REFERANDUM tartışmalarının iyice keskinleştiği, kamplaşmayı tehlikeli biçimde artırdığı konusunda hemen herkes hemfikir.
İşin kötüsü; yıllardır büyük emeklerle sağlanan kazanımlarda bile kamplaşmanın artması nedeniyle, yeniden eski günlere geri döndüğümüzü görüyoruz.
Kazanımların elde edildiği alanlardan biri çalışma yaşamı, iş hayatı idi. Özellikle AB hedefi doğrultusunda işçi ve işveren örgütlerinin bir araya gelip ortak tavır aldıklarını gördük. Bu hedefin de etkisiyle yıllardır birbirleriyle kavga eden işçi ve işveren sendikaları, çalışma hayatıyla ilgili sivil toplum kuruluşları artık birlikte hareket etmeye başlamışlardı. AB nezdinde birlikte kulis faaliyetlerini yürütmeye başlamışlardı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Hisarcıklıoğlu, ortak tavır için ciddi çaba göstermişti.
Bu işbirliği sayesinde artık toplumda genel kabul gören bazı düzenlemeler ve uygulamalar konusunda ortak hareket edip sonuç almaya başlanmıştı.
Ancak son dönemdeki kamplaşma iş yaşamını da eski kavgalı günlere geri götürdü ve birlikte hareket etme iklimini de ortadan kaldırmış oldu.
Bunun en önemli nedeni hükümetin, herkese olduğu gibi, iş yaşamındaki kuruluşlara ve sivil toplum kuruluşlarına da “referandumda evet oyu açıklayın” baskısı yapması. Bir başka deyişle, hükümetin referandum için kuruluşlar nezdinde kurduğu baskı, çalışma yaşamındaki barışı da bozdu diyebiliriz.
Son dönemdeki sert kavganın başlangıcının Başbakan Tayyip Erdoğan’ın TÜSİAD’a ilişkin olarak söylediği “bitaraf olan bertaraf olur” sözleri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gerçi TEKEL işçilerinin eylemi sırasında hükümete yakınlığı ile bilinen Hak-iş ve Memur-sen ile diğer sendikalar arasında, bu ayrışma başlamış, TÜSİAD bile “normal hak arama eylemi” olarak bakarken bu sendikalar eylemlere karşı çıkmıştı ama yine de kavganın bu noktalara gelmesi beklenmiyordu.
HAK-İŞ BAŞKANI’NIN TAVRI
Hak-İş Başkanı Salim Uslu’nun, Başbakanın isteği doğrultusunda referandumda evet açıklamayı reddeden sivil toplum kuruluşlarına yönelik, “Bunlar sivil toplum kuruluşu değil sivil toplum konsomatrisidir” sözü ise bardağı taşırdı.
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner önceki gün, Salim Uslu’ya çok sert yanıt verdi. Referandum öncesi iş dünyasında terbiye sınırlarını aşan demeçlerin ortaya çıktığını vurgulayan Boyner, “Hak-İş Başkanı’nın sapla samanı karıştıran polemik çabası kendi aczinin bir ifadesi olmaktan ibaret kalsaydı zaten herhangi bir cevap gerektirmeyecekti. Ancak bu örnekte de görüldüğü gibi tercih açıklama baskısı ve baskının tehdit aşamasına ulaştığı propaganda dönemi, kurumların bile dillerinin ayarının tamamen kaçmasına imkan tanımaktadır. Talihsizliğin de ötesinde artık etik kavramların dışında kalan bu hakaretler, ülkemizin içinden geçmekte olduğu siyasi iklimin, çeşitli kesimleri ne boyuta kadar deformasyona uğrattığı yolunda tarihe kara bir örnek olarak kaydedilmiş bulunmaktadır. Bu bir linç mantığıdır” dedi.
Türkiye’de demokrasi alanını genişleteceği iddiasını taşıyan bir referandum paketinin savunulma yönteminin bu olmadığını kaydeden Boyner, “Kendi tercihinin dışındaki demokratik kurallar içinde yapılmış tercihleri gayrı meşru ilan etmeye varan bir cüretkarlıkla konuşmak, üstelik bunu aşağılayıcı ve çirkin bir üslup ile yapmak ancak dikta ayarlı bir zihin yapısının ürünü olabilir. Bunu ret ediyoruz” şeklinde konuştu.
Sizce Boyner’in sözleri sadece Salim Uslu’nun demecine mi yönelik, Uslu’nun böyle konuşmasına neden olan ortamın yaratılmasına mı?