Kamuda borç idaresi

HER ekonomik birim gibi devlet de borçlanır. Borçlanma bazen geçici cari harcamaları finanse etmek için gerekebilir. Bazen de, yatırımları finanse etmek için borçlanma yapılabilir.

Tek başına borçlanma mutlaka kötü bir olgu olarak algılanmamalı. Borçlanmanın kötüye kullanılması elbette sorun yaratır. Borçlanmayı sürekli bir kaynak olarak görmek yanıltıcıdır.

RİSK İDARESİ

Türkiye uzun süre kamu sektöründe borçlanmayı kötüye kullanmıştır. Devamlılığı olan harcamaların finansman kaynağı olarak borçlanma görülmüştür. Bir aşamada, her ekonomik birimin başına gelebileceği gibi, devlet borçlanması sürdürülemez hale gelmiştir.

Borçlanma ile yapılacak her harcama ileride yapılacak tasarrufların bugünden harcanması anlamına gelir. Dolayısıyla, ileride tasarruf tapmaya niyetli olmayan her ekonomik birim için borçlanma batışın başlangıcıdır. Türkiye 2001 Krizi ile bunu öğrendi. En azından, öğrendiğini sanıyoruz. Borçlanma ve idare edilen borç stoku devlet için de hayatın bir gerçeğidir.

Devletin sürdürülebilir bir borç stoku ile yaşaması ne ayıptır ne de yanlıştır. Belli bir borç stokunun idaresi yeni borçlanma kadar önemlidir. Çünkü, her borçlanma, duruma göre, çeşitli piyasa riskleri içerir. Bu açıdan borç stokunun idaresi önem kazanır.

Örneğin, sabit faiz ile yapılan bir borçlanma, ileride faizlerin düşmesi durumunda, borçlanma maliyetinin olabileceğinden daha yüksek olmasını doğurur. Buna karşılık, belli dönemlerde faizi değişen bir borçlanma faizlerin artması durumunda, borç vadesi sonuna kadar faizi sabit borçlanmaya göre daha maliyetli olacaktır.

Borçlanmalarda kaçınılmaz olarak kur riski de alınır. Yurt dışından Euro cinsinden borçlanma yapılabilir. Ama, borç vadesi içinde Euro’nun değer kazanması, bugün faizi daha düşük dahi olsa, Euro cinsinden borçlanma maliyetini artıran bir unsur olacaktır.

Son otuz yıldır borç idaresi çok teknik bir konu oldu. Beklenen maliyeti en azda tutabilmeye yönelik hem çok karmaşık teknikler geliştirildi hem de bu teknikleri uygulayabilecek finansal araçlar gelişti. Hálá ciddi boyutlarda borç stoku bulunan Türkiye’nin de bu araçları kullanması bir aşamada kaçınılmazdı.

BORÇ İDARESİ BİRİMİ

Geçenlerde Meclis’ten geçen bir yasa ile Hazine’nin de hem iç hem de dış borç stokunun idaresini olanaklı kılacak düzenlemeler yapıldı. Çok yerinde bir karar alındı. Bu alanda devletin denetleme birimlerinin de çok dikkatli olması gerekiyor. Geriye bakarak bazı borç idaresi işlemlerinin zarar doğurabileceğinden hareketle borç idaresi faaliyetleri baltalanmamalı. Borç idaresinde görev yapanlar yıpratılmamalı.

Geriye doğru bakarak "hiçbir şey yapılmasaydı, daha iyi olurdu" gibi yaklaşımlarla borç idaresi faaliyetlerini kösteklemek yeni düzenlemelerden umulan faydayı yok edebilecektir. Alışılmış hareket tarzı ile, "hiçbir şey yapmayan memur en iyi memur olur" anlayışını bu alana da sıçratmak yasa değişikliğinden umulan faydayı sıfıra indirebilecektir.

2001 Krizi’nin hemen ardından gündeme gelen Hazine’de ayrı bir "Borç İdaresi" birimi oluşturulması şimdiki yeni anlayışla yeniden gündeme gelmeli. Konusunda uzmanlaşmış böyle bir birimin 2001 yılına göre çok daha iyi bir durumda olan kamu finansmanı ortamında çok daha iyi çalışması söz konusudur. Ayrıca, mali piyasalar açısından, daha aktif ve günlük kamu finansmanı kaygılarından uzak bir birim tarafından yürütülecek borç idaresi faaliyetleri derinlik ve yaygınlığı artıracaktır.
Yazarın Tüm Yazıları