HERŞEYDEN önce şunu söylemek gerekir ki; AKP iktidarının TBMM’de yaptığı içtüzük değişikliği, çok açıkca TBMM’nin yasa yapma fonksiyonunu zedeleyen bir tasarruf...
Böyle bir değişiklik TBMM’yi gerdiği gibi, türban, YÖK, kuran kursları gibi başka tartışmalı tasarruflarla da birleşerek, toplumsal barıştaki bozulmayı da hızlandırdı.
Piyasa oyuncuları genellikle yasaların biran önce çıkarılmasını, hele hele IMF’nin istediği yasaların hızla çıkarılmasını ister ve yasa yapma biçimine fazla bakmaz. Ancak piyasanın bu ‘çok kısa’ bakış açısının artık ötesine geçip, bu tür demokrasiyi tartışmalı kılan yasalar ve toplumsal barışının bozulmasının piyasalara ileride yapabileceği yıkıcı etkileri, gözardı etmemesi gerekiyor.
Piyasa oyuncuları dahil, herkesin bu tür tasarruflara karşı çıkması gerekiyor ki, sağlanan ekonomik istikrar korunabilsin, ekonomik dengelerde sağlanan gelişme korunup geriye dönüşü olmayan noktalara gelinebilsin.
Üstüne üstlük, bu yasaların zamanında çıkarılma imkanı varken, bu imkanı kullanmayıp, bekleyip bekleyip sonuçta sıkışınca, bir sürü tartışma pahasına içtüzük değişikliğine gitmenin, hiçbir anlamlı açıklaması da yok.
Bilindiği gibi; IMF’yle, sosyal güvenlik ve bankacılık yasa tasarılarının bu dönemde yasalaşacağına ilişkin olarak, çok önceden mutabakata varılmıştı. Ancak AKP iktidarı yine son dakikaya kadar bekledi. Yine ‘küçük esnaf’mantığı geçerli oldu. Çünkü son günlere kadar, daha doğrusu IMF Türkiye Temsilcisi Hugh Bredenkamp, ajanslara ‘sosyal güvenlik yasasının da çıkması gerekiyor’ diyene kadar beklendi. Öyle ikircikli bir tutum vardı ki, ekonomiyle ilgili bakanlar bile net bir şey söyleyemiyor, gazetecilerin iki yasanın akıbeti hakkında yönelttikleri sorulara muğlak ifadelerle yanıt veriyorlardı.
Ne zaman ki IMF Temsilcisi birinci gözden geçirme için iki yasanın da TBMM’den geçmesinin şart olduğunu söyledi. TBMM’de danışma kurulları toplandı, sonunda içtüzük değişikliğine zorunlu kalındığı için, karar verildi.
Yani IMF’le ilişkiler yine koyun pazarlığına çevrildiği için, bilerek gecikildi. Sonuçta da demokratik gelenekler ve barışın bozulması pahasına, içtüzük değişikliğine gidildi.
BABACAN’IN İŞİ ÇOK ZOR
Bazı AKP milletvekilleri, hem tatile çıkmakta geciktikleri için, hem de ‘AKP, IMF istedi diye zorla yasa çıkarıyor’ imajının yaygınlaşması nedeniyle, hayli tedirgin. Bunlardan bazıları Hükümeti suçlarken, bazıları ise suçu Devlet Bakanı Ali Babacan’a yıkma eğilimindeler.
‘Babacan IMF’yi ikna etseydi bütün bunlara gerek kalmazdı’ diyen bu AKP’liler, işi Babacan’ın AB ile ilgilenmeye başlayınca IMF’yle ilişkileri aksattığına kadar getiriyorlar. Bile bile bu gerilime neden olunmasında, Babacan’ın değil tümüyle Hükümetin suçu var. İşi her zamanki gibi ‘koyun pazarlığına’ getirmeyip, zamanında bu yasaları çıkarsalardı, şimdi bu gerilim yaşanmayacaktı.
Bu arada Babacan’ın tek hatası, daha önce de zaman zaman yaptığı gibi, ‘Bu yasaların çıkması gerektiği konusunda Hükümeti yönetenlere çok açık ve net ifadelerle konuyu aktarmakta çekinmesi’ olabilir.
Bu arada ekonomi bürokrasisinde Babacan’ın işinin, bundan sonra çok zor olacağı da yoğun olarak tartışılmaya başladı. Bir bürokrat, ‘Babacan şimdiye kadar IMF’le pazarlık ediyordu. IMF Babacan döneminde siyasi nedenlerle çok yumuşak olduğu için, onlarla al gülüm-ver gülüm oynayabiliyordu.Ama bu yöntem AB’ye karşı kesinlikle geçerli değil’ yorumunu yaptı. Aynı bürokrat, zaten Brüksel’deki ilk ziyaretten çok olumlu yankılar alınmadığının altını çizerek, AB ile koyun pazarlığı yapılamayacağının ilk baştan anlaşılması gerektiğini, aksi takdirde işlerin sarpa saracağını kaydetti.
Son dönemde olanlar, karar alma mekanizmasındaki aksaklıklar, sanki AKP’nin tek başına iktidarı geçerli değil de, koalisyon hükümeti varmış izlenimini veriyor.