ABD, AB ve Kıbrıs seçimleri

KIBRIS hakkındaki en sağlıklı yorumları yaptığını düşündüğüm gazetecilerden biri olan Erdal Güven, dünkü yorumunda, Pazar günü yapılacak seçimlerin, 'siyasi kriz' çıkaracağını söylüyor.

Kıbrıs’taki seçimin sonuçları, Kıbrıs'ın olduğu kadar, belki daha fazlasıyla Türkiye'nin geleceğini etkileyecek. Ve görünen o ki; Türkiye'yi pek de iyi günler beklemiyor.

Güven'in seçimden iki gün önce yaptığı bu yorum üzerine, bir süredir Ankara'da yoğun olarak konuşulan bir senaryonun artık yazılması gerektiğini düşünüyorum.

Her şeyden önce, AB ve ABD'nin Türkiye'ye ve Kıbrıs'a bakışını irdelemek gerekiyor...

ABD'nin 'Türkiye'nin AB'ye girişini destekliyor' gözükmesine rağmen, aslında bunu istemediği yoğun olarak söyleniyor. Bir-kaç ay önce Washington'da, ABD Dışişleri Bakanlığı Türkiye uzmanlarının da bulunduğu bir yemekte, 'Biz destekliyoruz ama AB sizi almayacak' dediklerine şahsen şahit olduğum için, bu görüşe büyük ölçüde katılıyorum.

Aslında AB'nin de Türkiye'yi bu aşamada, yani ileride getirmeyi düşündüğü 'çeper ülke' tanımlamasından önce, Türkiye'yi tam üye olarak almak istemediği de biliniyor. Çünkü AB'nin, tam üyelik müzakereleri başladığı takdirde, Türkiye'ye aktarması gereken kaynak AB'nin bir yıllık bütçesine eşit olacak. AB doğal olarak 'hazım' sorunu yaşayacağı için bunu istemiyor. 'Hazım sorunu' sadece ekonomik de değil.. Kanada'da Milletlerarası Ticaret Odası Başkanı, eşi Avrupa Parlamentosu'nda olduğu için iyi bildiğini kaydederek, TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu'na 'Size samimi davranmıyor, bunu açıkça söylemiyorlar ama AB sizle tam üyelik sürecini başlatmayacak. Söyleyemedikleri en büyük neden de din' demişti...

ABD, tam üyelik sürecinin başlamasıyla birlikte, Türkiye'nin Avrupa Güvenlik ve Savunma

Kimliği (AGSK) içerisinde, Avrupa inisiyatifi dışında hareket edemeyeceğini çok iyi biliyor. Halbuki bu, ABD yönetiminin yeni bölge stratejisine tümüyle ters düşüyor. Geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakan Yardımcısı Grossman'ın Ankara ziyaretinde, ABD'nin yeni askeri stratejisi kapsamında, ülke dışındaki askeri güçlerini yeniden yapılandırdığı ve bu kapsamda İncirlik üssünü kullanmaya devam etmek istediği haberleri, gazetelerde yeraldı. ABD'nin isteklerinin bununla sınırlı kalmayacağını söylemek için, herhalde kahin olmaya gerek yok.

ABD'nin başta Afganistan ve Irak olmak üzere, Suudi Arabistan, Suriye, İran'ı da kapsayacak bölgeye dönük, petrol bazlı, yeni planları olduğunu, bu planları uygulamak için İsrail'in yanısıra, Türkiye'yi daha yoğun biçimde işin içine katmak istediğini de, artık herkes biliyor. Bu kapsamda Türk Ordusu’nun artık AGSK inisiyatifi içinde yer almasının ABD'nin işine gelmeyeceği açık. 'Tarihi zirve' olarak nitelenen, gelecek yıl Haziran'da yapılacak Nato Zirvesi'nin de bu kapsamda 'tarihi' olduğu ve bu planların o zirvede son şeklini alacağı da konuşuluyor.

AB'nin Türkiye'yi tümüyle kaybetmek istemeyeceği açık. Ancak bunca maliyeti yüklenmeden, yani tam üye olmadan, ileride yaratılacak 'çeper ülke' tanımlamasıyla, Türkiye pazarını kaybetmeden bir formül yaratmak, AB'nin işine gelecek. AB, daha önce verdiği sözler nedeniyle Türkiye ile tam üyelik süreci başlatması gerektiğini biliyor ama yan çizmek istiyor. İşte bu nedenle bulduğu tek gerekçe Kıbrıs. Eğer Kıbrıs'ta bir çözüm bulunamazsa, Annan Planı üzerinde mutabakat sağlanmazsa, AB tam üyelik sürecinin başlamasını engellemiş olacak.

Peki, AKP bütün oyun planını üzerine kurduğu AB tam üyeliğinin gittiğini görmüyor mu?

Maalesef hayır... AKP iktidarı tam anlamıyla rüzgarın önünde, oradan oraya savruluyor.

Kısacası; Kıbrıs'ta çözüm bulunamayıp, tam üyeliğin kesilmesi, Türkiye'nin ABD ile tam entegrasyon içine girmesine neden olacak. Yani Türkiye'nin seçeneği, inisiyatifi sıfırlanacak.

Bu sonuç, kısa dönemde belki ABD muslukları da açacağı için, dealar mantığı ile düşünen piyasa oyuncularının ve bazı kesimlerin hoşuna bile gidecek bir formül olabilir. Ama ya sonrası...

AKP, bu sonuçla 'İslam dünyasına karşı bir üs' olacağını, acaba görüyor mu?
Yazarın Tüm Yazıları