Profesyonel yönetimler patronlarına kazandırdı

BANKACILIK sektöründe yeni bir konsolidasyon kaçınılmazdı. Artık küçük banka olarak kalmak mümkün değildi. Krizden sonra sektöre belli bir çeki düzen geldi ve artık bankacılığın yüksek sermaye ile yapılacak bir iş olduğu iyice ortaya çıktı.

İşte son dönemdeki yabancılara satışlar da bu değişimin bir sonucu. Türk bankaları da uluslararası rekabete girmek zorunda ve buna girmenin yolu yüksek sermaye ve iyi yönetimden geçiyor. Yerel kaldıkları sürece Türk bankalarının sıralamada geri düşmeleri kaçınılmaz.

Son olarak Garanti Bankası’nın eşit ortak olarak GE’yi hissedar almasıyla da satışlar bitmiş değil. Yeni bankaların yabancılarla ortaklığını, büyük yerli ve yabancı sermayeli bankaların mevcut küçük bankaları da içlerine almalarını, birleşmeleri, evlilikleri yaşamamız kaçınılmaz.

Çünkü artık bankacılık bir sermaye ve ölçek sorunu.

Ne kadar hamasi laflar edilse de, yaşanacak bir süreç var ve bunun önüne tümüyle geçmek mümkün değil. Ancak sektördeki yabancı payı ile ilgili olarak, kamu bankalarının özelleştirilmesini de beraber düşünerek, bir ulusal program hazırlama gereği de ortada.

Bizce özellikle Dışbank ve Garanti Bankası’nın satışları, bankacılık sektörünün gidişatı açısından kaçınılmaz operasyonlar olduğu kadar, Türkiye’deki yönetim anlayışı konusunda da bize önemli ipuçları veren çok önemli iki örnek oldu.

2001 krizinde batan bankaları hatırlayın... Çoğu kamudan ayrılmış şu anda ilgili denetim kurumunda tümüyle hakim kurulların üyelerinden yöneticileri vardı. Çünkü patronlar bu kişileri seçerek, sürekli imtiyaz talep ettikleri kamu otoritesine yaranacaklarını sandılar. Tabii ki sadece bu kurullardan gelenler değil, bazı bankaların başında özel sektörden gelen ama sadece günü düşünüp, patronlarını buna göre yönlendiren yöneticiler de vardı.

Seçtiği yöneticisi ile bir patronunun hayata nasıl baktığını da anlamak mümkün. Kapanan ve batan bankaların yöneticileri kadar, patronlarının da bu işten sorumlu olduğu kesin. Yöneticiler patronlarına ‘şuradan şunu götürürüz’ diye önerirse, içinde bulundukları işe meslek diye bakmaz, sadece voli vurmanın peşinde olurlarsa, bu işi uzun süreli ve namusuyla yapılacak bir iş olarak görmezlerse, bu işin fazla yürümeyeceği de ortaya çıktı. Tabii ki buna izin veren, buna teşne olan patronlarının sonu da kaçınılmaz oldu...

Yıllardır her meslek grubu için, artık ‘profesyonel yönetimler’in söz sahibi olması gerektiğini söyler dururuz. Akıllı patronun işe göre, en yetkin adamı bularak çalıştırdığını ve o işin kurallarına göre davranmayı seçtiği de ortada.

ORTAK NOKTALAR

Profesyonel yönetimin ne kadar önemli olduğunu, zamanında küçük işler için patronuna bile kendini kullandırtmayan, mesleğine saygı duyan, işi kurallarına göre yapan profesyonel yöneticilerin sonuçta patronuna ne kadar önemli kazançlar sağladığının en çarpıcı örneklerini, özellikle Dışbank ve Garanti Bankası’nın satışlarında çok açık görme fırsatı bulduk.

Bu iki operasyon da Türk bankacılığının tümüyle değerini yükselten, iki önemli operasyon oldu. Bu operasyonların bir özelliğini de ‘Kendine iyi, yetkin profesyonel yönetici seçen patronların başarısı’ olarak görmek de mümkün.

Tabii ki en başta da o profesyonel bankacıların başarısı...

Dışbank CEO’su Tayfun Beyazıt ve Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen’in aslında ortak noktaları çok. İyi eğitimli, dil bilen, yeniliğe açık genç bankacılardan ileriyi görenler, önce piyasacı oldu, fon yönetimine girdiler arkasından bir süre sonra diğer alanlarda kariyerlerini pekiştirdiler. 40-45 yaşlarındaki ‘hem genç hem deneyimli’ bankacı kuşağının bu iki başarılı temsilcisinin ortak noktaları Ankaralı ve ODTÜ’lü olmaları da, aynı zamanda.

Kendilerinden bir önceki ‘havalı genel müdür’ kuşağı yerine ekonomiyi iyi takip eden, makro bilen, teknolojiye yatkın, insan ilişkileri iyi, mütevazı sayılabilecek iki banka yöneticisi...

Mesleklerine tutkun, iddialı, yabancı muhataplarıyla eşit ilişki kurabilen, yani uluslararası rekabette rahatlıkla rekabet edebilecek iki profesyonel bankacı. Bizce önleri daha da açık.
Yazarın Tüm Yazıları