TÜRKİYE hálá çok yüksek miktarlarda borçlanan bir ülke. Bu borcun büyük bölümünü de hala içerde gerçekleştiriyor. Yani içborçlanma hálá hassas bir denge üzerinde gidiyor.
Bu hassas dengenin devam etmesine rağmen, 2005 yılında uygulanacak tahvil-bono vergilerine ilişkin, düne kadar somut bir açıklama yapılmamıştı. Açıklama dün TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısı öncesinde geldi.
Öğrendiğimize göre bakanlar basınla ilgili bürokratlarına dün sabah, hiç programda yokken, birlikte basın toplantısı yapacaklarını, Plan Bütçe Komisyonu toplantısı başlamadan önce basının bu açıklamaya davet edilmesini istemişler. Yani piyasaların bu yöndeki talebine kulak verip, biran önce açıklama yolunu seçtiler. Biraz geç de kalınsa, olumlu bir adım...
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’ın açıklamalarına bakıldığında, ekonomi yönetiminin hassas bono-tahvil borçlanmasının vergilemesinde, istikrarı seçtiği gözleniyor. Yani piyasaları ürkütmeden, gereksiz yere borçlanmayı tehlikeye atmadan, mevcut konumu sürdürme yolunu seçmişler.
Bakanlar devlet tahvili, hazine bonosu ve diğer menkul kıymet iradı gelirlerinin vergilendirilmesinde 2005 yılında da mevcut sistemin geçerli olacağını söylediler. 2006 yılı başından itibaren ise stopaj yoluyla vergilendirme yolunun seçileceğini, ancak uygulanacak stopaj oranının şimdiden belli olmadığını kaydetmişler. Buna karşılık 2006 yılı başından itibaren ihraç edilecek menkul kıymetlere uygulanacak stopaj oranının da yakında açıklanmasına çalışacaklarını kaydetmişler.
Bizce dün, çok geç olmadan yapılan, 2005 vergilerine ilişkin açıklamanın yanısıra, 2006 yılı başından itibaren uygulanacak sistemin de tüm detaylarıyla açıklanması çok olumlu bir adım olacaktır. Öyle ya da böyle, bir sistemin seçilmesi ve önceden bunun açıklanması, piyasaların önünü görmesi ve hesap yapması açısından olumlu bir gelişme.
KAYITDIŞI İLE MÜCADELE
Maliye Bakanı, 2006 yılı başından itibaren geçilecek sistemle, Vergi Konseyi’nin öngördüğü gibi, tüm menkul kıymetlerden aynı oranda stopaj kesileceğini, vergilemenin banka ve aracı kurumlar tarafından menkul kıymetin alım-satım bedeli arasındaki fark üzerinden yapılacağını, kaynaktan kesme sistemiyle basit uygulaması olan bir vergilemeye geçileceğini ve bu şekilde vergilenen gelirler için ayrıca beyanname verilmeyeceğini söylemiş. Bu arada bakanların ‘geçmişe dönük herhangi bir vergileme yapılmayacağı’ yolunda garanti verdikleri de gözlendi.
Öyle ya da böyle, bu açıklamaların yapılması olumlu ama 2006 yılından itibaren beyanname sistemine geçilmesi, bizce, bir çok sakıncayı da beraberinde getirecek. Bazı Maliye yetkilileri ‘2005’te mevcut sistemi koruyalım ama artık 2006’dan itibaren beyanname sistemine dönmemiz lazım’ diyorlardı ama belli oluyor ki; bakana bu görüşlerini kabul ettirememişler. Belki piyasalar bu haberle rahatlayacak ama önümüzdeki dönem artık zorunlu hale gelen kayıtdışı ile mücadele ise, bu karardan, bizce olumsuz etkilenecek. Beyanname ile birlikte getirilecek daha kapsamlı bir sistem ile bir çizgi çekilip, gelirler ve harcamaların daha iyi denetlenmesinin imkanı sağlanabilirdi. Ancak, beyanname olmayıp sadece stopajla yetinilince, kayıtdışı ile mücadele de zorlaşacak gibi gözüküyor. ‘Beyannamesiz kayıtdışı ile mücadele olmaz mı?’ derseniz elbette olur ama beyanname bu mücadele için Maliye’nin elini önemli ölçüde güçlendirecek bir argüman olurdu...
Umarız hükümet artık Anadolu’dan, küçük ve orta ölçekli sanayiciden bile gelen, ‘kayıtdışı ile mücadele’ konusunda önümüzdeki dönem artık samimi davranır. Aksi takdirde Türkiye’nin işsizliği yenebilmesi için şart olan yabancı sermaye, hatta yerli sermaye yatırımları bile, kayıtdışı ile haksız rekabete giremeyeceği için gelmeyecek...