İHRACATTA yaşanan tıkanma giderek daha yüksek sesle dile getirilmeye başladı. İhracatta bir sıkıntı başladığında, daha önce de yaşadığımız gibi; yine bu tıkanmanın tek sorumlusu kurlar gibi, yani TL’nin aşırı değerlenmesi gibi gösterilir.
Eskiden kurla ilgili şikayetler başlar ve bunun sorumlusu olarak politikacılar, bürokratlar suçlanırdı. Şimdi hükümete çatmaktan korkulduğu için, herkes kurlar konusunda tek sorumlu olarak Merkez Bankası’nı suçluyor.
İhracatçılar ve politikacılar, kur seviyesini suçlu ilan etmek kolay olduğu için,daha köklü, yapısal sorunlar üzerinde durmadılar, o nedenle de sorun bir türlü çözülemedi.
TEPAV Kamu Politikaları Eğitim ve Araştırma Enstitüsü Direktörü Doç. Dr. Ümit Özlale ile Araştırmacı Ayşegül Dinççağ tarafından hazırlanan, dün açıklanan, “AB Pazarındaki İhracat Kayıpları” başlıklı politika notu, aslında sorunun çok daha köklü olduğunu, ihracatta ileriye dönük ciddi tehlikeler yaşanabileceğini açıkca ortaya koyuyor.
ASYA ÜLKELERİNİN PAYI
Küresel kriz sonrası AB’ye ihracattaki toparlanmanın sınırlı kalması, pazar payları ve sektör bazında incelendiğinde ortaya çıkan tablo, TEPAV tarafından “AB pazarında “eksen kayması yaşanıyor” şeklinde özetlendi. Küresel krizden çıkışın başlaması ile birlikte AB’nin dışarıdan yaptığı ithalatın payının arttığı, birlik üyelerinden yaptığı ithalatın payının ise düştüğü belirtilerek, Türkiye’nin “AB’nin dışarıdan yaptığı ithalatın artması fırsatını değerlendiremediği” kaydedildi. Krizin etkilerinin hala hissedildiği bölgede AB’nin ticaret kompozisyonundaki bu değişimin, kısa vadede “kaliteden kaçış” anlamına gelebileceği gibi, uzun vadede yapısal bir dönüşüme işaret etmiş olabileceğine de dikkat çekiliyor. AB’ye ihracatımız açısından büyük önem taşıyan bu durumun daha detaylı araştırılması gerektiği belirtilen notta; AB dışından pazar payını en çok artıran ülkeler Çin, Hindistan, Malezya, Endonezya vb. Asya ülkeleri olduğu ayrıca yeni üye ülkelerin de AB pazarındaki paylarını arttırdıklarına dikkat çekildi.
Türkiye’nin AB pazarında giyim ve tekstilde Asya ülkelerine, motorlu kara taşıtlarında ise AB’ye yeni üye ülkelere, pazar payı kaybettiği saptandı. Mevsimsel etkilerin ortadan kaldırılması için, Ekim 2009-Mart 2010 dönemindeki ihracatın, kriz öncesinde kalan Ekim 2007-Mart 2008 dönemine göre değişimine bakıldığı belirtilirken, küresel kriz sonrasında ülkelerin ithalat talebinin ucuz ürünlere yönelmesi “kaliteden kaçış” olarak adlandırıldı.
TL MEVCUT SEYRİNİ KORUYACAK
İhracatçıların her sıkıştıklarında suçladıkları “değerli TL” iddiasına gelince...
TEPAV aynı incelemesinde, TL’nin 2008’in son çeyreğinden 2009’un ilk çeyreğine kadar diğer para birimleri karşısında reel bazda değer kaybettiği ne, sonraki dönemde kurda değerlenme olsa bile TL’nin henüz kriz öncesindeki değerine ulaşamadığına dikkat çek erek, şu saptamayı yaptı:
“AB’ye ihracatta kur dinamiklerinin etkili olduğu savı, en azından kriz öncesi ve sonrasını kapsayan dönem için desteklenmemektedir. Para birimi değer kaybeden Türkiye, Tayvan ve Kore’nin pazar paylarının azalması, para birimi değer kazanan Çin, Endonezya ve Singapur’un ise pazar paylarının artması, ihracatın döviz kuru dışında yapısal faktörler tarafından da etkilendiği anlamına gelmektedir. Bu sonuç, ihracat kayıpları için kur politikası dışında da çözümler aranması gerektiğini göstermektedir.”
Bu saptamayı, önceki gün Merkez Bankası’nın Enflasyon Raporu’nda yaptığı saptamalarla birleştirmek gerek. Raporun, sadece enflasyon ve faiz artışlarının ötelenmesi kısmı üzerinde duruldu ama Enflasyon Raporunda Merkez Bankası, bu süreçte fon çekecek gelişmekte olan ülkelerin kurlarının mevcut seyrini koruyacağının, dolayısıyla TL’nin değerinin de düşürülmeyeceğinin de altını çizdi.
Yani ihracatta, daha köklü, yapısal sorunlar var ve köklü çözümler üretmek gerekiyor.