HENÜZ fazla ayrıntı bilmesek de, sonuçlarını şimdiden tahmin etmek olanaksız da olsa, Amerikan İdaresi’nin finans kurumlarının elindeki kötü konut kredilerini bir şekilde satın alarak finans piyasalarını rahatlatmak istediği anlaşılıyor. Güven krizinin tehlikeli boyutlara geldiği noktada alınan kararlar yanlış değil.
Planlanan yapının kurulabilmesi yasa gerektirdiğinden, planın uygulamaya geçmesi belli bir zaman alacak. Ama en azından, "şimdi kim batacak" telaşı belli bir ölçüde ortadan kalkacak. Dolayısıyla, bazı tedirginlikler devam etse de, finans piyasaları büyük ölçüde rahatlayacak.
RİSK ÇOK BÜYÜKTÜ
Devletin finans piyasalarına bu aşamada doğrudan müdahale etmesi "kapitalizmin çöküşü" gibi yorumlanmamalı. Serbest piyasa ekonomilerinde işini beceremeyen batar. Batanın alacaklıları da zarar görür. Herkes hesabını bu ilke doğrultusunda yapar. Ama batışlar toplu hale geldiğinde ya da güvensizlik oluşup bunun olasılığının arttığı hallerde, işin niteliği değişir.
Finans sistemi birbirine entegre olmuş kurumlardan oluşur. Kurumlardan birinin batması sistemi sakatlamaz. Ama, sistemin omurgası (büyük kurumlar) çatırdamaya başladığında, halkın finans kurumlarına olan güveni topluca yok olmaya başladığında, çöküşün maliyeti çok büyüktür.
Finans kurumlarının batması toplumun mali servetinin yok olması anlamına gelir. Hiçbir devlet buna izin veremez. Finans sisteminin sakatlanması ödemeler sisteminin sakatlanması anlamına gelir. Yani, ekonomik birimler arasında ödemeler durur. Tüm ekonomik faaliyetler sakatlanır. Hiçbir devlet buna da izin veremez. Bu nedenlerdir ki, finans sistemi devlet eliyle gözetim ve denetime tabi tutulur.
Hiçbir gözetim ve denetim sistemi finans sistemini krizlerden koruyamaz. Krizlerin gerçekleşme olasılığını azaltır, ama yok edemez. Bu konuları bayram haftasındaki yazılarımda işleyeceğim.
Finans sisteminde güven krizi oluştuğunda, önce sistemin içindeki kurumlar arasındaki ilişkiler bozulur. Bir süre sonra güven krizi finans kurumları ile iş yapan finans kesimi dışındaki ekonomik birimlere sıçrar. Amerika’nın piyasalara müdahalesi tam bu noktada devreye giriyor. Finans sisteminin müşterileri rahatlatılamazsa, mali servet nakde dönme eğilimine girip tüm sistemin kilitlenmesine yol açılabilir. Dolayısıyla, risk çok büyük. Bu nedenledir ki, "vergi verenlerin parasını bankaları kurtarmaya harcayamayız" diyen siyasetçiler dahi, çözüme olumlu bakmak durumunda kaldı. Çünkü, şimdi risk, vergi verenlerin servetlerini yitirmeleriydi.
BİZ DE YAŞADIK
Biz de yaşadık benzer gelişmeleri. 1994 yılında bankalardan mevduat çekilişi yaşanmaya başladığında, tüm tasarruf mevduatlarına sınırsız devlet güvencesi gelmişti. 2000 yılının sonlarına doğru mini kriz çıktığında, bankaların tüm yükümlülüklerine, lafla da olsa, devlet garantisi getirilmişti. 1999 yılından sonra bünyesi zayıflayan neredeyse hiçbir bankanın batmasına devlet izin vermemiş sahipliğini kendi üstlenmişti. Kapatılan bankalardaki garanti altında olmayan paralar dahi sahiplerine verildi. Bütün bunlar finans sistemine olan güvenin tesisi ve sistemin batmaması için yapılmıştı.
Amerikan devletinin de yapacağı bizim yaptıklarımıza benzer bir uygulama. Devlet kötü konut kredilerini henüz bilmediğimiz bir biçimde belirlenecek fiyatlardan finans kurumlarından satın alacak. Böylece, kötü kredilerden kaynaklanan kanama duracak. Bu çeşit krediler devlete geçtiğinden, tahsilata yönelik düzenlemeler daha kolay yapılabilecek. Konut kredilerini ödeyemeyenlerin topluca evlerine el konulması önlenmiş olacak. Bu şekilde, belli bir sosyal fayda da sağlanmış olacak.
Plan kanamayı durdurur, ama yaraları iyileştirmez. Plan uygulamaya geçti diye sorunların biteceği beklenmemeli. Son bir yıldır küresel finans piyasalarında yaşananların açtığı yaraları iyileştirmek oldukça uzun bir zaman alabilecek.