MERKEZ Bankası 0.25’lik faiz indirimini gerekçelendirirken kısa vadede iyimser, orta vadede ise temkinli olunması gerektiğini kaydetmişti.
Temkinli olunması gereken husus ise iç talepti ve iç talebin, reel ücretler ve kredilerdeki artışla birlikte izlenmesi gerekiyordu.
Piyasalar, Devlet İstatistik Enstitüsü’nün (DİE) Nisan ayı sanayi üretimi verilerine de bu gözle baktılar. Banka iktisatçılarının üzerinde mutabık olduğu eğilim ise; sanayi üretiminde son 12 aylık ortalamalara ilişkin trendin hala yukarı doğru olmasına karşılık, geçen yılın aynı dönemine göre artış hızında bir yavaşlama olduğu idi.
Banka iktisatçıları 2005 yılına ilişkin büyüme tahminlerini biraz aşağı indirme gereği duyup, yüzde 5’lik hedefe doğru geldiklerini söylüyorlar. Yanı sıra imalat sanayi alt kalemlerini incelediklerinde gıda ve giyim gibi tüketim malları üretiminde küçülmeler görüldüğüne dikkat çekiyorlar. Öte yandan makine ve teçhizat üretiminde azalmalar olduğu, bunun yavaşlamaya işaret ettiği görüşündeler. Bununla birlikte tekstilde üretim azalırken otomotiv ve kahverengi eşyada da üretim artış hızında görülen yavaşlamanın ihracat açısından da olumsuz sonuçlara yol açabileceğini söylüyorlar. Yani genelde bir yavaşlamadan söz ediyorlar.
İşte bu noktada kredilerin izlenmesi öne çıkıyor. Bankacılık sektöründe son dönemde yabancı rekabetinin de hızlandırdığı bir mevduat ve kredi yarışı başladı. Zararına mevduat toplayarak bilançolarını büyütmeye çalışan büyük bankalar var ve bunlara diğerleri de ayak uydurmak zorunda kalıyorlar.
Bununla birlikte sadece mevduatta değil kredilerde de bir yarış başladı. Yine bilanço büyütme ve pazar payı kapma kavgasının, kredi faizlerinin düşmesine yol açtığı görülüyor. Şimdilik konut kredilerinde başlayan bu yarışın önümüzdeki dönem yeniden tüketici kredileri ve kredi kartlarına da yansıması beklenirken, bunun tüketimi artırıcı, iç talebi canlandırıcı bir etki yapması kaçınılmaz olacak.
Merkez Bankası’nın özellikle ileriye dönük enflasyon açısından baktığı en önemli göstergelerden biri de gelirler politikası. Açıkçası; Merkez Bankası Türk-iş’in fiyat artışı taleplerinden rahatsız. Daha doğrusu, bu taleplerin Hükümet tarafından ne ölçüde karşılanacağını, enflasyonun üzerinde bir artış olup olmayacağını merak ediyor. Bu konuda Hükümetten kendilerine bir sinyal gelmiş değil.
Son dönemde ‘erken seçim’ eskisine kıyasla daha fazla konuşulur oldu. Siyasi kulislerde AKP’nin bu yıl sonlarında bir seçime gidebileceğinden sık sık söz ediliyor. İşte toplusözleşme görüşmeleri sonucunda bağıtlanacak ücret zamları, biraz da erken seçim olup olmayacağının sinyali olarak algılanacak. İç talebi ve enflasyon hedefini doğrudan etkileyecek toplusözleşme görüşmeleri şimdi kaygıyla izlenmeye başlayan bir gelişme oldu.
PİYASALAR AB VE IMF’Yİ GÖZLÜYOR
Piyasalarda toplu sözleşmeler, henüz odaklanılmış bir konu değil ama ileride gündeme gelmesi kaçınılmaz. Piyasaların son günlerde üzerinde en çok üzerinde durdukları konu ise AB ilişkileri ile IMF görüşmeleri. 0.25’lik faiz indirimi ile alarme olan ve verileri biraz daha dikkatli değerlendirme ihtiyacına giren piyasalar, ABD’den bu hafta gelecek önemli verilere ve 15 Haziran’daki OPEC toplantısına da önemle bakacaklar.
Ancak en fazla, bugün bakanlar düzeyinde başlayacak, 16-17 Haziran’da liderlerin katılacağı AB Zirvesine bakıyorlar. Zirve için açıklanan taslakta genişleme bölümünün çıkarılması çeşitli spekülasyonlara neden olacak ve piyasalar bundan Türkiye’nin ne kadar etkileneceğini, 3 Ekim’i zora sokup sokmayacağı yönündeki tartışmaları izleyecekler.
‘IMF Yasalarının geleceği’ ise bu hafta üzerinde durdukları başka önemli bir konu olacak. Piyasalar, gerekli yasaların gecikmesi nedeniyle 1. gözden geçirmenin aksamasından kaygı duyuyorlar. AB’den gelebilecek olumsuz haberlere, bir de IMF’den gelebilecek kötü bir haber eklenirse piyasaların morali çok bozulacak. IMF’le görüşmelerin bugünden itibaren yeniden hızlanması ve akıbetin belli olması gerekiyor. Piyasaların beklediği, ‘TBMM bu yasalar çıkmadan tatile girmeyecek’ açıklaması... Bakalım bu hareketli hafta ne getirecek?