DÜNYA ekonomileri son iki ayda radikal bir biçimde değişti. Enflasyon artık hiç kimsenin kaygısı değil.
Kaygı bambaşka yerlere kaydı. Para piyasalarının çalışması birinci öncelik oldu. Kredi piyasası çalışmaya başlamadan hiçbir ekonomik sorunun çözülemeyeceğini herkes biliyor.
Kredi akışının yeniden başlaması hedefleniyor. Finans piyasalarının kilitlenmesi ve tüketim eğilimlerinin olumsuz yönde değişmesiyle oluşan ekonomik durgunluk ortamından mümkün olduğunca çabuk çıkılması tüm ekonomi politika yapıcılarının birinci hedefi haline geldi. Hedef doğru, ama hedefe ulaşmak ne o denli kolay ne de o denli çabuk olacak.
Önce normalleşme gelecek. Daha sonra ekonomik faaliyetler yeniden artış eğilimine girecek. Ancak bu aşamadan sonra "fiyat istikrarı" yeniden gündeme girecek.
Bu süreç içinde normalleşme ne anlama geliyor?
ŞAŞIRACAK BİR ŞEY YOK
Ekonomik ortamın normalleşmesi ülkeden ülkeye farklı bir anlam taşıyor. Krizin başladığı Amerika’ya bakarsak, normalleşme, para piyasalarının yeniden çalışmaya başlaması ve kredi akışındaki tıkanıklığın aşılması anlamına geliyor. Sürecin birinci aşaması bu. Amerikan Merkez Bankası’nın son iki haftadır yapmaya çalıştığı normalleşme sürecinin ilk aşamasını başlatmak. Karışık sinyaller var. İlk aşamanın başladığını söylemek zor. Ama, iyimser bir yaklaşımla, başlangıca çok yaklaştığımızı söyleyebiliriz.
Normalleşme sürecinin ilk aşamasının başladığını gösterecek en önemli göstergeler bankalar arasında oluşan kısa vadeli faizler (LİBOR) olacaktır. Özellikle üç ay vadeli LİBOR’un Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) politika hedefi olan faizlere giderek yaklaşıyor olması bu alanda "iyi haber" olacaktır. Bu yönde iyi haberler geliyor. İyi haber yayıldıkça hisse senedi endeksleri artma eğilimine girecek.
Avrupa’da da benzer eğilimler ekonomik ortamın normalleştiğini gösterecek. Bu ülkeler ekonomik durgunluğun ortasında da olsalar, hisse senetlerinin kararlı bir biçimde artış eğilimine girmiş olması 6-9 ay arasında ekonomik durgunluktan da çıkılabileceğinin işareti olarak alınacak.
Şimdi bu noktadan çok uzaklardayız. Dolayısıyla, merkez bankalarının gelişmiş ülkelerde kısa vadeli faizleri indirmeye devam etmeleri şaşırtmamalı.
NORMALLEŞME
Gelişmekte olan ülkelerde ve Türkiye’de normalleşmenin göstergeleri çok daha farklı. Döviz kurları bu ülkelerde ne büyük gösterge. Gelişmiş ülke ekonomileri normalleşme yoluna girerken, gelişmekte olan ülkelerin paralarının değeri üzerindeki baskılar da azalacaktır.
Örneğin, bugünkü dolar /Euro çapraz kuru baz alınırsa, Türkiye’de dolar kurunun 1.50 YTL civarında olmasını normalleşmenin bir işareti olarak alamayız. Normalleşen küresel bir ortamda, eğer Türkiye kendi kendine saçmalamazsa, dolar kurunun yeniden 1.30 YTL’nin altına inmesi gerekir. Dolayısıyla, döviz kurunun artışına "küresel krizin nimeti" olarak bakmak yanlış olur. Aksine, bu durum bazı şeylerin Türkiye ekonomisinin istikrarı açısından doğru gitmediği anlamına gelir. Bizler için de yeniden dış borçlanmanın göreli olarak kolaylaşması kurlar üzerindeki baskıyı hafifletecektir.
Aynı şekilde, Hazine tahvili faizleri de bir barometredir. Merkez Bankası’nın enflasyon hedefi çerçevesinde Hazine faizlerinin yüzde 18’in üzerinde olması ülke riskinin alışılmışın üzerinde oldukça yüksek olduğu anlamına gelir.
Faizlerin bugünkü düzeylerde kalıp farklı nedenlerle döviz kurunun düşmesine fazla sevinilmemeli. Böyle bir eğilim normalleşme anlamına gelmez. Döviz kurlarındaki düşüş kalıcı değil demektir. Türkiye ekonomisinde normalleşme, döviz kurlarının da, Hazine faizlerinin düşmesiyle anlaşılacaktır. Şimdilik, bu noktadan da uzağız.