Ankara’da AB telaşı

YAKLAŞAN ‘Ekim Raporu’ nedeniyle, Ankara’da ‘AB telaşı’ şimdiden başladı. Dışişleri Bakanlığı ve AB Genel Sekreterliği hummalı bir çalışmaya girerken, Başbakan Tayyip Erdoğan da Eylül ayının ikinci yarısında yoğunlaşacak bir ziyaret trafiğine hazırlanıyor.

AB Komisyonu tarafından Ekim ayı başında son şekli verilecek olan rapora ilişkin taslaklar ortalıkta dolaşmaya başladı. Komisyon bürokratları tarafından hazırlanan taslaklarda Türkiye’ye ilişkin, hiçbir aday ülke raporunda yer almayan ibarelerin yer alacağı haberleri piyasaları biraz tedirgin etti. Bu arada Hollanda’dan gelen benzer talepler de rapora bu tür şartların konulacağı beklentisini artırmaya başladı.Raporda kadın hakları ve köye dönüş konusunda eleştiriler yer alması beklenirken, bu eleştirilerin rapordan çıkarılması ya da çıkarılamazsa bile dozunun düşürülmesi çabaları da başlatıldı.

AB Genel Sekreterliği yetkilileri Ceza Kanununda mutlaka değişiklik yapılması gerektiğini belirtirken, ‘Hükümetin Eylül ortası bu kanun için TBMM’yi toplama kararı alması çok önemli. Buradaki tek sıkıntı CHP’nin de Hükümetle birlikte davranıp davranmayacağı. Ekim ayı başına, yani rapora son şekli verilene kadar ceza kanununun çıkması için mutlaka CHP ile birlikte hızlı hareket edilmesi gerekiyor’ yorumunu yaptılar.

Bu konuda Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile görüşmesi ve buradaki havanın olumlu olduğu hatırlatılırken, mutlaka bu olumlu havanın devam ettirilip Eylül sonuna kadar ceza kanunun çıkması gerektiğinin altı çiziliyor.

Çok açık olarak telafuz edilmemekle birlikte, Eylül ayı içinde terör olaylarının artmasından,

PKK ile yeni bir yoğun çatışma ortamının doğmasından da hala korkulduğunu gözlüyoruz.

Genel Sekreterlik yetkilileri, Rapor metninin çok kritik olduğunu, bu nedenle raporun son şeklini alacağı zaman yaklaştıkça tedirginliğin artmasının doğal olduğunu kaydediyor. Bir üst düzey yetkili, ‘Son geceye kadar raporun nasıl çıkacağı tam olarak bilinemez’ derken, bir aylık çok zorlu bir maratonun başladığını ifade ediyor.

Verheugen’e ‘raporda açık bırakma’ ricası

BU
maraton içinde en önemli dönemeçlerden biri, Avrupa Komisyonu genişlemeden sorumlu üyesi Gunther Verheugen’in 4-5 Eylül tarihlerinde yapacağı Ankara ziyareti. Verheugen’in 3-4 Eylül’de Hollanda’da yapılacak AB ülkeleri gayri resmi Dışişleri bakanları toplantısının ardından Türkiye’ye gelecek olması, ziyaretin önemini artırıyor.

Genel Sekreterlik yetkilileri, bu ziyaretin hayati önem taşıdığını belirtirken, Verheugen’e verilecek en önemli mesaj hakkında, ‘Komisyon raporunun üye ülke politikacıları tarafından eğilip bükülmeyecek kadar net ve boşluk bırakılmadan hazırlanması isteğimiz olacak’ bilgisini verdiler. Komisyon raporunun esnek hazırlanması halinde Aralık’ta kaza olasılığının artacağını kaydeden yetkililer, ‘Bu nedenle mutlaka komisyon raporunun kesin bir dille yazılması gerekiyor’ şeklinde konuştular. Yetkililer, her ülkenin kendi içinde çok sayıda dengesi bulunduğunu hatırlatarak, Komisyon raporunda bazı boşluklar bulunması halinde hangi ülkenin o boşluğu nasıl dolduracağının tam olarak kestirilemeyeceğini belirterek, bu nedenle esnek bir rapor halinde Aralık’a kadar işlerin çok zorlaşabileceğini söylediler.

Bu arada olumlu rapor çıkması halinde, yani önümüzdeki yıl tam üyelik sürecinin başlatılması halinde ise Türkiye’nin hazırlıksız yakalanacağı, asıl işlerin ondan sonra başlayacağı konusunda, konuyu bilen hemen herkes hemfikir durumda.

Bu arada Rapora, hiçbir aday ülkeye olmadığı biçimde örneğin ‘Komisyona Parlamento kararına gerek kalmaksızın görüşmeleri kesme yetkisi’ verileceği anlamına gelen ibareler eklenmesi,hala ‘muhtemel bir gelişme’ olarak görülüyor.

Bu durumda raporun ne şekilde değerlendirilmesi gerektiği ise şimdiden ayrı bir tartışma konusu olmaya başladı. Yetkililer, aslında çok manidar olan bu tür ibarelerin bile Hükümet tarafından ‘başarı’ olarak gösterilmesinin büyük bir ihtimal olduğunun altını çizerken ‘Hükümet sadece gelecek yıl görüşmelerin başlaması kararını satacak’ yorumunu yapıyorlar.

Hükümetin her halükarda Ekim Raporunu ‘olumlu’ olarak satma ihtiyacı bulunduğunu kaydeden yetkililer, bunun, her şeyden önce Hükümetin çeşitli kesimlerle çatışma pahasına aldığı önlemleri savunabilmesi için gerektiğini , aksi takdirde AB karşıtlarının hükümeti topa tutacağını kaydediyorlar.

Bizce bundan da önemlisi, Hükümet ekonomideki kırılganlığın farkında ve piyasalara bu raporu, ne olursa olsun ‘olumlu’ olarak satmaya çalışacak.

Özellikle cari açığın artık büyük bir risk olarak algılanmaya başladığı bu dönemde, Hükümetin ekonomideki dengeyi sürdürebilmesi için mutlaka AB başarısını satmaya ve bu yolla iyileşmeyi sürdürmeye ihtiyacı bulunuyor.

Bu nedenle sadece Dışişleri Bakanlığı yetkilileri değil, ekonomi yönetimi de soluğunu tutmuş bu bir aylık sürenin bitmesini ve olumlu bir rapor çıkmasını bekliyor. Konuyla ilgili bir bakan özel sohbetimizde, mevcut ekonomik dengenin sürdürülmesi konusunda, ‘Mutlaka olumlu rapor çıkmak zorunda’ diye özetledi.

Başta bakanlar olmak üzere, ekonomi yetkililerinin son dönemde cari açığın milli gelire oranının yüzde 4’ü aşmasının, hatta 5’i bulmasının, tehlike olmadığının üzerinde durdukları gözlenirken, çeşitli Avrupa ülkelerindeki 6-7’lik oranları örnek gösterdiklerini hatırlatan yetkililer, bunların çoğunun da AB’ye aday ülkeler olmasının dikkat çektiğini belirtiyorlar.

Cari açık miktarı ve milli gelire oranının, yükselmesine rağmen tehlike olarak algılanmaması için AB’den mutlaka olumlu rapor çıkması ve sonraki aşama olarak da önümüzdeki yıl görüşmelerin başlaması gerektiğini kaydeden bir bankacı, ‘Olumlu rapor çıkmazsa yüzde 4’lük oran bile tehlike olarak algılanır ama olumlu rapor, oranın yüzde 5’in üzerine çıkmasını bile tehlike olarak algılanmaktan çıkarabilir’ dediler.

Olumlu rapor piyasalarda kırılganlığı artıracak

HERKES
Ekim ayı başında olumlu bir rapor çıkmasını umarken, şimdilik çoğu kişi olumlu rapor çıkması halinde piyasaların alacağı şekli, düşünmüyor bile...

Halbuki olumlu rapor çıkması halinde bu kez sıcak paranın artacak olması nedeniyle piyasalarda zaten varolan kırılganlığın iyice artması tehlikesi bulunuyor. Aynı dönemde IMF’le yeni stand-by anlaşmasının netleşmesi beklenirken. bununla birlikte Ekim ayı başında olumlu rapor gelmesi halinde, olumlu hava iyice pompalanması ve bunun sonucu olarak sıcak para girişinin hızlanması bekleniyor.

Sayıları az olsa da, bazı bankacılar şimdiden, bu girişin ne kadar olabileceğini ve ne zaman geleceğini hesaplamaya başladılar bile. Son günlerde yabancı fon yöneticilerinin ziyaretlerinin yeniden arttığı gözlenirken, bir bankacı kendi tahminini ‘Eğer raporun iyi çıkacağı konusunda beklentiler artarsa, ön almak için Eylül sonundan itibaren sıcak para girişi hızlanır’ şeklinde açıkladı. Aynı bankacı, yıl sonuna kadar gelecek yeni sıcak para miktarını ise ‘3 milyar dolar civarında’ tahmin ediyor. Yani toplam 9 milyar dolar olarak belirtilen mevcut sıcak para miktarının yıl sonunda 12 milyar doları bulabileceği tahmin ediliyor.

Yeni gelecek kısa vadeli sermayenin büyük bölümünün, faiz düşüşü beklenen bonoya geleceği tahmin edilirken, bu başlı başına kırılganlığı artıran bir unsur olacak. Döviz fiyatlarının yeniden düşmesinin yaratacağı sıkıntının yanısıra, en küçük bir aksilik halinde 3-4 milyar doların yurtdışına çıkma ihtimalinin ortaya çıkmış olması, ‘korkulması gereken bir unsur’ haline geliyor. Çünkü bu miktarda bir çıkışın, çok daha büyük miktarların çıkışı ve dengesizlikleri tetikleyici olmasından, haklı olarak, korkuluyor.

Şimdilik bu tehlike, dediğimiz gibi çok küçük bir çevrede tartışılmaya başladı ama Eylül sonundan itibaren herhalde daha yoğun konuşulmaya başlanacak.

Yani AB’den olumlu rapor beklerken, yaracağı kırılganlıklara da çok dikkat etmek gerekiyor. Gidilecek yolda ilerledikçe, hataya tahammül de giderek azalıyor...
Yazarın Tüm Yazıları