Enerjide arz değil yönetim açığı var

GEÇEN hafta yaşanan büyük karanlık nedeniyle, enerji politikalarındaki yanlışlık yeniden su yüzüne çıktı. Umarız bu kez sorun daha detaylı tartışılır ve rasyonel çözüm yolları gündeme gelir.

Ancak yine bu tartışmalardan da umudumuz olmadığını, bu tartışmaların sonunda bir şeyin değişmeyeceğini söylemeden edemeyeceğiz.

Bu tartışmalardan da köklü bir çözüm çıkmayacağı, bence, Enerji Bakanı Hilmi Güler’in "Elektriğe zam yok", Müsteşarın "zammı gazeteciler istiyor" sözleriyle, açığa vuruldu. Düşünebiliyor musunuz; bütün girdi fiyatları artarken üretilen elektriğin satış fiyatı 3 yıldır artırılmıyor. Bu normal mi, mantıklı mı?

Bütün bunlara da "tasarruf yapıp elektriğin maliyetini düşürdük" gibi gerekçeler gösteriyor. Peki yapılan somut bir verim artışı, örneğin kayıp kaçakların önlenmesi gibi önlemler var mı? Yok... O zaman nasıl maliyet düşüyor derseniz; kağıt üzerinde... Siz elektrik maliyetini paçal ediyorsunuz, bu hesabı yaparken de hidroelektrik santrallarında üretilen elektriğin maliyetini kağıt üzerinde düşürüp, 0.5 cent yazıyorsunuz, maliyet düşmüş oluyor. Çünkü devletin elinde.

Yani yapılan işin adı maliyet düşürme değil, kağıt üzerinde kalem kaydırmaca oyunu...

Peki ekonomik mantığı olmayan, sonunda maliyetinin kat be kat fazlasıyla çıkacağı bilinen, sonuçta da yine Hazine’ye, yani halka yük bindireceği açık olan bu yönteme neden başvuruluyor? Bizce çok açık; bunun adı oy kaygısı yani popülizm...

Dünyanın hiçbir yerinde vatandaşın yani evde kullanılan elektrik fiyatıyla sanayi elektriği fiyatı aynı tarifeye tabi olmaz. Bizde öyle ama... Bunun da amacı; yine oy kaygısı, "söz verdik elektriğe zam yapmayacağız" lafı...

O zaman "kim ne verirse 5 lira fazlasını veririm" sözüyle Başbakan niye dalga geçiyor ki?

Bunun bir sistemi yok mu, çağdaş ülkelerde elektrik maliyeti artarken zam yapılmamasına izin verilir mi, sanayi ve hane halkı elektriği aynı tarifeye nasıl tabi olur?

Bunun adı sistemsizlik ve yanlış devletçi anlayış, kafa yapısı, başka bir şey değil...

AB’nin zorlamasıyla bağımsız kurumlar oluşturulurken, enerji piyasası için de bir bağımsız kurul oluşturuldu. Yani oluşturulmaz zorunda kalındı. Çağdaş ülkelerde bu kurulun fiyatlar ve tarifeler üzerinde belirleyiciliği vardır ama bizde yok.

Bunun yerine bizde devlet kurumları doğalgazın, elekriğin fiyatını belirliyor, tarife belirleme yetkisini elden bırakmıyor, sonra da bu Kurul’a "hadi onayla" deniyor.

DEVLET NEDEN BIRAKMIYOR?

Halbuki artık bu teknik bir iş kabul edilmeli ve sistemin liberalizasyonu olacaksa, bütün bu belirleyiciliğin biran önce bağımsız kurula geçmesi gerek, mantıklı olan bu. Ama Enerji Bakanlığı ne yapıp ediyor Başbakan’ı da ikna ediyor, bütün yetki ve söz söyleme hakkı yine Bakanlıkta yani devlette kalıyor. O da istediği gibi oynuyor...

Sadece elektrik fiyatının belirlenmesi değil, özel santrallar da deniyor ama rasyonel bir sistem kurulamadığı için kimse santrale para yatırmıyor. Doğalgaz, petrol, elektrik piyasalarının özelleştirilip yetkilerin bağımsız kurula devri gerekiyor ama bu trend hep engelleniyor.

Dağıtım özelleştirilsin deniyor yine aynı hikaye, özelleştirme bir türlü başlatılmıyor.

Peki bu sadece Enerji Bakanlığı ya da devletçi bürokratlarının işi mi? Bizce değil. Bizce Bakan ve bürokratlar Başbakan’dan ayrı bir şey yapamaz, yapamıyor.

Peki zamlar için topu bağımsız kurula atmak Hükümetin, Bakanlığın işine gelmez mi? Akaryakıtta zamlar devletin kararından çıktı Hükümet rahatladı, bu görülemiyor mu?

Peki o zaman kim rant dağıtacak? "Arz eksikliği" diye diye yeni yatırımlar, devlete yani halka faturası çıkan pahalı doğalgaz santralleri, işletilmeyip parasını ödenen mobil santrallar yapılmadı mı? Bunları yapanlar Yüce Divan’a gitmediler mi?

Şimdi yine aynı oyun sahnede. "Yönetim açığı" yerine yine arz açığı denip, pahalı elektrik satan özel sektöre ses çıkarılmıyor, nükleer başta olmak üzere yeni santrallar tezgahlanıyor. Şimdi anladınız mı; neden sistem liberalleşmiyor? Devlette olması kime yarıyor, sizce?
Yazarın Tüm Yazıları