Paylaş
Aslında sadece siyasi kriz değil, ekonomide de derin bir altüst oluş yaşanıyor. Piyasadaki derin bozulmanın yanında ekonomi yönetimi ve kurumlarının itibar kaybı çok büyük.
Cuma günü akşamüzeri 4 büyük haber geldi. Birincisi Yargıtay’ın Aziz Yıldırım hakkında verdiği karardı. Kararın doğru olup olmadığının ötesinde zamanlaması, Hükümet ile cemaat arasındaki kavganın neresine oturduğu, yeniden yargılama öncesinde neden acele edildiği, bu karar ile gündem değiştirme amacının taşınıp taşınmadığı, cemaate yakın yargının Hükümeti iyice zora sokmak için yapıp yapmadığı tartışıldı. Bence bütün bu sorular Türkiye’de bağımsız ve tarafsız yargının artık olmadığını, adaletin çıkarlara göre dağıtıldığı kaygısını açıkça yansıtan sorular. Görüşü ne olursa olsun; halkın tüm kesimleri verilen bir karar üzerine bu soruları soruyorsa, yönetime ve yargıya olan güven bitmiş demektir.
Yargıya olan güvenin bitmesi sadece siyasi ya da devlet krizi yaşandığını değil, aynı zamanda tasarrufları yetersiz olduğu için dış kaynağa bağlı olan ekonomi için, dış ve iç kaynak sağlamanın artık ne kadar zor olacağını da gösterir.
Bu haberle birlikte Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF), CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Sarıgül’ün malvarlığına el koyduğu açıklaması da geldi. TMSF, Sarıgül’ün 1998’de sonradan Fona devreden Bank Ekspres’den kredi alıp ödemediğini ileri sürerek bu kararı almış. Sarıgül gerçekten bu krediyi alıp ödememiş de olabilir ama söylediğine göre 1998’den bu yana TMSF’den kendisine tek bir yazı bile gelmemiş, şimdi malvarlıklarına el konuyor. Böyle olunca da ister istemez insanların aklına o kadar çok soru geliyor ki… Bunun da ötesinde AKP’lisi de, CHP’lisi de tam seçim öncesinde bu kararın siyasi olduğunu biliyor. TMSF, adı bağımsız kurum olarak sayılan, yani siyaset dışı teknik davranması gereken bir kurum. Bırakın bağımsızlığını, bir Kamu kurumu bu zamanlamayla, böyle bir karar alabilir mi?
HALK DA, YABANCI DA İNANMIYOR
Bununla birlikte yine Cuma günü aynı saatlerde telefon dinlemelerinin yapıldığı kurum olan TİB’de tüm daire başkanları görevden alınırken, ekonominin kilit kurumu Bankacılık düzenleme ve Denetleme Kurumu’nda (BDDK) da kritik 2 daire başkanı görevden alındı. Bunların tek nedeni alınan kişilerin cemaate yakın olduğu iddiaları. Sormazlar mı; bu adamlar yeterli değilse sadece cemaatçi oldukları için mi o kritik görevlere getirildiler, yok teknik olarak yeterli iseler neden siyasi atama yapıyorsunuz. Her iki ihtimalde de atamayı yapan kurumlara da, getirilecek bürokratlara da artık güven duyulamayacağı açık değil mi?
Aynı gün son haber de Rekabet Kurumu’ndan geldi ve Tüpraş’a 1,5 yıl önce açılan soruşturma sonucu 412 milyon TL ceza kesildi. Bu karar da, yine zamanlaması nedeniyle tartışılır hale geldi.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan son dönemde “sahip olunan değerlerin fiyatlarının düştüğünü” ama buna kriz denemeyeceğini söylemiş. Babacan, “Biz bunların hepsini aşarız.Aşacak gücümüz, birikimimiz, tedbirlerimiz var. Ekonomi üzerinde kalıcı hasar oluşmasına izin vermeyiz” demiş.
Bence o noktayı geçtik; piyasalar düzelse bile hem yargıya hem de ekonomik kurumlara olan güven çok hızlı tüketildi. Yabancılar da, halk da artık bu kurumların aldığı kararların teknik, adaletli ve hukuki olduğuna inanamıyor.
Paylaş