Ligin kırılma anları

DAHA 4-5 hafta öncesine kadar Fenerbahçe’ye ‘havlu attı’ diye bakılıyordu... ‘Galatasaray bu işi götürür’ deniliyordu... ‘Beşiktaş aradan çıkar ve Bursa’yla çekişirler’ yorumları yapılıyordu.

Hatta ‘şampiyonluk için Trabzonspor’u yabana atmayın’ diyen bile vardı... Peki ne oldu? Ligin bugünkü sıralamasında hangi faktörler rol oynamış olabilirdi?
İşte ligin kırılma anları;
20 Mart... Gaziantep maçından önce Aziz Yıldırım takıma sarılmış ve 19 Mart’ta Samandıra’da onlara güç vermişti. Kazanılan G.Antep maçından sonra ise dış etkenlerin yaşadığı gelişmeler de Fenerbahçe adına olumlu kırılma anları oldu. Bu sürece denk gelen Galatasaray Kulübü başkanlık seçimleri. Dağılan dikkat ve kamuoyu karşısında tek güç kalan Fenerbahçe.
26 Mart’ta Bursa’nın İstanbul Büyükşehir Belediye’ye yenilmesi. Bursa için en kritik gün 26 Mart’tı.
28 Mart Ali Sami Yen’de Galatasaray galibiyeti. Fenerbahçe’ye hem puan hem de yeni bağlayan motivasyon-güç sürecinde büyük yarar sağladı.
Bu tarihlerden sonra Beşiktaş’ın üst üste puanlar kaybetmesi onların şansını da iyice yok etti. Ve final anı, Fenerbahçe’nin Beşiktaş’ı yenmesi oldu.
Bu süreçte, Ziraat Türkiye Kupası yolunda alınabilecek ters bir sonuç Fenerbahçe’ye lig yolunda da sekte yaratabilirdi. Ama kupa maçlarında da işlerin iyi gitmesi, yine moral ve motivasyon olarak geri döndü takıma.
Şimdi NE OLUR?
Fenerbahçe, Ziraat Türkiye Kupası’nı kazanırsa, ligi de alacaktır. Fakat kupa finalinde olası bir mağlubiyet, duygusal etkilenme-dalgalanmaları kolay yaşayan F.Bahçe için lig yolunda da sıkıntı yarabilir.

İSTANBUL, KONSTANTINOPOLIS VE ANKARA

ANKARAGÜCÜ Asbaşkanı olduğunu ve ismini, yaptığı “husumete davet kokulu” konuşması sayesinde öğrendiğimiz Ayhan Atalay demiş ki;
“Burası Konstantinapolis değil, İstanbul.”
Konuşmayı nerede yapmış? Ankara’da...
Durum böyle olunca biraz işkillendim doğrusu. Ya kendisini İstanbul’da sanıyor ya da İstanbul’dan görüştüğü birileri sayın asbaşkana coşkuyu vermiş... Peki bu çok sert konuşmaların amacı neydi? ‘Aziz Yıldırım’a sataşalım isim yapalım’ gibi bir şey miydi? Belki o da vardır işin içinde ama görünen şu ki, o konuşmalar, daha maç oynanmadan hem oyuncuları hem de taraftarları gerdi. Ankaragücü ile Fenerbahçe tarihte hep dost kulüp olarak anılmışken, şimdi o konuşmalar maç günü olayların çıkma ihtimalini arttırmadı mı? Bunun cevabını sanırım bekleyip göreceğiz...

MOURINHO zevkimizi kaçırdı!

INTER maçından önce, 2 senedir hepimiz “Messi Maradona’dan büyük” diyorduk. ‘Barcelona’nın bu kadro ve futbol yapısı bu dünyaya ait değil, uzaydan gelmedir’ diyorduk. Büyük bir zevkle Barça’nın ayırt etmeden nasıl da rakiplerini parçaladığını izliyorduk. Özellikle Barcelona’nın Real Madrid’i ligde yendiği maçtan sonra herkesin kafasında bir soru vardı; “Bu takım nasıl yenilir?” İşte bunun cevabını Inter’in hocası Jose Mourinho verdi:
Sürekli set hücumu yapan Barcelona’ya karşı ders niteliğinde dirençli bir alan savunması yaparak;
Oyunu Messi-Xavi ikilisiyle rakip ceza sahası üzerinde kuran Barça’yı mümkün olduğunca 1. bölgeden uzak tutarak;
Hepsinden önemlisi, takımı içerde kenetleyip futbolculara “ispatlayacak bir şey” vermek için dış düşmanlar yaratarak... Chelsea’de de sıkça yapıyordu bunu ama bu kez çok ihtiyacı olmadı açıkçası. Çünkü Barça taraftarının en nefret ettiği isimlerden biriydi ve bir diğeri de yanında oturuyordu çarşamba günü; Luis Figo. Interli oyuncular, bu nefrete de cevap vermek için çıktı sahaya.
Ayak bileğinden vuruldu
Ve sonuç Inter’in lehine oldu. Barcelona, geçen sene bütün kupaları alırken elbet her yükselişin bir düşüşü olduğunu biliyordu. O düşüş şu an mı başlar, ne dersem yalan olur, bilinmez. Ama Barcelona’nın da zayıf yönleri olduğunu gördüğümüz bir gerçek. Mühim meziyetleri olan Pedro, Jeffren ve Bojan gibi oyuncuların kapalı savunmalara karşı yararlı koşular yapamadığını, geldiğinden beri Barça’yla kan uyuşmazlığı yaşayan İbrahimoviç’in “başkaldıran ve isyan edip skorla oynayabilen” bir oyuncu olmadığını gördük. Ya da Messi’nin, tıpkı Arjantin Milli Takımı’nda yaşadığı gibi, yalnız kaldığında durdurulabileceğine ve Xavi’nin pas alabilecek adam bulamadığında sihir yaratamadığına tanık olduk.
Kısacası, her devin bir zaafı varmış, ona emin olduk artık. Barça tam da ayak bileğinden vuruldu; Mourinho, zeka ortalaması çok yüksek olan Barça’nın bileklerini bağlayınca kendi adını daha yükseğe yazdırdı dehalar sıralamasında.
Ve Valdes’in maç sonu tribünlere koşan Jose’yi itip “gitme” deyişi, yerde yatan Sergio’nun hakeme yan gözle bakışı, maç sonu Inter sahayı terketsin diye fıskiyelerin açılması... Hepsi, ikinci bir gerçeği daha yazdı tarihe; kendini çaresiz hisseden herkes uygunsuz yollara başvurabilir! Bu sebeplerden ötürü de, Barcelona, yüzyılın “futbol” dersi olmaya devam ediyor, hala...
Yazarın Tüm Yazıları