HAZİNE Müsteşarlığı, bono-tahvil ihalelerinde 'Çoklu fiyat sistemi'ne geri dönmeye hazırlanıyor.
Hazine'nin uzun zamandır bu sisteme geri dönmek istediği ancak özellikle bazı büyük bankaların uygulanan 'tekli fiyat sistemi' nin devam etmesini istediği biliniyordu. Şimdi büyük bankaların da çoklu fiyata dönmeye razı oldukları öğrenildi.
Geçtiğimiz Cuma günü Hazine'de yılın son ‘Piyasa Yapıcıları Toplantısı’ gerçekleştirildi. Bu toplantıda daha çok teknik konular üzerinde duruldu. Toplantıda Hazine yetkililerinin piyasa yapıcısı bankaların temsilcilerine ‘Artık çoklu fiyata geri dönüş gerekiyor, bu konuda itirazı olan var mı?’ diye sorduğu ve bütün bankaların artık bu sisteme geri dönmeye razı olduğunun ortaya çıktığı kaydedildi.
Toplantıya katılan bazı bankacılar, aynı akşam Ankara'da gerçekleştirilen ‘Para Yöneticileri Derneği’nin resepsiyonuna katıldılar. Resepsiyonda görüştüğümüz bir büyük banka yöneticisi, ‘Bu yıl başlarında, gecikme olmadan çoklu fiyata geri dönüş gerçekleşir’ dedi. Aynı bankacı, ‘Muhtemelen Şubat ayında çoklu fiyat sistemiyle ihalelelere başlanacağı’ tahmininde bulundu.
Hazine yöneticileri ise bu sisteme geri dönüşün kaçınılmaz olduğunu belirtirken, ne zaman geçileceği konusunda bankacılar kadar rahat konuşamıyor, tarih veremeyeceklerini söylüyorlar.
Yılın son piyasa yapıcıları toplantısında, bu konunun yanısıra Hazine'nin ‘2 yıllık yeni bir banchmark kağıt’ kararını açıkladığını öğrendik. Yanısıra, yeni değişken faizli kağıt (FRN) çıkarılacağı da, bu toplantıda bankacılara bildirildi. FRN kağıtların eski kağıtlar olduğu, vadesine 7 ay kaldığı belirtilirken, ihtiyaç dolayısıyla yeni FRN kağıt ihracının başlayacağı belirtildi.
İYİ DEALER’LAR KENDİNİ BELLİ EDECEK
Bankacılar açısından, yılın son piyasa yapıcıları toplantısının en önemli gündem maddesi ihalelerde çoklu fiyat sistemine geri dönüş oldu. Bu sisteme geri dönüşle birlikte bankaların fon yönetimi birimlerinde çalışanların daha çok çalışacağı, ihalelere teklif verirken artık çok daha hassas hesaplar yapmaları gerekeceği ortada.
Çoklu fiyat sisteminde, bankalar eğer kabul edilen teklifler arasındaysa, teklif ettikleri fiyattan bono-tahvil alacaklar. Halbuki uygulanan mevcut sistemde, bankalar verdikleri teklif eğer kabul edilen teklifler arasında yeralıyorsa, verdikleri fiyattan değil, kabul edilen tekliflerin ağırlıklı ortalaması üzerinden hesaplanan faiz oranlarından kağıt alıyorlardı. Yani başka bankalara kıyasla, daha yüksek fiyattan, daha fazla para vererek aynı kağıdı almaları gibi bir risk yoktu. Şimdi, bir banka daha ucuza kağıt alırken, aynı kağıdı bir başka bankanın daha pahalıya alma riski olacak. Bu da, fon yöneticilerinden daha iyi hesap yapanları öne çıkaracak.
Yaşanan krizlerden önce çoklu fiyat sistemi uygulanıyordu. 2001 krizinin ardından yapılan ilk Hazine ihalesinde başarısız olununca, tekli fiyat sistemi gündeme geldi. Hazine, krizlerin ardından bankacıların ihalelere teklif vermekten çekindiklerini, verilen teklifler arasındaki farkın çok büyümesi üzerine fon yöneticilerinin, ‘hata yapmaktansa hiç teklif vermemeyi tercih ettiklerini’ görünce, tekli fiyat sistemine geçti.
Böylece bankacıların çekinceleri ortadan kaldırılarak, ihalelere yeniden teklif vermeleri sağlandı. Bankacılar, bütün bankalara aynı fiyattan kağıt satıldığını görünce, yapacakları hatanın müeyyidesi olmayacağı için, ihalelere daha rahat teklif vermeye başladılar. O dönemde tekli fiyat uygulanarak bankaların yeniden ihalelere girmesi, Hazine'ye de yeniden borçlanma imkanı yaratıldı. Yani tekli fiyat sistemi sayesinde, belki de Hazine'nin uzun süre borçlanamaması sonucu doğabilecek konsolidasyon tehlikesinin de önüne geçilmiş oldu.
Büyük bankaların da, artık düşen faiz ortamında, verilen teklifler arasında çok büyük farklar olmayacağını gördükleri için, ‘çoklu fiyata geri dönüşü’ kabul ettikleri tahmin ediliyor.
FAİZLER BİRAZ YÜKSELEBİLİR
Çoklu fiyat sistemini değerlendiren bankacılar, ‘Gerçek fiyatların görülmesi açısından çoklu fiyatın artık şart olduğunu’ söylediler. Tekli fiyatın iyi hesap yapamayan bankaların yanısıra Hazine'nin de işine geldiğini kaydeden bir bankacı, ‘Çoklu fiyata geri dönülmesiyle birlikte faizlerin bir miktar yükselebileceğine’ dikkat çekti. Bir bankanın, örneğin 27.5-28 arasında bir rakamı uygun gördüğünü ama alabilmek için 27'den teklif verdiğini kaydeden aynı bankacı, ‘Şimdi o banka mümkün olduğunca 28’e yakın bir rakam teklif edecek. Bunu bütün bankalar yapacağı için, ortalama faizler biraz yukarı çıkacaktır' dedi.
‘Oyuna yeniden heyecan gelecek’ diyen aynı bankacı, iyi dealarların ortalama ile maksimum arasında teklif atanlar olacağını, bu nedenle rekabetin artacağını kaydetti. Bu arada teknik nedenlerle, çoklu fiyata geçilmesiyle birlikte, ilk bir-kaç ihalede karışıklık yaşanabileceği, daha sonradan sistemin oturacağı belirtildi. Bir bankacı, mevcut sistemde bankaların kağıt alabilmek için biraz düşük fiyattan, almak istedikleri miktar kadar teklif verdiklerini hatırlatarak, buna karşılık çoklu fiyat sisteminde, alım riski artacağı için, değişik fiyatlardan daha çok sayıda teklif verileceğini, bunun da 10 bankada toplanan tekliflerin ihaleye yetişmesinde bazı sıkıntılar yaratabileceğini söyledi. Aynı bankacı, bir-kaç ihaleden sonra, eski sistemi iyi bilmeyen genç dealarların da alışmasıyla, sistemin oturacağını söyledi.
İmar Bankası komisyonu tartışılmaya başlandı
MALİ kesimdeki tarihin en büyük yolsuzluğu olarak ortaya çıkan İmar Bankası olayında yeni bir aşamaya gelindi. Bu olaya özel oluşturulacak komisyona artık atamaların yapılması gerekiyor ve yapılacak atamalar şimdiden tartışılmaya başlandı.
Ankara'da bu komisyona atanacak kişi ya da kişiler hakkında çeşitli isimler dolaşmaya başladı. Atanacak kişilerin isimleri, işin hassasiyeti nedeniyle tartışmaya açık olacak. Ankara'da komisyon için adı geçen, şimdilik 2-3 kişi bulunuyor. İsmi geçenlerin hepsinin eskiden kamuda çalıştıkları görülürken, bunlardan birinin batan bir bankanın ait olduğu grup adına Ankara'da iş takibi yapıp, dönemin bürokratlarına koalisyonun bir kanadına dayanarak tehditler savuran bir kişi olduğu görülüyor. AKP Hükümetinin batan bankalarla yeniden ilişkiye geçip, kurtarma planları yaptığı hatırlandığında bu kişinin BDDK konusunda objektif olamayacağı söyleniyor.
İsmi geçen bir eski bürokrat da, görevde bulunduğu sırada bazı, daha sonradan batan, bankalara bilgi sızdırdığı yolunda yoğun spekülasyonlara hedef olmuştu. İş hayatının çoğu kamuda geçmesine rağmen, yaptığı büyük servetle dikkat çeken bu kişinin, yazılarında BDDK'nın eski yönetimine yüklenmeye başlayıp, bu işe talip olduğunu belli etmeye çalıştığı iddia ediliyor.
Hükümetin İmar Bankası olayını araştırmak için kurulacak komisyona atayacağı kişiler hakkında işi zor görünüyor. Hükümetin atayacağı kişi ya da kişiler konusunda IMF'in onayını alması bekleniyor. Çünkü İmar Bankası için Ombudsman atanması teklifi ilk kez BDDK'nın eski yönetimi tarafından önerilmiş, IMF de bu öneriye sahip çıkmıştı. Eski yönetimin teklifi üzerine Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener 'ombudsman atanacağı' açıklamasında bulunmuş, bu işin savsaklanması üzerine IMF devreye girerek, bu konuda söz verilmesini istemişti. İşte bu nedenle Ali Babacan da, 6. gözden geçirmeye ilişkin niyet mektubunun IMF İcra Direktörleri Kurulu'nda görüşüleceği gün yazılı bir açıklama yaparak, Hükümet adına bu konuda söz verdi.
Komisyona atanacak kişi ya da kişilerin, en geç, IMF'in 7. gözden çalışmaları için Ankara'ya geleceği tarihe kadar kesinleştirilmesi bekleniyor.
Hanehalkı anketi irdelenmeye devam ediyor
DİE'nin Hanehalkı anketi irdelenmeye devam ediyor. DPT İktisadi Planlama eski Genel Müdürü, şu anda Merkez Bankası Danışmanlığı yapan Zafer Yükseler,2002 hanehalkı bütçe anketi :gelir dağılımı ve tüketim harcamalarına ilişkin sonuçların değerlendirilmesi isimli bir çalışma yaptı.
Zafer Yükseler'in çalışmasının 'sonuç' bölümünden bazı değerlendirmeler şöyle :
- 2002 Hanehalkı Bütçe Anketinin Gelir Dağılımı verilerinin, izafi kira gelirlerini kapsamaması ve menkul kıymet gelirlerine ilişkin bulgularının 1994-2002 dönemindeki mali varlıklardaki artış ve yüksek reel faiz ödemeleri ile uyumlu olmaması nedeniyle, 1994 yılı ile karşılaştırılırken daha dikkatli olunmasını gerektirmektedir.
- Hanehalkı gelirinin türler itibariyle dağılımı incelendiğinde, ekonomide üretici kesim olan müteşebbis gelirlerinin önemli ölçüde azaldığı ve bu azalmanın büyük ölçüde maaş ve ücretlilerin payındaki artıştan kaynaklandığı sonucu çıkmaktadır. Ancak, 1994-2002 dönemindeki makroekonomik gelişmeler incelendiğinde, maaş ve ücret gelirlerinde sınırlı bir artışa karşılık menkul kıymet gelirlerinde önemli bir yükselme olması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Bilindiği gibi, yüksek reel faiz nedeniyle, müteşebbis gelirlerinin olumsuz etkilendiği, bunun da ekonomide reel sektör yatırımlarını sınırlandırarak, üretim ve istihdam kapasitesinin yeterince artırılmasını önlediği uzun yıllardan beri tartışılmaktadır. Ancak, bulgulara göre, müteşebbis gelirlerini olumsuz etkileyen unsurun ücret ve maaşlardaki artış olduğu sonucu çıkmaktadır.
- Hanehalkı gelirleri içinde devletten sağlanan transfer gelirlerinin (emekli aylıkları , sosyal yardımlar, tarımsal destekler gibi) payı önemli bir orana yükselmiş bulunmaktadır. Maaş ve ücret gelirleri içinde devlet tarafından da ödenenler dikkate alınırsa, 1994 yılında hanehalkı gelirlerinin yaklaşık yüzde 20'si devlet tarafından sağlanırken, bu oranın 2002 yılında yaklaşık yüzde 33'e yükseldiği sonucuna ulaşılmaktadır. Ancak bu dönemde, kamu kesimi faiz ve yatırım dışı harcamalarının (sosyal fonlar kamu harcamalarına dahil edilmiştir) GSMH'ya oranı, özellikle transfer harcamalarındaki artışın etkisiyle, yüzde 16.2'den yüzde 21.4'e yükselmiştir.