Paylaş
Yılın ilk çeyreğinde ekonomi tarihi rekor kırıp yüzde 13.8 oranında küçülmüş, işsizlik almış başını gidiyor, tabii ki mutsuz olacaklar diyebilirsiniz. Haklısınız da…
Ancak hem işveren hem de işçi kesiminin bu küresel kriz ortamında çok sağduyulu davrandığını hatırlamalıyız. Olayı büyütmemeye çalıştılar, maaşların düşürülmesine razı olup işçi çıkarılmasın diye toplu sözleşme imzaladılar, mümkün olduğunca sekter demeçlerden kaçtılar, hatta hükümete yardımcı olmak üzere ortak tüketim kampanyaları düzenlediler…
Krizin Türkiye’ye etkisinin aslında daha az olabileceğini, yönetim hatası ve kötü yönetim nedeniyle krizi bu kadar ağır yaşadıklarını bildikleri halde hükümete fazla ses çıkarmadılar.
Özetle; işçi kesimi de işveren kesimi de, şimdiye kadar hükümete anlayışlı davrandılar.
Ancak şimdi bir şeyler olmaya başladı. Başbakan Tayyip Erdoğan, bence kendisine ve hükümetine karşı gösterilen bu anlayışlı ve yumuşak tavrı hep böyle gidecek, aslında olması gereken bu tavırmış, mağdur olsalar da kesimler hiç sesini çıkarmayacak biçiminde algıladı. Türk-İş hakkını arıyor ama Başbakan buna bile tahammül edemiyor. Son olarak toplu iş sözleşme için anlaşmazlığa girdiği Türk-İş’e, hafta sonunda AKP Sakarya il kongresinde seslenip, “Kusura bakmasınlar, eğer greve gideceklerse buyursunlar gitsinler” resti çekti.
Başbakan’ın açıklamalarına yanıt veren, Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu da “talihsiz” olarak nitelendirdiği bu açıklamaya yanıtı eylemlerle vereceklerini söyledi. Başbakan’ın toplu iş sözleşmesi düzenini kavrayamadığını belirten Kumlu, “Bu düzende, ‘vermiyorum’ diye bir yaklaşım kabul edilemez, müzakere esastır” demiş. Haksız mı?
Yani Başbakan bu tavrıyla durup dururken grevleri tahrik etmiş olmuyor mu?
TÜSİAD’IN YASA YAPMA YÖNTEMİNE TEPKİSİ
İşveren kesiminin ise tavrı belli; gündemin ekonomi olmasını, küresel krizin etkilerinin azaltılması için zaten geç kalındığını artık gerekli önlemlerin alınmasını, IMF ile anlaşma imzalanıp kaynak ve güven sağlanmasını ve dolayısıyla bir an önce Türkiye’nin yeniden yüksek ve istikrarlı büyüme konjonktürüne girmesini istiyor.
Bunu yaparken de, siyasi baskı korkusu mu dersiniz, fazla sağduyulu bir tavır mı dersiniz, ne derseniz deyin, sonuç olarak hükümete karşı çok anlayışlı ve yumuşak davranıyor. IMF ile bir yılı geçmesine rağmen anlaşma sağlanamamış olmasını bile çok yumuşak bir dille eleştiriyor.
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), geçen gün TBMM’de kabul edilen ve yeniden devletin kurumlarını birbirine düşüren, askerlerin sivil yargıda yargılanmasını sağlayacak yasa için bir açıklama yaptı ve “Kanun değişikliği için takip edilecek en uygun yol, yargı reformunu veya en azından askeri yargıyı bütüncül bir şekilde ele alan bir paket içinde gerçekleştirmek olurdu. Değişikliğin yapılış usulü, düzenlemenin TBMM’de kabul edilmeden önce tartışılmasını ve dolayısıyla TBMM ihtisas komisyonlarında görüşülmesi imkânını ortadan kaldırmıştır” dedi. 2009 yılının ilk çeyreğine ilişkin büyüme rakamı, son dönemlerin en büyük daralmasına işaret ederken, siyasetteki yüksek tansiyonun, krizle mücadeleye yönelik ekonomik politikalarına yoğunlaşılmasını engellediği kaydedilerek, “Türkiye ekonomisinin orta ve uzun vadede istikrarının sağlanması, gerilimden uzak ve sağlıklı bir siyasi atmosferi zorunlu kılmaktadı.” denildi.
Haksız mı; bu kadar dert varken neden bile bile siyasi çatışma çıkarılır, Başbakanın kabul ettiği ‘geceyarısı baskınları’yla yasa çıkarılmaya çalışılır, öç alır gibi tutuklamalar yapılır?
Bu açıklamaya tepki gösteren bazı aydınların ise AB ile bütünleşme konusunda TÜSİAD’a diyeceği bir şey olmadığını, çatışmayı körükleyerek yol alınamayacağını hatırlatmak gerek.
Paylaş