Özel sektör de yeniden şekilleniyor

SON bir haftada özel sektörde yaşananlar, Türk özel sektörünün de yeni döneme hazırlandığını, yeni pozisyonlarını belirlemeye çalıştıklarını gösteriyor. Yani dünya ve Türkiye ile birlikte Türk özel sektörü de yeniden şekillenmeye başladı.

Koç, Sabancı gibi büyük grupların zaten her yıl stratejik planlar yaptıklarını, öncelikli sektörlerini ve önlerindeki yılları planladıklarını biliyoruz. Ancak son dönemde, özellikle yabancı sermaye odaklı gelişmeler bu büyük grupların bile stratejik planlarını gözden geçirmelerine, plan dışı ani hareketlere girmelerine neden oldu.

Çünkü çok hızlı bir değişim süreci yaşanıyor ve bu süreç giderek somutlaşmaya başladı.

Büyük gruplar açısından hayati kararların alınmaya başladığı bir dönem yaşanıyor. Bu nedenle rekabetin de kızışması, sakin sularda seyrederken hakim olan dostluk havasının, çatışma görünümü vermeye başlamasını da doğal karşılamak gerekiyor.

Yabancı sermayenin özellikle bankacılık, perakende ve telekomünikasyon alanlarına yoğun olarak girme talepleri, özel sektörün planlarını bozan en önemli unsur oldu. Yabancı sermaye ile birlikte artık ‘ölçek ekonomisi’ ağırlığını hissettirmeye başladı. Türk özel sektör gruplarının böyle bir ortamda sektör seçmeye zorlandıkları, ancak belli sektörlerde ölçek ekonomisi uygulamaya hazırlandıklarına şahit olmaya başladık.

Bu süreç, kısa olmayan bir dönem daha devam edecek.... Ülkeyi yönetenlerin de bu sürece önderlik etme görevleri var. ‘Güçlü ülke olmak isteyen’ her yönetim, ülke olarak söz sahibi olacağı sektörleri, alanları belirlemek ve buna göre davranmak zorunda. Bu planlamayı yapabilmek için her şeyden dünyadaki gelişmeleri, ABD ile birlikte AB’nin, Çin’in, Rusya’nın planlarını, dünyanın nasıl şekillendiğini çok iyi okumak gerekiyor.

Dünyayla ilgili bu analizle birlikte, güçlü olunan ve olunabilecek sektörlerin belirlenip, buna göre belirli alternatifli planların yapılması lazım. Aslında buna ülkeyi yönetenlerin yani Hükümetin öncülük etmesi gerekiyor ama böyle kapsamlı bir planın bütün kesimlerle birlikte hazırlanması şart. Yani bir ‘ulusal gelişme planı’ olması gerekiyor.

Bu planla birlikte ülkeyi yönetenlerin özel sektöre dönüp, hangi alanlarda destek vereceğini, hangi ölçek ve hangi pazarlara girdikleri takdirde destek vereceklerini açıklamaları gerekiyor. Bu planlar yapıldıktan, ulusal bir mutabakat sağlandıktan sonra, güçlü ülkelerin yaptığı gibi Hükümetler bazı özel kuruluşlarına özel ve spesifik destekler bile verebilirler. O zaman kimsenin bu destekten ‘şaibe şüphesi’ de olmaz.

STRATEJİK PLAN GEREĞİ

Ancak hükümete baktığımız zaman, bu anlayıştan çok uzak, daha önceki hükümetler gibi, günü kurtarma peşinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Son dönemde yabancı sermayenin girdiği alanlar, giriş biçimi, Türk özel sektörünün ani sektör hareketleri, yani herşey karakucak bir gidişatı gösteriyor.

Demek istediğimiz o ki; özel sektör kuruluşları, genel bir perspektiften uzak, sadece kendi inisiyatifleri ile yol bulmaya, kızışan rekabete hazırlanmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla özel sektörün şekillenmesi de bu karakucak gidişat içinde, yani biraz el yordamıyla oluyor.

Türkiye’nin yabancı sermayeden istediği biçimde yararlanabilmesi için de, AB müzakere sürecine daha iyi hazırlanılıp, bu süreçten mümkün olduğunca az tahribatla çıkabilmek için de, sonuç olarak yönetimlerin halkına daha fazla refah dağıtabilmeleri için de, artık Hükümetin mümkün olduğunca elini çabuk tutup, bu çabanın içine girmesi gerekiyor.

Aksi takdirde yabancı sermayeye karşı hamasi nutuklar atanlar ya da hiçbir plan olmadan vahşi akış seyrine müdahale edilmemesini isteyenlerin istedikleri olacak.

Halbuki bilinçli, ileriye düşünen, çağdaş anlayışla gitmemiz gereken, kritik bir değişim süreci geldi, dayattı.
Yazarın Tüm Yazıları