GEÇTİĞİMİZ hafta başından itibaren Maliye Bakanlığı yetkilileri, gazetecilere "IMF uzmanları ile konuştuk bir sorun yok, anlaştık" diyorlar. Hatta bazı ajanslarda bu yönde haberler yer aldı. Ancak o kadar güvensizlik var ki; gazeteciler bürokratların söylediklerine güvenip de "Bu iş tamam" diye yazamadılar.
Bu bizce, hem "dezenformasyon" örnekleri nedeniyle güvenin kaybolduğunu gösteriyor hem de mevcut bürokratların artık tümüyle siyasi ve "hükümetin payandası" olarak görüldüğünün bir kanıtı. Eskiden böyle bir şey asla söz konusu olmaz, teknisyenin görüşüne güvenilirdi.
Daha sonra Devlet Bakanı Ali Babacan, IMF’in gözden geçirme için bu ayın sonunda Türkiye’ye davet edildiğini açıkladı. Babacan’ın gerek tekstildeki KDV indirimi, gerekse de memur maaş zamlarının getireceği ek yük konusunda IMF’in ikna edildiğini söylemesi de, bizce hem piyasada hem gazetecilerde, yine de temkinli karşılandı.
Bunun yanısıra bir önemli nokta olarak, "ek önlem gerekmeyeceği" de söylendi.
Bizce bunların bir kısmı doğru olabilir ama tümüyle doğru değil. Biz ileride ek önlemler gerekeceğine, şimdi olmasa da ikinci yarıda ek yükler geleceğine inanıyoruz,.
Bunlardan da önemlisi, geçen ay bir ara "bu iş artık olmuyor" türünden demeçler verse de, IMF yönetiminin Türkiye’ye karşı toleransının devam ettiği görülüyor.
Bir bankacıyla konuşurken, mevcut durumun hem IMF’i hem de Hükümeti rahatlattığını söyledi. IMF’in bu kadar gecikmelere rağmen piyasaların bozulmamış olmasından memnun olduğunu kaydeden bankacı, "Yani IMF normal alacağını tahsil ediyor vereceği parayı geciktirerek veriyor. Piyasa bu gecikmelere rağmen bozulmayınca IMF’e göre hava hoş" dedi.
Buna karşılık Hükümetin de piyasalar tepki vermediği sürece, alacağı önlemleri geciktirmekten memnun olduğunu, böylece popülizmini mümkün olduğunca uzun süre sürdürdüğünü kaydeden aynı bankacı, "Yani piyasaların tavrı değişmedikçe IMF ile Hükümet ’al gülüm ver gülüm’, gecikmelerle idare edip gidiyorlar" dedi.
Aynı bankacı, kısa vadede bunun sorun yaratmıyor gibi gözüktüğünü ama orta ve uzun vadede bu gecikmelerin sıkıntısının mutlaka görüleceğinin de altını çiziyor.
ABD’NİN TAVRI HAYATİ
Yani piyasalarda IMF’in artık sert bir tutum takınmayacağı konusunda bir yargı oluşmuş durumda. Piyasaların gözü artık IMF’de değil, yurt dışı piyasalar ve global likiditenin ne olacağına çevrilmiş durumda. İçeride de yabancı sermayenin hakimiyetinin varlığını koruyor olması, iç gelişmeler için tümüyle dış gelişmelere endekslenmeye yol açıyor.
Bu nedenle Merkez Bankası Başkanının atanması asıl sıkıntı konusu değil. Duyumlarımıza göre önümüzdeki hafta, nihayet Sosyal Güvenlik Reformu TBMM’de görüşülmeye başlıyor. Bunun bile, bir miktar piyasaları iyiye doğru götürse bile, çok önemli bir değişikliğe yol açacağını düşünmüyoruz.
Buna karşılık ABD Hazine tahvillerinin faizinin yüzde 5’e dayanmış olması, daha da yükseleceği yolundaki beklenti, bizim Eurobond’ları vurmuş durumda. Bankacılar geçen hafta 154.5’dan Cuma gnü 152’lere inen değerin biraz daha düşebileceğini söylüyorlar.
Buna karşılık eurobond konusunda şimdi kaygı duymuyorlar,Asıl kaygı duydukları nokta ABD faizlerinin daha da yükselmesi, Japon Merkez Bankası’nın alacağı tavır gibi konular...
Bizce piyasaların gözden kaçırdığı, daha yakından izlemeleri gereken gelişmeler var.
Örneğin içeride Yüksek Yargı ile Hükümet arasında başlayan çatışma, terörün daha da yaygınlaşması, büyüyebilecek teröre karşı alınacak önlemler, bu önlemler ertesi ortaya çıkabilecek tepkiler, yani iç siyasi gelişmelere dikkat edilmesi gerekiyor.
Ama bizce önümüzdeki dönem en dikkatle bakılması gereken nokta ABD-Türkiye ilişkileri olmalı. Duyumlarımıza göre ABD’deki tavır, kamuoyuna yansıyan son haberlerin de ötesinde çok sert. Bu durum önümüzdeki dönem Irak ve İran konusunda alınacak tavırları belirleyecek. Unutmayalım ki; IMF’in tutumu da ABD yönetiminin kararlarıyla çok yakından ilgili.