Lipsky, Türkiye’nin anlaşmaya ihtiyacı olduğu görüşünde

GEÇEN hafta Bodrum’daki TÜSİAD toplantılarında, IMF konusunda daha somut açıklamalar bekliyordum ama olmadı. İşadamları, Başbakan Yardımcısı Babacan’ın da, IMF 1. Başkan Yardımcısı Lipsky’nin de, basına kapalı toplantılarda bile, açık konuşmadıklarını söylediler.

Bu toplantılardan sonra Lipsky’nin verdiği izlenime ilişkin olarak işadamlarında oluşan ortak kanı "Lipsky, Türkiye’nin IMF anlaşmasına ihtiyacı olduğu görüşünde" şeklindeydi. Yani konuşmalarından, Lipsky’den, basına açıkca söylemediği, bundan sonraki yıllarda Türkiye ekonomisinin istikrarını koruması için stand-by anlaşması yapması gerektiği izlenimini edinmişler. Bir başka deyişle işalemi, uzun zamandır hükümetten talep ettiği IMF anlaşmasının, teknik olarak da gerekliliğini, yetkili ağızlardan bir kez daha dinlemiş oldu.

İşadamlarına bundan birkaç ay önce sorduğumda, gecikmeye rağmen, IMF anlaşması konusunda umutlu olduklarını, hükümetin şimdiye kadar olduğu gibi, yine gerektiği zaman anlaşmayı yapacağını söylüyorlardı. Bu toplantılardan sonra "Peki, sizce anlaşma olur mu" diye sorduğumda ise o kadar umutlu olmadıklarını gördüm. Sadece bu toplantı değil, son birkaç ayda yaşananlardan edindikleri izlenim bu...

Bu toplantılardan sonra Babacan’a sorulduğunda, "Görüşmelerimizin, çalışmalarımızın önemli ölçüde birbirine yakın olduğunu gördük, tabii üzerinde görüşülmesi gereken çalışılması gereken konular var. Bu konuları biz Ankara’da çalışmaya devam edeceğiz, Sayın Lipsky de Washington’da çalışmaya devam edecek. Teknik ekipler irtibat halinde olacak, önümüzdeki günlerde haftalarda temaslarımız sürecek" demişti.

IMF olarak Türkiye’ye destek vermeye hazır olduklarını belirten Lipsky ise, Türkiye’nin geleceği konusunda iyimser olduklarını belirterek, "Mali açıklar ve zayıflayan kredi kalitesinin güçlü bir şekilde üzerine gidilmediği takdirde ekonomik görünüm üzerinde olumsuz etkiler olabilir" şeklinde konuşmuştu.

IMF BU KADAR ESNEK OLAMAZ

Aslında bu konuşmaların bize tekrar gösterdiği gerçek şu ki; hükümet gereken mali uyum konusunda, seçimi düşündüğü için, sıkı bir programa imza atmak istemiyor, bu nedenle Başbakan çok esnek bir anlaşma olmadığı takdirde anlaşmasız, gidilebildiği yere kadar gitmek istiyor. Ancak tablo Başbakan’ın gördüğü kadar basit ve kolay bir tablo değil, o nedenle teknisyenler arada bir noktayı bulup anlaşmaya iki tarafı ikna etmek istiyor.

Gerek oylarındaki erozyonun sürmesi, gerekse de en geç 2011’de seçimin yapılacak olması, bence tam olarak seçim tarihini kafasında belirleyemediği için, Başbakan’ı sıkıştırıyor.

Halbuki Türkiye’nin büyüyebilmesi, özellikle olası yeni bir küresel kriz dalgasından büyük zararlar görmemesi için, Türkiye’nin IMF’in parasına ve kredibilitesine ihtiyacı var. Yani seçime kadar geçecek sürede başımıza gelebilecek belaları savmak, dolayısıyla oy kaybının artmaması için de, Başbakanın bu anlaşmaya ihtiyacı var. Bakalım hangisini seçecek?

Görüşmelerden anladığımız kadarıyla seçim nedeniyle hükümet 18 aylık, en fazla 24 aylık anlaşma istiyor. IMF ise bu takdirde 2010’daki mali uyumun çok daha sert olması gerektiğini ve vereceği kaynağın azalacağını söylüyor. Babacan da, doğal olarak hem mali uyum şartlarını yumuşatmaya, hem da kaynak miktarını artırmaya çalışıyor.

Yani hükümet hem mali uyumu kabul ediyorum deyip, hem de 2010’da bile artı bir faiz dışı fazla oranını kabul edemeyeceğini söylüyor.

Bence IMF, hükümetin talep ettiği kadar esnek bir anlaşmayı kabul edemez. En azından sıradaki ülkelerle yapacağı anlaşmalara kötü örnek olacağı için bu kadarını kabul edemez.

İki tarafı da ikna edecek bir ortak nokta bulunabilecek mi, bir-iki ay daha izleyeceğiz...
Yazarın Tüm Yazıları