BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın “TL’nin değerinin düşürülmesine sıcak bakmıyorum” açıklaması, bence sıcak para ile büyüme politikasının artık tescillendiğini gösteriyor.
En azından seçimlere kadar, Başbakanın bu politikayı benimsediğinin, dolayısıyla kurların düşük seyrinin devam edeceğinin de bir kanıtı gibi. Seçimden sonra ne olur derseniz, açıkcası bilemiyorum. “Seçimden sonra da mevcut iktidar sıcak para ile büyüme politikasına devam eder” demek için, bence erken. Çünkü bu politikanın ilelebet sürmesi mümkün değil ve bir yerde kırılması kaçınılmaz olan bu saadet zincirinin kırılmasını beklemeden, yeni bir politikaya geçilir mi, onu da seçimden sonra görebileceğiz... İhracatçılar, Başbakan’ın kur konusunda kendi yanlarında olduklarını sanıyorlardı ve bu açıklama ile yıkıldılar. Başbakan’ın, en azından seçimlere kadar büyümenin devam etmesi için, bu sıcak para politikasının sürmesi gerektiği konusunda ikna edildiğini sanıyorum. Büyük ihtimalle Türkiye’nin satış yaptığı dış pazarların durumunun bir süre daha açılmayacağı anlatılarak, iç talebe bağlı büyüme için bu politikanın devam etmesi gerektiği konusunda Başbakan ikna edilmiş bulunuyor. Dolayısıyla ihracat, yani kur konusu artık ikinci plana atıldı diyebiliriz. “İhracatçılar ve dış ticaretten sorumlu Bakan buna tepki verecekler mi?” diye soracak olursanız, açıkcası sanmıyorum... Ancak umarım artık değerli TL’nin faturasını sadece Merkez Bankası yönetimine çıkarmaktan vazgeçerler. En azından yine kur konusunda Merkez Bankası yönetimine saldırdıklarında, rahatlıkla “Başbakan açıkca söyledi, kızacaksanız O’na kızın” denilebilir. FAİZİ İNDİR BASKISI Başbakan kur konusunda, hak verdiğini açıkca söylemese de, Merkez Bankası yönetiminin uyguladığı politikaya, örtük olarak destek vermiş oldu. Buna karşılık aynı konuşmada faizler konusunda ise Merkez Bankası’yla aynı düşünmediğini, faizlerin inmesi gerektiğini söylemiş. Aslında Başbakan bunu uzun zamandır söylüyor. Neye göre faizler düşük, faizler daha düşerse ne olur, hiç buralara girmeden... Ama Başbakanın temel iktisat teorilerinin tersine, “Bence enflasyon faizi belirlemez, faizler enflasyonu belirler” dediğini hatırladığımızda, bu söyleme devam etmesini de yadırgamamamız gerekiyor, herhalde... Halbuki Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, daha yaklaşık 10 gün önce, “Mevcut reel faiz oranlarının diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha düşük olduğunu” söylemiş, piyasalardaki faiz indirim beklentilerini de bitirmişti. Başbakan’ın iki söylediğinin birbiriyle çeliştiğini, yani düşük kur ile düşük faizin ikisinin bir arada yürümeyeceğini, iktisatçılar zaten biliyorlar. Büyük ihtimalle iktisatçı danışmanları da bu gerçeği söyleyeceklerdir ama, buna rağmen ihracatçılar kur konusunu biraz boşlayıp, Merkez Bankası’na yüklenmek için “faizleri düşür” söylemini artırırlarsa, açıkcası ben şaşırmayacağım. O kadar hayati bir konu olarak dile getirdikleri kur konusunda, aksini söylese de, Başbakan’ı eleştirecek halleri yok öyle değil mi? Sıcak para ile büyüme politikası tescillenirken, küresel ekonomiye baktığınız zaman bu politikanın sürdürülebilirliği konusunda da piyasalarda önemli bir risk algısı gözükmüyor. Ama herkes biliyor ki; bu politika bıçak sırtı bir denge gerektirir. 100 milyar doları bulmuş, her an çıkabilecek karakterdeki bu yüklü sıcak paranın, diyelim ki dörte biri, beşte biri bile kısa sürede geri dönmeye kalkıştığında bile, piyasalarda çok büyük bir dalga yaratabilir. Bir başka deyişle, Başbakan bu politikayı tescillerken, umarım artık iç ve dış politika dahil, yönetimde hiç bir hata yapma lüksü kalmadığını biliyordur.