Anlaşma ihtiyacı Başbakan’ın sözleriyle net olarak görüldü
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
YILAN hikayesine dönen “Hükümet IMF ile anlaşma imzalayacak mı, gerek var mı, yok mu” tartışmasında, geçtiğimiz cuma günü yaşananlar, anlaşmaya gerek olup olmadığının çok açık yanıtı idi.
Başbakan Tayyip Erdoğan, ilk kez o gün IMF’le ilgili olumlu konuştu, anlaşmak istediklerini, iki hafta içinde işin netleşeceğini söyledi ve piyasalar coştu. Bu hareket bence piyasaların üzerinde IMF baskısının epeyce büyüdüğünü göstermesi açısından çok ilginçti.
Peki, Başbakan bunları söyledi ve IMF ile yeni stand-by anlaşması kesinleşti mi?
Bence hala ihtiyat payını bırakmak gerekir. Bir süredir, yeniden anlaşmanın olabileceğini söyleyen bir gazeteci olarak bile ihtiyat payını bırakmak gerektiğine inanıyorum.
PİYASALAR UMUTLANDI
Ancak Başbakanın söylediklerinden, anlaşmanın yapılmaması halinde, çıkacak faturayı biraz olsun görmeye başladığını da hissediyorum. Anlaşma olmasa da bu işin yürüyeceğini ama kaynak açısından anlaşmanın ülkeyi rahatlatacağını söylüyor. Zaten herkesin söylediği de bu: Eğer Türkiye ciddi büyüme rakamlarını yakalamak, işsizlik oranını düşürmek istiyorsa, hem güven sağlamak, hem de kaynak açığını kapatmak için IMF ile anlaşma yapmak zorunda. Aksi takdirde tabii ki işler yürür; ancak bu yürüyüşün yıllık yüzde 2-3’lük büyümelerle olacağını da, artık herkes kabul etmeli.
Piyasalar da bence hala anlaşmanın garanti olmadığını biliyor. Ancak ilk kez Başbakan’dan, IMF konusunda bu kadar gerçekçi ve olumlu bir açıklama geldiği için de umutlandılar.
Zaten iyiyi satın almaya teşne oldukları için, bu konuşma piyasaları iyice coşturdu.
Türkiye uzun zamandır ilk kez diğer gelişmekte olan ülke piyasalarından olumlu bir sapma gösterdi ve iç piyasalar coştu. Bu da IMF anlaşmasının Türkiye için ne kadar gerekli olduğunu, küresel krizden daha az etkilenmek ve diğer ülkelere kıyasla öne çıkma şansını yakalaması açısından anlaşmanın gerekliliğini, bence gösterdi. Anlaşma olursa Türkiye alır başını gider, diğer ülkelerden çok öne çıkar demek istemiyorum ama en azından güven vermiş diğer gelişmekte olan piyasaların düzeyini yakalar, aksi takdirde geride kalır adiyorum.
Bu varsayımın içinde, küresel krizde yeniden bozulma riskinin bulunmadığını da söyleyeyim.
UNAKITAN MEVCUT DURUMU ÖZETLEDİ
Geçen gün eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan sessizliğini bozdu ve görev başında olduğu gibi, yine inciler döktürdü. Bence Unakıtan’ın son açıklamaları hem parti içindeki huzursuzluğu, hem kişisel kırgınlığı, hem de içeriden bir yetkilinin krizin etkilerini nasıl gördüğünü açıklığa kavuşturması açısından, çok ilginç açıklamalardı.
Çok açık biçimde Unakıtan, Türkiye’nin tasarruf açığı olduğunu, yüksek büyüme için yabancı sermayeye ihtiyaç bulunduğunu, tasarruf açığı nedeniyle IMF’e mahkum kalındığını, mecbur hissedilince IMF ile anlaşma imzalanacağını, kayıtdışını azaltmak zorunda olduğumuzu, bunun siyasi kararlılık gerektirdiğini söylemiş. Bazı iktisatçılar ve yazarların, “Başbakanın teğet geçti sözü meğer doğruymuş” yorumlarına inat, Unakıtan açıkça, “Bu krizden Türkiye de ağır şekilde etkilendi ve etkilenmeye devam ediyor...” diyor. Hatta krizden özel sektörün ciddi etkilendiğinin altını çizerek, “Kriz Başbakana teğet geçmiş olabilir” şeklinde konuşuyor. Artık sürekli şoklara hazırlıklı bulunmak gerektiğini, iç ve dış şoklara karşı dayanıklı olabilmek için ülkelerin yapısal tedbirlerini yerine getirmeleri gerektiğini kaydediyor. Sadece vergi indirimlerinin yetmeyeceğini, “Piyasada güveni artıracak önlemleri, idari tedbirleri almak gerektiğini” söylüyor. Türkiye’nin gereksiz şeyleri tartıştığını kaydedip, “Belgedeki imza sahte olsa ne olur, olmasa ne olur. Türkiye’nin gündemi ekonomi olmalı!” diyor. Daha ne desin; ekonomik ve siyasi tabloyu çok açık ve net olarak tanımlamış.