DÜN bir gazetede AKP’nin ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli’nin manşet olan demeci vardı.
Gedikli, "Özel sektörün son başvurması gereken yol olan işten çıkarma, krize karşı verilen ilk tepki oldu" demiş. Gedikli özel sektörün krizi bahane ederek işçi çıkardığını iddia ederek, "bu bir fırsatçılıktır" suçlamasında bulunmuş.
Farkında mısınız, son günlerde özel sektöre çatmak yine moda oldu.
Sadece özel sektöre değil, özel olarak bankalara da çatıyorsanız, bir de bunun üzerine IMF’ye küfretmeyi ekliyorsanız, son dönemlerde AKP medyasında en muteber kişi oluyorsunuz.
Bırakın büyük işadamlarını, küçük ve orta ölçekli sanayicilerle konuştuğunuzda da işadamlarını en fazla üzen, almak zorunda oldukları kararın "işçi çıkarma" olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Tabii ki işçi çıkardığı için dediğim kadar içi acımayan işadamları da vardır. Ancak işadamlarının çoğunun işçi çıkarmaktan hiç de hazetmediğini yakından biliyorum. Özellikle Anadolu’da işçi çıkarmak, itibar kaybı demektir. İşçi çıkardığınız zaman sizin işinizin kötü olduğu ortaya çıkar, ki hiçbir işadamı bu duruma düşmek istemez.
Daha önce de Başbakan işadamlarına dönük olarak "beceriksiz olanların işyeri kapanıyor" demişti. Şimdi de yardımcısı özel sektörü fırsatçılık yapıp, işçi çıkarmakla suçluyor...
AKP’lilerin bir bölümünün, özel sektörün yanısıra bankalara çatmaya, özellikle bugünlerde bu tür demeçler vermeye özel önem verdiklerine şahit oluyoruz. Hatta bazı AKP’li bürokratların kulislerde, "IMF ile anlaşma olmasın da o çok kar elde eden bankalar faizler yükselince biraz zor duruma düşsünler" diye konuştuklarına bile şahit oluyoruz.
Bunun sebebi de tabii ki bankalara sık sık yüklenen Başbakan. Kimse bankaların niye kárlı olduğunu, ne tür risklerle karşı karşıya olduğunu sorgulamıyor. Yüksek kárların bankaların dolayısıyla ekonominin yapısını bu kadar sağlam kıldığını görmüyor, durmadan yükleniyorlar.
ANLAŞMAYINCA NE OLACAK BİLEN VAR MI
Bankalara yüklenmenin en geçerli argümanlarından birini de "özel sektöre kredi vermemeleri" oluşturuyor. Başbakan başta olmak üzere tüm AKP’liler koro halinde bankalara "reel sektöre kredi vermiyorsunuz" diye çatıyorlar. Bankacılar, Türkiye İstatistik Kurumu’nun yayımladığı anketleri örnek gösterip, "üretimin düşmesine neden olan faktörlerde kredi bulmanın, çok küçük bir oranla son sırada olduğunu" gösteriyorlar ama kimse dinlemiyor.
Bu moda zincirinin son halkası, belki de en gösterişlisi ise IMF’ye çatmak... Hükümetin aslında ekonominin, ülkenin çıkarlarını ne kadar düşündüğünün altını çizip, "bu hükümetin daha öncekilere benzemediği"ni söyleyip, "IMF bizim şartlarımızı kabul ederse anlaşma olur yoksa anlaşma yapmayız" diye rest çekmek, son günlerin en gözde sözleri.
Geçen gün bir bankacı arkadaşım soruyordu; "İyi de, IMF ile anlaşma yapmayıp ne yapacağımızı, yerine ne koyacağımızı, bu ekonominin nasıl gideceğini, rakamlarla birlikte açıklayan, bunu bilen kimse var mı?"
Bankacı arkadaşım bence de haklı, ben de anlaşma yapılmadığı takdirde yerine ne koyulacağını, nelerin olabileceğini bilimsel anlamda söyleyen, açıklayan birine rastlamadım.
Son günlerde, AKP’liler "Hükümetlerinin en önemli ekonomi başarısını IMF’le anlaşma döneminde kazandığını" unutmuş gibiler. Bu da AKP’li siyasi yazarların bile IMF’yi siyasi malzeme yapmak için çaba göstermelerine neden oluyor.
Kimbilir belki de işadamları ve piyasalar anlaşma istiyor diye, bu kez IMF’yi tu-kaka ediyorlar.
Biraz daha işi uzatırlarsa, hangisinin ülkenin yararına olduğunu zaten hep birlikte göreceğiz...