Ekonomi için de yargı reformu şart

BAŞBAKAN Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye’de öngörülebilir bir hukuk devleti olabilmesi için yargı alanında yapılması gereken çok iş olduğunu söylemiş.

Haberin Devamı

“Hukukun üstünlüğü bir ülkede egemen olmadıktan sonra, o ülkenin ne birinci sınıf demokrasi olması mümkün, ne de gelişmiş bir ekonomi olması mümkün” diyen Babacan, dolayısıyla yargıda mutlaka daha hızlı, daha öngörülebilir, daha tutarlı bir çalışma ve karar sistemini oluşturacak reformları yapmaları gerektiğini belirtmiş.
Babacan’ın daha önce de, “ekonomi için yargı reformu ihtiyacı”na değindiğini duymuştum. Bence bu konuya daha fazla ağırlık verilmesi, tüm partiye ekonomi ile yargı sistemi arasındaki ilişkinin anlatılması gerekiyor. Sürdürülen ekonomik sistem anlayışının aslında ne olduğu, artık faize karşı durulan dönemin geri bırakıldığı, demokratik bir hukuk sistemi kurulmadığı takdirde, ekonominin de gelip bir yerde takılacağı mutlaka anlatılmalı. Babacan’ın bu sözlerini duyunca geçen yıl hukuk sisteminde belirleyici konumda bir yetkiliyle konuşmalarımı hatırladım. Kendisine, “yıllar içinde eksikleri çok olmakla birlikte piyasa ekonomisi yani bireye dayalı bir ekonomik anlayışın kurulduğunu ancak hukuk sisteminin buna ayak uyduramadığını, devletçi bir sistemin korunduğunu, böyle sürdüğü takdirde hukuk sistemindeki yanlışların ekonomiyi de boğacağını” anlatmaya çalışmıştım. İşin iyi tarafı o yetkilinin de söylediklerime aynen katılması, bireyin hakkını koruyan bir hukuk sistemin kurulamadığını,özellikle hukuku uygulayan kişilerin bu anlayışa getirilemediğini itiraf etmesiydi...
Uzun tutukluluk süreleri, belli bir dönemin öcünü almaya dönük ideolojik tavırlar, hukuk sisteminde son dönemde, haklı olarak, sıkça konuşuluyor. Bence bunlar birer sonuç ve sistemin tümüyle yenilenmesi gerekiyor. Yani o ya da bu ideolojiye sahip bir yargı adamı, “Ben devlet adına karar veriyorum, ne karar verirsem o doğrudur” anlayışıyla, her türlü sübjektif yargısını o karara katabiliyor, çıkar gözeten karar alabiliyorsa, bu sistem doğru değildir. Bence eskiden beri süren bu anlayış son dönemde iyice arttı.
Yani insan haklarına saygılı, özgürlüğü ve bireyin hakkını temel alan yeni bir hukuk sistemi oluşturup, devletçi hukuk anlayışını tasfiye etmek zorundayız. Aksi takdirde görüyoruz; devleti eline geçiren sistemi kendine göre işletiyor.

Haberin Devamı

STK’LAR POPÜLİZME KARŞI ÇIKABİLİR Mİ?

Haberin Devamı

Bunun ekonomi için önemine gelince: çok basit bir örnek vereyim: Milyarlarca dolarını Türkiye’ye gelip yatıran bir yabancı firma ya da kişi, sadece bir ya da birkaç kişinin iki dudağı arasına bu kadar parayı bırakır mı? Bu paraları getirmek için hukuk sisteminin güvencesi aranmaz mı? Kişiye göre farklı hukuk uygulaması, bu yatırımcıyı caydırmaz mı? Hukuk sistemi sağlıklı olmadan, sözlü teminatlarla gelen yabancının, kısa süre fazla para kazanayım diye, yani vurup kaçayım diye geldiği, rahatlıkla söylenemez mi?
Örneğin; yıllardır enerji sektörüne yapılan yabancı yatırımın azlığının en önemli nedeni elektrik fiyatlarının Hükümet tarafından belirlenmesi ve EPDK’nın teknik değil siyasi kararlarla sektörde güven kazanamamasıdır. İnanın; elektrik piyasası kurulur, fiyat belirlemesi hukuken güvenceye kavuşursa, bu sektöre çok büyük yatırımlar gelecek, büyüme ve istihdama katkı yapacak.
Bu arada Bakan Babacan aynı konuşmasında popülist uygulamalara karşı, STK’ların, iş dünyasının, üniversitelerin, araştırma kuruluşlarının karşı durması, bu yöndeki siyasi eğilimleri önlemeye katkı yapması gerektiğini söylemiş.
Bence bu sözler, 2013 Mart’ında başlayacak, uzun seçim sürecinden korktuğunu gösterir gibi... Bence Sayın Bakanın şu noktayı atlamaması gerekiyor ki; baskı altında kalan, en ufak eleştiride fırça yiyen, kendini baskı altında hisseden üniversiteler, iş dünyası, araştırmacı kurumların artık konuşması çok zor. Sayın Bakan medyayı saymamış ama hatırlatayım; geçmişte popülizme en fazla karşı duran, özgürce konuşabilen iş dünyası temsilcileri ile birlikte medyaydı, ekonomi basınıydı ve o koca reformlar öyle yapılabildi...

Yazarın Tüm Yazıları