ÖNCEKİ gün gazeteciler Devlet Bakanı Ali Babacan’a, Para Politikası Kurulu’ndaki boş üyeliğe İbrahim Turhan’ın atanmasının "siyasi bir tercih" olup olmadığını sormuşlar.
Babacan, Kurul’un bir üyesinin Banka Meclisi tarafından Meclis üyeleri arasında seçildiğini hatırlatıp, "Dolayısıyla Banka Meclisi kendi arasında seçtiği, kendi kendini seçtiği bir üyeyi Para Politikası Kurulu üyesi olarak atamaktadır" diye konuştu.
Yani Babacan açık açık "siyasi bir tercih değildir" yanıtı veremiyor ama lafı döndürerek, "Biz seçmedik Banka Meclisi seçti" demeye getiriyor.
Halbuki İbrahim Turhan’ın Kurul üyeliğine seçimi tümüyle siyasidir. İşte kanıtı:
Her şeyden önce Banka Meclisi tümüyle siyasi otoritenin seçtiği üyelerden oluşuyor. Daha önceki Hükümetlerin önemli bir bölümü, Meclis üyesi yapacağı kişiyi Merkez Bankası yönetimine sorup, atardı. Ama AKP Hükümeti hiç sormadan Meclis üyelerini atadı. Sadece Başkana çok ender, atayacağı kişiyi, en fazla bir gün önceden söyledi. Yani Banka Meclisi üyeleri tümüyle AKP iktidarının getirdiği kişiler. Dolayasıyla yeniden seçilmek için Bakanın her dediğini yapıyorlar. Yani öyle yapacak kişiler seçildi ve Hükümetle çok yakın çalışıyorlar.
Kısacası; doğal olarak zaten siyasi bir tercih söz konusu. Ama Hükümet bununla yetinmedi...
Hükümet Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın istememesine rağmen, İbrahim Turhan’ı önce Merkez Bankası Başkan Yardımcısı yapmak istedi. Bu nedenle, iki ay geçmesine rağmen Banka Meclisi toplanıp da kendi arasından Para Politikası Kurulu’na seçeceği üyeyi bilerek geciktirdi. Ta ki İbrahim Turhan’ın atanmasını Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in onaylamayacağı ortaya çıkana kadar.
İşte geçen hafta Cumhurbaşkanı Sezer’in İbrahim Turhan’ın Başkan Yardımcılığına atanmasını kabul etmeyeceği kesinleşince, yerine Mehmet Yörükoğlu atandı. Dolayısıyla İbrahim Turhan, Başkan Yardımcısı olamayınca iki aylık gecikmeden sonra Banka Meclisi toplanıp, kendi arasından para Politikası Kurulu üyesi olarak Turhan’ı seçti. Bu onay yazılı ya da sözlü istendi, kesin olarak bilmiyoruz ama Cumhurbaşkanı’nın onayı istendi ve olmadı. Zaten Banka Meclisi üyeleri, "neden gecikiyorsunuz" diye sıkıştırıldıklarında, "İbrahim Turhan’ın kararnamesinin sonucunu bekliyoruz"diye Banka’da açık açık konuştular.
O zaman Babacan’a bir daha soralım mı? "Sayın Bakan bu atama siyasi bir tercih mi?"
’KÖTÜMSER OLMAYIN’ YETMEZ
Babacan, dün de başka bir toplantıda, son bir aylık dönemde piyasadaki hareketlilik ve bununla bağlantılı olarak oluşturulmaya çalışılan "kötümser hava"ya kimsenin kanmamasını istemiş. Aslında Bakan Babacan’ın beklenti yönetimi anlayışının "kötümser olmayın, eleştirilere kanmayın"la sınırlı olduğunu, daha önce de yazmıştık. Bakan hálá aynı anlayışta.
Artık, "kötümser olmayın" demenin yetmeyeceğini, önlem alınması gerektiğini bir anlasalar, piyasalar da rahatlayacak. Ancak şimdiye kadar tüm eleştirilere "bunlar münafık" demekten öteye gidemediler. IMF "Bu kötülemede cari açığın payı büyük" diyor ama Babacan biliyorsunuz cari açık yüksek diyenlere evvelden beri kızıyor. Peki sonuçta ne oldu?
Her şeyden önce şunu söyleyelim ki; piyasaların Hükümete, Hükümet üyelerine ekonominin gereklerinin yapılacağı konusunda güveni kalmadı. Eskiden "zorlanınca nasıl olsa yaparlar" diyenler, Merkez Bankası atamasında, göz göre göre partizanlık yapılınca, bilerek işi zora sokunca Bakanlara da güvenleri kaybettiler. Hem de bu durum işlerine gelmemesine rağmen...
Herkes, Bakan Babacan başta olmak üzere, Hükümetin Merkez Bankası’na siyasi müdahalelerde bulunduğunu, Başkanı rahat bırakmadığını düşünüyor. Görüşleri bilinen İbrahim Turhan’ın tepki göreceği biline biline atanması da bu görüşü pakiştirdi.
Son faiz artırımından sonra bakanların "Merkez Bankası iyi yaptı" demesi, inanın, piyasalarda Merkez Bankası’na faiz kararıyla oluşan güveni zedeleyen bir unsur oldu.
Siz Merkez’le oynamayı bırakıp, TÜSİAD’ın dediği gibi, "Cumhurbaşkanlığını uzlaşmayla seçeceğiz" deyip, devletin kurumlarıyla barışabiliyor musunuz? İşte piyasa artık buna bakıyor.