Paylaş
Babacan, artık IMF’e kredibilite için ihtiyaç kalmadığını ileri sürerken, ucuz kaynak açısından ise anlaşmanın iyi olacağını söylüyor. Orta Vadeli Program (OVP)ın tümüne IMF’nin onay verdiğini kaydeden Babacan, ancak bu programda dünyanın gelişen şartlarına göre küçük değişiklikler yaptıklarını, bu değişiklikleri de IMF yetkilileriyle paylaştıklarını kaydediyor. IMF yetkililerinin bu değişiklikleri şu anda incelediklerini anlatan Babacan, bu projeksiyonlardaki küçük değişiklikler konusunda mutabakata varıp varmayacaklarını önümüzdeki dönemde göreceklerini ifade etmiş.
Babacan’ın söylediklerinden OVP ve bütçe hedef ve uygulamalarında sorun olmadığı, kendilerinin yeni talepte bulundukları sonucu çıkıyor. Halbuki benim öğrendiğim kadarıyla durum farklı...
Babacan bu yazımız üzerine, yine “benden duymadıktan sonra inanmayın” diyebilir ama aldığım bilgilere göre müzakere sürecinin bu kez uzamasının nedeni IMF tarafı. Yani IMF’in istediği noktaya ekonomi yönetiminin henüz gelmemesi nedeniyle, görüşmeler devam ediyor.
Hadi biraz daha açalım... Daha önce de belirttiğim gibi; OVP ve buna bağlı olarak hazırlanan 2010 yılı bütçe ve program hedefleri konusunda, Babacan’ın dediği gibi, IMF’in bir itirazı yok. Ancak mevcut tedbirler ile bu hedeflere ulaşılamayacağını söylüyor. Örneğin bütçenin devreye girmesinden hemen sonra, işçi emeklileri için yapılan zamlar ile asgari ücretteki yüksek artış nedeniyle oluşacak harcamaların mevcut bütçe içinde yeri bulunmuyor. Dolayısıyla bütçe ve OVP hedeflerine ulaşılması için hükümetin ya harcama kısıcı ya da gelir artırıcı ek önlemler alması gerekiyor. Buraya kadar aldığım bilgiler kesin. Hükümetin neden bu ek önlemlere yanaşmadığı noktasına gelince; bu noktada tahminim ise Başbakanın ek önlem yani vergi artırıcı ya da harcama kısıcı önlemlere yanaşmadığı yönünde. Bir tahmin daha yapayım; büyük ihtimalle Başbakan Tayyip Erdoğan, Babacan’a “bu şekilde kabul ederlerse ederler, başka önlem almam, sen buna ikna et” demiş olabilir.
Kesin bir bilgimi daha aktarayım; IMF tarafı sadece bu ek tedbirlerle yetinmiyor, “Bir daha hedefleri tehlikeye sokacak böyle ek zamlar ya da harcama artırıcı kararlar alınmayacağı” konusunda , Hükümetten taahhüt de istiyor. Büyük ihtimalle, Başbakan böyle bir söz vermeyi , hele hele seçim sürecine girildiği bu dönemde , vermek istemiyor ve süreç uzuyor.
IMF ESNEK AMA İLKESİZ DEĞİL
Hükümet üyelerinin ve ekonomi yönetiminin, sürekli olarak “IMF biz ne dersek kabul ediyor” havası vermesinin IMF tarafında rahatsızlık yarattığı söyleniyor. Zaten iki yıla yaklaşan anlaşma sürecinin hem ekonomi yönetimini hem de IMF tarafını yıprattığı, kredibilite kaybına yol açtığı açık. Bunun üzerine bir de, “Sanki teknik olarak her şeye razı olan, ilkesiz bir kuruluş” gibi gösterilmek, doğal olarak IMF tarafında rahatsızlık yaratmış.
Esnek davrandıklarını böyle bir konjonktürde zaten tüm ülkelere esnek yaklaşım içinde olduklarını ama Türkiye’de özel olarak artı bir esnemeye girip, teknik gereklilikler ve temel ilkelerden uzaklaştıkları fikrine kesin bir dille karşı çık tıklarını duyuyorum. Zaten sürecin bu kadar uzamasının nedeni IMF’in taleplerin de bu kez ısrar etmesi olduğuna göre, o kadar da esnek olmadıkları, daha doğrusu “ilkesiz” olmadıkları da kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Bu arada Babacan’ın kredibi liteye ihtiyaç olmadığı sadece kaynak için anlaşmaya ihtiyaç olduğu görüşü de bence pek doğru değil. Öyle olsa sizce, zaten IMF
şartlarında ucuz ve yüklü kaynağı bulup, anlaşma görüşmeyi kesmez miydik? İki kredibilite bence birbirinden ayrılmaz.
Bir düşünün; eğer IMF anlaşması olmazsa, hükümet bu seçim sürecinde, mali disiplini bozacak ek harcamalara, popülist kararlara imza atmaz mı? Anlaşma olmadan mali kural saptanabilir mi, saptansa bile bu mali disiplin için güven verecek bir kural olabilir mi?
Paylaş