Bankacılıkta 1 Temmuz alarmı

ŞU anda çok uzak bir tarih gibi görünüyor ama bankacılık sektöründe, şimdiden, 1 Temmuz'a dönük alarm sinyalleri yanmaya başladı.

Şu andaki cılız sinyallerin önümüzdeki aylarda güçleneceğini ve giderek dikkat çekici bir hal alacağını söyleyebiliriz.

Alarm sinyalleri, 1 Temmuz'da sona erecek olan 'pasif ve mevduat garantisi' için yanmaya başladı. Yaşanan krizlerin ardından bankacılık sektörünün, yani tüm banka bilançolarının pasifleri ve topladıkları mevduatlar için devlet garantisi getirilmişti. Hatırlıyorum da; dönemin bürokratları IMF'in isteği üzerine bu kararı almaktan büyük hicap duyduklarını söylemişlerdi. Başbakan Ecevit eline tutuşturulan kağıttan bu garantiyi açıkladı, ardından bürokratlar yine geçiştirmeye çalıştılar ama başaramadılar, kabul edip uygulamak zorunda kaldılar. Yani 'pasifler ve mevduatlara' verilen devlet garantisi, IMF'in zoruyla verildi.

IMF'in bu ısrarının nedeni ise, açıktı: Yabancı bankaların, fonların Türk bankalarına verdikleri kredilerin geri ödenmesini garantiye almak..

Bu garanti o zaman gerekiyor muydu derseniz; bence, daha fazla bankanın sektörden tasfiyesi önlenmeye çalışılıyordu ve o şartlarda verilmek zorunda kalınmıştı. Aksi takdirde sektördeki birçok bankanın yabancılardan kredi kullanma limitleri kapatılacaktı.

Bu garantiler elbette ki ilelebet sürdürülebilecek garantiler değildi. Her iki garanti de herşeyden önce, sektörde gerçek bir rekabetin oluşmasının önündeki en önemli engellerden. İyi banka- kötü banka farkının ortaya çıkmasını saklayan bir faktör. Bunun dışında rekabeti bozan başka faktörler yok mu? Elbette var ve belki de bunların en büyüğü kamu bankaları ama...

Peki bu garantilerin ortadan kalkması, neden alarm sinyallerinin yanmasına neden oluyor?

Belki de, her iki garantiyi ayrı ayrı değerlendirmek lazım. Mevduat garantisi, Başbakanın daha önceleri dediği gibi tümüyle ortadan kalkacak bir garanti değil. Zaten Başbakan son bir-iki demecinde de, baştan beri dediğimiz 'tümüyle kalkar demeyin' noktasına geldi ve 'belli bir miktarın üzerinde' devlet garantisinin kalkacağını söylemeye başladı. BDDK'nın açıkladığı gibi 1 Temmuz'dan itibaren 50 milyar liranın üzerindeki tasarruf mevduatlarındaki garanti kalkacak. Bu, elbette sektöre bir hareketlilik getirecek ama sonuçlarının çok vahim olacağını sanmıyorum. Bazı bankacılar, küçük bankalardan mevduat çekileceğini, mevduatların büyük bankalarda yoğunlaşacağını söylüyor ama 50 milyar lira sınırlaması nedeniyle, büyük bankalardaki yüksek miktardaki mevduatların bölünerek başka bankalara da kayacağını gözden uzak tutmamak lazım.

1 Temmuz'da kalkacak ve sektörü daha fazla etkileyecek garanti ise bilançodaki pasiflere verilen garanti Bu garanti yabancılar için verildi ama yerli bankalar da bu garanti kapsamında. Yani Türk bankaları kredi kullandırdıkları diğer yerli bankalara verdikleri borçlara devlet garantisi alıyorlar. Sektörde yabancılardan çok, özellikle kısa dönemli olarak yerli bankaların birbirlerinden kredi kullandıklarını gözönüne alırsak, bu garantinin önemi de kendiliğinden ortaya çıkıyor.

İşte 1 Temmuz'a ilişkin asıl tehlike, buradan kaynaklanıyor. Bazı büyük, likiditesi yüksek yani kredi kullandırıcısı büyük bankaların, şimdiden alıcı bankalara olan kredi limitlerini gözden geçirmeye başladıklarını duyuyoruz. Yani fon kullandıran bankalar 1 Temmuz'da pasif garantisi kalkacağı için, bu tarihten sonra eskisi gibi gözlerini kapatıp kredi veremeyeceklerini görüyorlar ve bu nedenle yeniden hesap yapıyorlar. 1 Temmuz için şimdiden hazırlık yapmaya başladılar. Önümüzdeki günlerde, her bankaya özel, yeni kredi limitlerini belirleyecekler. Aslında bazı bankalar için yeni limitlerine geçmeye başladılar, bile...

Bu durumda ne mi olacak? Yoğun kredi kullanıcısı bankalar için zor günler başlayacak. Belki o krediyi yine başka yerlerden bulabilecekler ama örneğin maliyetleri eskisi gibi olamayacak. Bazıları, belki ihtiyaç duydukları likiditeyi, istedikleri zaman bulamayacaklar da.

Bazı bankaların karşı karşıya kalabilecekleri sıkıntıları daha fazla uzatmak istemiyoruz ama şunu unutmamak gerekir; bankaların içine girecekleri sıkıntı sektörün tümünü hatta genel ekonomik dengeleri etkileyecektir ve şimdiden dikkatli olunması gerekiyor.

Bütün bankaların, özellikle de güçlü bankaların bazı bankaların sıkıntılarını gidermek için hassas davranmalarını, kimse beklemesin. Hatta 'sıkıntılarını artırma' yolunu seçtiklerini, yaşadığımız kriz ortamlarında çok yakından yaşadık, gördük.

Oyunun kuralı bu, o nedenle hiçbir bankayı suçlamadan, 'toplumsal sorumluluk duymuyorlar' diye kızmadan, oluşabilecek sıkıntıları önceden görmek, buna göre önlem almak gerekiyor.

Murakıplar Özer Çiller dönemini hatırlatıyor

PASİF
garantisinin kalkmasıyla sıkıntıya düşecek bankalar hakkında, şimdiden bankacılık kulisleri hareketlenmeye başladı. Sıkıntıya girecek bankalar arasında, kamu sermayeli bankalardan, küçük ölçekli bankalara kadar, hiç de azımsanmayacak sayıda bankanın adı geçmeye başladı

Peki, bu isimler nereden çıkıyor derseniz, her bankaya ilişkin çeşitli bilanço rakamları, rasyoları doğru-yanlış konuşulmaya, 'X Bankası'nın şu rakamı böyleymiş' denmeye başladı.

Banka rakamlarına ilişkin bu söylentilere dayanak olarak da, 'bankalar yeminli murakıplarının raporları, söyledikleri' gibi gerekçeler gösteriliyor. Bankacılık kulislerinde, 'bankalar yeminli murakıplarının çeşitli bankalar hakkında rakamlar verdikleri' konuşuluyor. Gerçekten verilen rakamlar doğru mudur, gerçekten murakıplar mı bu rakamları yayıyor, tabi ki bilinemez ama sektörde çıkan söylentilerin ne kadar tehlikeli sonuçlar doğurabildiğini, daha önce gördük...

Bu arada bankalar evvelden beri bünyelerinde murakıp istihdam ederler ama son dönemde murakıplara olan talebin yeniden artmaya başladığı gözleniyor. Bunun nedeni ise açık; BDDK Başkanının murakıp olması, düzenlemeden sorumlu başkan yardımcılığına bile bir murakıbın atanması. Yani denetimden gözetime, BDDK yönetimi tümüyle murakıp olmaya başladı.

Tansu Çiller'in Başbakanlığı döneminde murakıplar 'altın çağları'nı yaşamışlardı. Başbakanın eşi Özer Çiller'e yakın olan bir-kaç murakıbın başı çekmesiyle, ekonomi yönetiminde murakıp ağırlığı bariz bir hal almıştı. O nedenle 'Murakıpların Özer Çiller Dönemi' diye adlandırılan, ekonomi yönetiminde tarihi bir dönem vardır. Bu dönemde de bütün bankalar murakıp istihdam etmeyi artırmışlar, herşey onlardan sorulur olmuştu. Hatta İstanbul'da meşhur murakıp toplantısı düzenlenmiş, 'ekonomi yönetimini tümüyle ele geçirme planları' yapmışlardı. Sonunda, o dönemin en çok nelerle hatırlandığını, herkes biliyor...

Şimdi yeniden 'murakıpların Özer Çiller Dönemi'ne dönüşünden sözedilir oldu. Murakıpların 'megaloidea'sı BDDK'nın tümüyle ele geçirilmesi idi. BDDK kurulurken buna çok uğraştılar ama murakıpların denetimden sorumlu olmasına rağmen, gözetim ve düzenlemenin, makro ekonomiyi daha iyi bilen uzmanlara verilmesi gerektiği görüşü benimsendi ve kurum ona göre dizayn edildi. Halbuki şimdi, murakıpların 'teftiş formasyonu' tüm bankacılık sistemine hakim kılınıyor Bunun da ötesinde, bu egemenliğe göre bankalar kendilerini düzenlemeye başladı.

Halbuki şu anda bankacılık sektörü hala çok hassas durumda ve olaya, ekonominin tümüne çok daha geniş açıyla bakacak uzmanlara ihtiyaç var. 'Dar ve tek bakış açısı', sektörün bu hassas döneminin sağlıklı yönetilmesini sağlayacak mı, göreceğiz...
Yazarın Tüm Yazıları