerekiyor.Yeni yılın ilk günlerinde umarız bu zorunlu adım atılıp, harekete geçilir.
Yazarın Tüm Yazıları