BELKİ de aynı başlıkla yazdığımız dört-beş yazı olmuştur ama altını çizmekte fayda görüyoruz.
İstihdam sorununun çözülmesi için de, sosyal sorunların hafifletilmesi için de, cari açığın finansmanı açısından da, bu rahatlama ile ekonomik programın sürdürülebilirliğine katkı açısından da, yabancı sermayenin doğrudan yatırımlar için Türkiye’ye gelmesi lazım.
Yabancı sermayeyi bu yıl bankacılık sektörüyle birlikte hissetmiş olacağız. Ancak bu akımın diğer sektörlerde de, büyüyerek devam etmesi gerekiyor. Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in bankacılıkta yabancı sermayeye sınır konmayacağını söylemesi bizce sevindirici. Ancak yabancı sermayeyi istiyoruz demekle yabancı sermayenin gelmeyeceği de açık.
Geçen gün Türkiye’de TV almaya hazırlanan SBS yöneticileri ile biraraya geldik. Bilindiği gibi yabancı sermayenin TV’deki yabancı payları için yüzde 25 sınırı korundu. Bu sınırın AB standartlarına da ters düştüğünü kaydeden SBS yetkilileri, buna rağmen Türkiye’ye gelmeye kararlı olduklarını söylüyorlar. Kendilerine ‘Acaba diğer sektörlere yabancılar gelmeye başladığı için mi yabancı bir TV şirketi geliyor’ dediğimizde, söyledikleri; ’TV yatırımını tek başına kárlı gördükleri için geldikleri’ oldu. Aynı şekilde, ‘Türkiye’nin AB perspektifinin kaybolması halinde tavırlarının ne olacağını’ sorduğumuzda, ‘yine de gelecekleri’ yanıtını aldık. Özetle; TV yatırımı için gelmelerinin tek sebebinin ‘iş’ olduğunun altını çiziyorlar.
Kısacası; çok kárlı olarak görülmeyen medya sektörüne bile bir yabancı ilgisi var. Sadece SBS değil başka yabancı yatırımcıların da Türkiye pazarına ilgi gösterdiklerini biliyoruz. Kendileri, her ne kadar ’sadece iş’ deseler de, AB perspektifinin güçlenmesinin de, diğer alanlarda gelen yabancı sermayenin ‘kendini güvende hissetmek istemesinin’ de yabancı medya şirketlerinin Türkiye’ye ilgili göstermesinde etkili olduğunu düşünüyoruz.
O ya da bu şekilde yabancı sermayenin Türkiye’ye, şimdikinden çok daha fazla gelmesi gerekiyor. ‘Peki niye o kadar hızlı gelmiyor?’ derseniz, bunun en önemli nedenlerinden biri kayıtdışı ekonomi ve dolayısıyla haksız rekabet korkusu.
İşte Hükümetin ‘yabancı sermaye istiyoruz’ demekle kalmayıp, bunun gereğinin yapması için kayıtdışı ekonomi ile mücadele edeceğini göstermesi gerekiyor.
IMF VERGİ İNDİRİMİNE NE DİYOR
Türkiye’de bir çok sektör, haklı olarak, vergi indirimi istiyor ve Hükümet bu indirimlerin yapılmamasına bahane olarak ‘IMF istemiyor’ diyor.
Dün IMF Türkiye Masa Şefi Lorenzo Giorgianni, dolaylı olarak, Hükümetin bu bahanesinin geçerli olmadığını söylemiş. Giorgianni, vergi ve sosyal güvenlik primlerinin ödenmesine ilişkin yaptırımların iyi uygulanmaması ve tabana yayılmaması halinde vergi oranlarının aşağıya çekilmesinin zorlaşacağını belirtmiş. Bu konuya ilişkin yapısal reformun odak noktasının gelir idaresinin yeniden yapılandırılması olduğunun altını çizen Giorgianni, ‘Hükümet gibi biz de gelecekte bu reform sayesinde vergi tahsilatında ilerleme olacağı, borçların düşürülebileceği ve bütçede istihdam artışı sağlanacağını, yatırım harcamalarına pay ayrılabileceği ve vergi indiriminin yapılabileceğini düşünüyoruz’ demiş.
Yani vergiyi tabana yayın, herkesi kayıtiçine alıp vergi tahsilatınızı artırın, buna bağlı olarak vergi indirimi yapın demek istiyor. Buna karşılık Hükümetin yaptığı ise ortada: Göstermelik bir gelir idaresi yasası ve kayıtdışıyla mücadelenin sadece sözde kalması...
Geçtiğimiz gün Turimz Yatırımcıları Derneği (TYD) Başkanı Oktay Varlıer’le görüşürken, getirilmesi düşünülen yüzde 3’lük konaklama vergisinin bu sektörü ne kadar zor durumda bırakacağını, zaten yüksek vergiler nedeniyle rakip ülkelerle rekabette geri kaldıklarını, TL’nin değer kazanması ve Euro-dolar paritesi nedeniyle işlerinin iyice zorlaştığını gözledik. Kısacası; kayıtdışı herşeyde kilit sorun haline gelmiş durumda.
Yabancı sermayenin gelmesi için de, Türkiye’nin gelir sorununu çözmesi için de, enflasyonun kalıcı olarak düşmesi için de, kayıtdışı ile mücadeleye samimi olarak başlamak gerekiyor.