MERKEZ Bankası’nın önceki günkü yüksek miktardaki doğrudan döviz alımı, bankalar tarafından öyle kayda değer bir gelişme olarak görülmedi.
Bankacılar, döviz akışının devam ettiğini belirtirken, ‘Merkez Bankası’nın müdahalesi, herhalde sadece rezerv artırmasına yarayacak’ dediler. Bundan anlaşılan o ki; önümüzdeki günlerde bankalar yine 1 milyon 330 bin liralık dolar kurunun altını test edecekler...
Merkez Bankası kendisini bağlamamak için, yine ‘volatiliteye müdahale edildi’ dedi ama piyasalardaki tüm oyuncular, asıl olarak, banka yönetiminin ‘yapmadım’ dediği seviyeye müdahale edildiği görüşündeler. Ancak Merkez Bankası bu açıklamasıyla ileride bu seviyenin altına inmesi halinde, kura fazla maliyet gördüğü takdirde müdahale etmeme ihtimalinin gerekçesini şimdiden oluşturmuş oldu. Bu söylediğimiz, kesinlikle ‘Merkez Bankası artık 1 milyon 330 bin altına indiğinde müdahale etmez’ biçiminde algılanmamalı. Merkez Bankası büyük ihtimalle, bu seviyenin altında yine piyasaya girecektir ama, ‘attığı taş ürküttüğü kurbağaya değmez’ görüşüne varırsa, o zaman ille de bu seviyede müdahale edecektir de denilemez.
Kısacası; kurlardaki oyun eskisi gibi sürüyor ve belki de bu nedenle bankalar, kura müdahaleye çok büyük bir olaymış gibi bakmıyorlar.
Piyasalar aldı gazı gidiyor ve bu gidişte gözlerini çevirdikleri asıl nokta dış piyasalardaki gelişmeler oluyor. Yani, ‘Merkez Bankası şunu yaptı, bunu yaptı, Merkez Bankası Başkanı şöyle dedi böyle dedi, faizleri 1 puan indirdi indirmedi’den daha çok, Greenspan ne yapacak ona bakıyorlar.
Örneğin ABD Merkez Bankası’nın yapacağı yılın ilk toplantısında, yani 1-2 Şubat’ta, nasıl bir karar çıkacağı, şimdi bizim bankaları herşeyden çok daha fazla ilgilendiriyor. Bu toplantıda çoğunun beklentisi, 0.25 puanlık daha faiz artırımına gidilip, gösterge faizlerin yüzde 2.50’ye çıkacağı doğrultusunda. Bu beklenti şimdiden satın alınmış gibi gözüküyor ve ancak bunun aksi olursa piyasalarda dalgalanma olur.
Çünkü büyük dış borçlanmaların da etkisiyle, yani ekonominin dövize endekslenmesinin yoğunlaşmasının etkisiyle, bankacılar, içeriye dönük karar alırken örneğin geçen yıla kıyasla şimdi daha çok dışarıya bakma, dış gelişmeleri izleme gereğini hissediyorlar.
Öyle anlaşılıyor ki; içeride ancak çok büyük bir siyasi gelişme olması halinde, ya da ‘IMF’le ilgili çok büyük bir pürüz çıkması’ halinde, gözlerini içeriye çevirecekler...
Örneğin Hükümetin bütçeden yaptığı sapmalar, eskiden olduğu gibi bütçe dışına yük taşınması, 2000 öncesindeki gibi, yeniden halı altına pislik süpürmenin başladığı görülüyor ama piyasalarda herhangi bir tepki görünmüyor.
Yani; yine gözlere at gözlüğü takıldı, ‘düz sanılan yol’da hızla ilerleniyor...
Bankacıların tümü programdan sapma tehlikesi gösteren tavırlara duyarsız değil. İçlerinde bu gelişmelerden rahatsız olan, ileride bu sapmaların büyük faturalarla ekonominin ve kendilerinin önüne geleceğini görenler, tabi ki var. Ancak öyle bir iklim var ki; bu hareketlere, risklere bakıp hareket ettikleri takdirde, rakiplerinin ‘hiçbirşey olmamış gibi davranıp’ kendilerine kıyasla daha fazla para kazandıklarını görerek, ses çıkartmamayı, görmezlikten gelmeyi tercih ediyorlar.
Peki, yokmuş gibi farzederek bu riskler yok mu oluyor?
Tabi ki hayır. Ne kadar toleranslı olsa da, IMF’nin bu sapmaları incelemeye aldığını biliyoruz. Sapmalar önemli hale gelmeye başladıkça tedirginliği de artacaktır.
Daha önce de gördük; zamanında tepki verilip caydırıcı olunmadığı takdirde, bütün siyasi iktidarlar işin dozunu kaçırmıştır. Umarız piyasalardaki vurdumduymazlık, Hükümeti o noktaya kadar itmez de, yine kendini program içine sokmaya çalışır...
Umarız ‘düz sanılan yol’da hálá, büyük ve tehlikeli virajlar bulunduğunun farkına varılır.