AB ekonomide damgasını vurmaya başlıyor

IMF çapasının yanına AB çapasının eklendiğini söyleyip durduk. Ancak şimdiye kadar sadece ‘AB hedefi’ bir çapaydı. Yani AB, ekonomiye fazla müdahil olmuyordu.

Yeni Katılım Ortaklığı Belgesi ile artık AB’nin de alınacak ekonomik kararlarda çok etkili olacağının işaretlerini alıyoruz. Özellikle hükümetin savsakladığı yapısal tedbirlerin alınması konusunda AB’nin bundan sonra zorlayıcı bir unsur olacağını görüyoruz.

Peki, Romanya’da olduğu gibi, artık AB çapası kendini iyice hissettirdiğine göre IMF’ye gerek olmadığı kanısına varılabilir mi? Bizce IMF çapasına da hálá ihtiyaç var. Çünkü hálá yapısal tedbirlerin yansıra mali disiplin açısından da hükümetin rehavete kapılmasını engelleyecek bir unsur gerekiyor. AB katılım ortaklığı belgesinde, özellikle IMF ve Dünya Bankası’yla ilişkilerin devam ettirilmesi ve bu kapsamda kararlaştırılan reformların hayata geçirilmesi üzerinde durulması da, kendi çapasının yetmeyeceğini, AB’nin de kabul ettiğini gösteriyor.

AB Katılım Ortaklığı Belgesi ve İlerleme Raporunda genel hava, Türkiye’nin yani AKP Hükümetinin reformlar konusunda rehavete kapıldığı ve yasal düzenlemelere rağmen uygulamanın hálá istenen düzeye gelmediği yönünde.

Aslında ekonomide de aynı rehaveti görmek mümkün.

AB’nin eleştirileri arasında bu nedenle, ‘mali sektör reformunun uygulanmasının tamamlanması, özellikle şeffaflık yönetmeliklerinin ve bunların gözetimlerinin uluslar arası standartlara uyumlu hale getirilmesi’ gibi kapsamlı bir madde var. Bunun dışında piyasa düzenleyici otoritelerin bağımsızlığının korunması konusunda uyarı yapma gereği duymuşlar. Yine kayıt dışı ekonomi ile mücadele AB’nin dikkat çektiği konulardan biri. AKP Hükümetinin bu alanda sadece ‘yapılması lazım’ dediği ama Maliye’nin uygulamalarıyla bunun tersine kayıtdışını özendirir biçimde davrandığı da, artık gün gibi ortada.

AB Katılım Ortaklığı belgesinde tarım reformlarına özel önem verildiğini, enerji, tütün ve şeker başta olmak üzere piyasaların liberalizasyonu ve fiyat reformlarının sürdürülmesinin istenmesi de, aslında şimdiye kadar siyasi nedenlerle dokunulmamış bu alanlara da bundan sonra radikal biçimde dokunmak ve değiştirmek gerektiğini ortaya koyuyor.

Özetle; AB artık sadece ‘hedef’ olarak değil, somut olarak ekonomiyi değiştirmeye başlıyor. AKP hükümetinin, kimseden talep gelmeden yapması gerekenleri, bu uyarılar üzerine yapıp yapamayacağını, nefesinin yetip yetmeyeceğini önümüzdeki yıl görmeye başlayacağız.

ARALIKTA FAİZ İNDİRİMİ ZOR

Bazı bankacılar dün Merkez Bankası’nın yaptığı çeyrek puanlık indirimi, ‘biraz laf olsun diye yapılan bir indirim’ olarak yorumladılar. Daha doğrusu, Merkez Bankası’nın bu indiriminin piyasaları etkilemeyeceğini, piyasaların artık daha yüksek indirimlerden etkileneceğini ama Merkez Bankası’nın bu tavrıyla hala önemli riskler gördüğünün belli olduğunu söylüyorlar.

Bizce piyasaların durumu böyle algılamaları da çok normal ve iyi.

Çünkü ‘yıl sonuna kadar indirimler sürer’ türünden bir beklenti var ve bu beklentinin kırılması gerekiyordu. Bizce Merkez Bankası’nın temkinli olmasını gerektiren bütün unsurlar mevcut. Zaten Merkez Bankası yayımladığı Enflasyon ve Görünümü raporunda bu risklere açıkça değinmiş.

Raporda talep koşullarının enflasyondaki düşüş sürecine verdiği desteğin geçtiğimiz üç yıla kıyasla azalmış olması, hizmet enflasyonundaki katılıklar, uluslar arası likidite koşullarına dair belirsizlikler ve petrol fiyatlarının ikincil etkilerine ilişkin kaygıların, ileriye dönük net ifadeler kullanılmasını engellediği belirtiliyor.

Yani Merkez Bankası hálá çok önemli riskler bulunduğunu ve önümüzdeki dönem indirim trendinin durabileceğini ya da tersine çevrilebileceğini söylüyor.

Aslında mevcut duruma ve yayımlanan belgelere baktığınızda, ekonomideki durumun piyasaların abarttığı kadar iyi olmadığını, daha yapılacak çok iş olduğunu gösteriyor.

Yani ekonomik gidişatın rehavete tahammülü yok. Siyasi gidişat ise daha belirsiz.
Yazarın Tüm Yazıları