SON dönemdeki tartışmalar, döviz fiyatlarının artırılması için önümüzdeki dönemde Merkez Bankası yönetiminin üzerinde, oldukça büyük baskı oluşacağını ortaya koyuyor.
Piyasalar AKP Hükümetinin döviz fiyatının artırılması konusunda tavır alacağından endişe duyulmaya başladı. Buna karşılık bir yandan da ‘döviz fiyatlarının sıçraması halinde neler yapılabileceği’ tartışılmaya başladı. Biz bu tartışmaların önümüzdeki dönem artacağını, siyasi ve ekonomik alanda kötü haberler geldikçe bu tartışmaların iyice alevleneceğini tahmin ediyoruz.
Son dönemde ‘pozisyonlarıyla ünlü’ bazı piyasa akademisyenlerinin bu yönde tavır almaya başlaması dikkat çekici. Bu tavır değişikliği, ‘Eğer neden pozisyon değişikliği değilse Hükümetin istemesi olabilir’ yorumlarına neden oluyor. Hangi saik bunda rol oynuyor tabi ki bilemiyoruz ama bildiğimiz bir şey var ki; bu tartışmalar AKP’nin, Hükümetin işine geliyor. Hatta açılan bu tartışmaların ‘Merkez Bankası Başkanını değiştirmek için bahane olarak kullanılacağı’na da eminiz. Mart’ta Merkez Bankası Başkanını değiştirdiklerinde gelebilecek tepkilere, bu akademisyenlerin tavırlarını da örnek gösterip, ‘Kimse istemiyordu o nedenle değiştirdik.Yoksa kendi adamımızı, rahat iş gördüreceğimiz adamı atamak için değil’ türünden gerekçeler gösterecekler. Son tartışmalar bu zemini hazırlıyor. Merkez Bankası’na Hükümetin adamı geldiğinde yapılacak hatalar karşısında, şimdi AKP’nin ekmeğine yağ sürenler, partizan tavırlara gerekçe hazırlayanlar bakalım ne diyecekler?
Bu ekonomik programın, IMF’le yeni imzalanan stand-by anlaşmasının, yapılan 2006 yılı bütçesinin, yeni ekonomiyle ilgili tüm temel metin ve varsayımların ‘güçlü YTL’ üzerine kurulu olduğu, ne zamandır biliniyor. O zaman hiç seslerini çıkarmayanlar, bu temel üzerine kaydedilen ekonomik başarıları abartılı alkışlayanlar, şimdi oturup sanki bütün bunlar yokmuş, bu alkışları kendileri tutmamışlar gibi davranmaya kalkışınca, insan kasıt arıyor.
Bu tartışmalarla birlikte bilmem farkında mısınız, ‘Merkez Bankası çok daha fazla döviz almalı’ ya da ‘Merkez Bankası döviz rezervlerini daha da güçlendirebilir’ gibi demeçler verilmeye başladı. Bunun için ‘20 milyar dolar daha alabilir’ diyenler bile var. Bu demeçlerin AKP’li yetkililer ve AKP’ye yakın kişiler olması da dikkat çekici.
ENFLASYONDAN BESLENENLER
Geçen gün, olması gerektiği gibi ‘temkinli bankacı’ olarak tanıdığımız HSBC Genel Müdürü Piraye Antika’nın kredi kartıyla ilgili bir demeci vardı. Kredi kartı konusunda bu kadar tantana yapanların, kredi kartının yaygınlaşmasına karşı çıkanların kayıtdışı ekonomiyi savunanlar olduğunu söylemiş. Bu görüşüne sonuna kadar katılıyoruz. Zaten bunun savunuculuğunu yapanlar da belli. Biz Antika’nın sözlerini bir adım ileriye götürüp, bu işten ‘sanki bankacılığı düzenlemekten değil, tüketiciden sorumluymuş gibi davranan bankacılık otoritesinin de sorumlu’ olduğunu düşünüyoruz.
Aynı şekilde son dönemde döviz tartışmaları çıkaranların da enflasyonun kalıcı olarak düşürülmesine karşı olanlar yani yüksek ve istikrarsız enflasyon sürecinden beslenmeye alışmış, ekonomik istikrarı istemeyenler olduğu görüşündeyiz. Merkez Bankası’nın son ‘Enflasyon ve görünüm’ Raporunda bakın ne deniyor: ‘Önümüzdeki dönem enflasyonu konusunda bir diğer temel risk, uluslararası likidite koşulları ve global risk iştahında gelişmekte olan ülkeler aleyhine yaşanabilecek bir değişimdir. Böyle bir durumda, döviz piyasalarında dalgalanmalar söz konusu olabileceğinden kısa dönemde maliyet kanalıyla enflasyon artabilecektir. Diğer yandan, söz konusu durumda piyasa faizleri de yükseleceğinden toplam talebin daralması yoluyla orta vadede enflasyon tekrar kontrol altında girecektir. Kuşkusuz, bu tür risklerin gerçekleşmesi durumunda ekonomideki söz konusu oynaklığın geçici olması açısından, yapısal düzenlemelerin kesintiye uğramaması kritik önem taşımaktadır.’
Yani kur, ya döviz girişi azalır ya da Merkez çok daha fazla döviz alırsa,bunun karşılığı faizlerde artış olur. Bu kişiler o zaman da buna yüklenirler hiç kuşkunuz olmasın...