Bağımsız kurumlar ve ekonomik istikrar

BAŞBAKAN Yardımcısı Ali Babacan’ın son dönemde bağımsız düzenleyici kurumlardan sürekli yakındığını gözlüyoruz.

Haberin Devamı

Seçimden sonra tekrar hükümet olduklarında belli ki bağımsız düzenleyici kurumların yetkilerini azaltacaklar. Bağımsız kurumların yetkilerinin azaltılması demek, azaltılan işlevin ve yetkinin hükümete geçmesi anlamına gelecek. Yani yeni dönemde hükümet ekonomide, günlük ekonomik kararlarda çok daha fazla söz sahibi olacak.
Babacan’ın, belli ki Başbakanın istekleri doğrultusunda, en çok üzerinde durduğu konu, bağımsız kurumların kararlarının hükümeti olumsuz etkilemesi ve zaten bu kurumların bazı işleri yaparken kendilerine sorması...
Hâlbuki bu bağımsız kurumların oluşması o kadar çetin bir sürecin sonunda gerçekleşti ki. Hükümetler, bürokratlar ellerindeki yetkileri azaltmamak için, günlük işlerin içinde sürekli elleri olsun, özellikle özel sektör nezdinde güçleri, etkileri daha fazla olsun diye, bu kurumların oluşmasına uzun dönem direnç gösterdiler. Ancak Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) gibi yeni oluşan ekonomik alanlarda baştan kurulan bağımsız kurumlar vardı, gerisi bir türlü kurulamamıştı.
2000 yılında uygulamaya giren, 2001’de güçlendirilen programın ekonomik istikrarı getiren en radikal ayaklarından biri de bu bağımsız kurumlardı.
Örneğin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) kurulmadan önce Hazine’nin bağlı olduğu bakan istediği işadamına banka yetkisi verir, istediğini 64. madde kapsamına alır istediğini çıkarır, istediği bankaya kıyaklar sağlardı. Sonradan tasfiye edilen bankaların bir bölümü, bankacılıktaki bu siyasi kararlar neticesi doğan, hormonlu büyütülen bankalardı. Yani bir yandan sektör temizlenirken, öte yandan bundan sonra bu tür ekonomik istikrarsızlık kaynaklarını kurutalım diye, bu bağımsız kurumlar oluşturuldu.
Çünkü siyasi irade oy kaygısıyla günlük ekonomik işlerde, doğası gereği kayırma ve yolsuzluk kaynağı olabiliyor. İşin doğası bu.
Bu bağımsız kurumların oluşmasında bazı hatalar yapıldı, özellikle kurul üyelerinin daha yetkin olması, siyasi etkiden uzak durması için yeni tedbirler alınabilirdi ama son 8 yılda tam tersi oldu bu kurumlar iyice siyasileşti. Şimdi tümüyle bu alanlar siyasi etki ve kararlara açık hale getirilecek...

Haberin Devamı

YANLIŞ KARARLARDA SUÇ KİMİN?

Haberin Devamı

Babacan’ın yakındığı Rekabet Kurumu uzun dönem başkansız kaldı, Başbakan ille de mevcut kişi başkan olacak diye diretti. Kurum uzun süre yönetimsiz kaldı. Şimdi bu kurumun yetersizliğinde suç kimde?
Akaryakıt zammı nedeniyle kendilerini zor durumda bıraktığı söylenen Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) yönetimi belli; başkan daire başkanı genelgesi çıkarıyor, iki gün sonra geri alıyor. Çünkü kurumda Başbakanın eski avukatı olan başka bir yönetici söz sahibi, onun kararları geçerli oluyor. Bu arada EPDK düzenleyici kurumdan çok lisans dağıtan, dağıttığı lisanslarda siyasi etkinin varlığı çok ciddi konuşulan bir kurum oldu. Buradaki yetersiz kişiler, yönetim, siyasi etkiler, kayırma spekülasyonları şimdi kimin suçu?
İhale kurumu zaten baştan siyasileştirildi, uluslararası şartlara uyumda sürekli geri gittik. Bununla birlikte ihaleler sıkça konuşulur oldu. Bu durum kimin suçu?
Yani bu hükümetle birlikte bağımsız kurumlar, bürokrasinin her alanında olduğu gibi yetkin olmayan partiye yakın kişilerle dolduruldu, çıkan iş ortada...
Bağımsızlıklarını artırmak gerekirken, sorun siyasi atamaların önlenmesi iken tam tersi yapıldı. Şimdi bağımsızlıkları iyice elden alınıp kurumların işleri boşaltılacak. Bankacılıkta 2000 öncesi olduğu gibi; istenene, istediği iş pürüzsüz verilebilecek, özel sektör kuruluşları üzerindeki siyasi baskı iyice artacak...
Bağımsız kurumlar ekonomide istikrar arayan, kayırmacılık olmasın diyen herkesin sahip çıkması gereken bir örgütlenme modeli. En önce de işalemi bu kurumlara sahip çıkmalı.

Yazarın Tüm Yazıları